Zorundalar traduction Espagnol
1,736 traduction parallèle
Zorundalar.
Deben hacerlo.
- Havalanmak için kalkanı çalıştırmak zorundalar değil mi?
Tendrán que activar el escudo para despegar, ¿ verdad?
Kesin kanıt olmadan davayı düşürmek zorundalar.
Sin ella, no pueden ganar.
Bunun için de Sonoran Çölü'nü geçmek zorundalar.
Para llegar allí, deben cruzar el desierto de Sonora.
Biliyorsun, Chris'in hoşlandığı bir aktiviteyi bulmasına memnunum, ama bunu neden bizim garajımızda yapmak zorundalar?
Ya sabes que estoy feliz de que Chris haya encontrado algo que le guste... pero, ¿ por qué tienen que usar nuestro garaje?
Birilerine kızmak zorundalar.
Necesitan culpar a alguien.
Seni bırakmak zorundalar.
Tendrán que dejarte ir.
Tahliye edilmek zorundalar.
Debieron evacuar.
Çocuklar bu işi atlatacaklarına inanmak zorundalar.
Esos niños necesitan creer que lo superarán.
Yasadışı balıkçılık yapıyorlar ve bizimle gelmek zorundalar.
Ellos están pescando ilegalmente y tienen que venir con nosotros.
Burayı boşaltmak zorundalar.
Ellos tienen que desalojar.
Ön sayfalarını tamamen bununla kaplamak zorundalar.
Asegúrate que publiquen esto en portada, simple y llanamente,
Neden bana gülmek zorundalar?
¿ Y si se ríen de mí?
Evet, çünki tek bacakları var, sekmek zorundalar!
Claro, es el único lugar donde pueden aparecer.
Kendi idraklarının ötesinde ne meydana gelirse, bunun için mazeret uydurmak zorundalar.
Cualquier cosa que ocurre mas allá de su comprensión tienen que inventar una excusa para eso.
Bu tarz şeyleri açıklamak için, tanrılar ve şeytanlar yaratmak zorundalar.
Ttienen que crear dioses y demonios, para explicar las cosas.
Seni sevmek zorundalar, işleri bu.
Tienen que quererte, es su trabajo.
Kondüktörle iletişime geçmek zorundalar.
Que llamen al conductor.
- Hayatta kalmak için kendi dünyalarıyla ilgili bir öykü uydurmak zorundalar.
- Supervivencia. - Se han montado una historia sobre su mundo.
Bu kızların yardıma ihtiyacı var. Güzelliği ve tarzı öğrenmek zorundalar.
Ellas necesitan ayuda para hallar la tierra prometida de belleza y estilo.
Yakalamak zorundalar.
Tienen que seguir intentándolo.
- Onlar da bizimle kalmak zorundalar.
- Tendrá que venir.
Ağaçlar olmadan, kartallar yerde yuva yapmak zorundalar.
A falta de árboles, las águilas deben construir sus nidos en el suelo.
Babunlar kalıcı sakinlerdir, ama su altında kalan ovadan ihtiyaçlarını almak istiyorlarsa, değişmek zorundalar.
El babuino es un residente permanente, pero debe modificar su conducta... para recolectar lo que necesita en la planicie inundada.
Çünkü olmak zorundalar.
Pero deben serlo.
İçine doğdukları bu hem güvenli, hem ölümcül olabilen buz dünyasını tanımak zorundalar.
Deben adaptarse a su nuevo mundo de hielo a veces benévolo, a veces amenazador.
Ama, yuva yapmak zorundalar.
Pero deben anidar.
Ama bunun için devasa ve huysuz deniz filleriyle dolu kalabalık bir kumsalı geçmek zorundalar.
Pero primero deben atravesar la atestada playa entre gigantes y malhumorados elefantes marinos.
Araplar milyarlarca doları bu ülkeden çıkardılar ve artık geri getirmek zorundalar!
¡ Los árabes han sacado miles de millones de dólares de este país y ahota tienen que devolverlos!
Geri dönmek zorundalar.
Tienen que volver. Necesitan a mi hija.
Peki ya düğün ne olacak? Ertelemek zorundalar, tatlım, ama hala düğün olunca senin çiçekçi kız olmanı istiyor.
¿ qué pasa con la boda? cuando eso pase.
İzin vermek zorundalar.
Tienen que estarlo.
Ama yemek yemek zorundalar, öyle değil mi?
Pero tienen que comer, ¿ verdad?
Bisikletleri neden seksileştiricilerin tam önüne koymak zorundalar ki?
¿ Por qué tienen que poner la bici en frente de la máquina sexy?
Klara ve Frederik böyle bir babanın yanında mı büyümek zorundalar?
¿ Es con este tipo de padre con el que Frederik y Klara tienen que crecer?
Stallone veya başkasını aramak zorundalar.
Ya no las fabrican.
Doliler, ana besin kaynaklarını takip etmek zorundalar.
Los dollys deben seguir a su principal fuente de alimento.
Sizi ziyarete gelen kişiler imza atmak zorundalar.
No es tan diferente a Summer View, en realidad.
Bulmak zorundalar.
Tienen que hacerlo.
Tabi ki bana bunun karşılığını ödemek zorundalar.
Joder, deberían pagarme.
Beni takip etmek zorundalar.
Necesitan rastrearme.
- Ama beklemek zorundalar.
Todos ellos. - Tendrán esperar.
- Onlar burada kalmak zorundalar.
- Deberán quedarse aquí.
Bir tür açıklama yaratmak zorundalar, ruhani veya büyüsel sebepleri kullanarak bir açıklamasını yapmalılar.
Y sí de que simplemente creyeran que el tratamiento barato funcione y que tengan que inventar cualquier explicación mágica o espiritual para lo que hacen
Tütünü kurutmak zorundalar.
El tabaco debe ser curado.
- Yani? Tabu aramam adamların planladıkları yolu izlediklerini gösterdi ama Pierce'nin karşı teklifi ile irtibatı kesmek zorundalar.
Entonces, mi búsqueda tabú respondía a que los secuestradores siguieran un plan predeterminado, pero con la contraoferta de Pierce han tenido que interrumpir el contacto.
Ama tekrar söylüyorum, bunu elle yapmak zorundalar.
Pero hay que hacerlo manualmente.
Hiç durmadan oraya ulaşmak zorundalar.
No descansarán hasta alcanzarlo.
Aslanlar taktik değiştirerek risk almak zorundalar.
Los leones tendrán que arriesgarse cambiar sus tácticas.
Oraya ulaşabilmeleri için dünyanın en yüksek sıradağlarını geçmek zorundalar. Himalayalar'ı.
Para llegar allí, tienen que cruzar la cordillera más alta de la Tierra el Himalaya.
Bakın millet. Burada olmak zorundalar. Her şeye bakın.
Bien gente, debe ser aquí, busquen cualquier señal, huellas de llantas, montículos de tierra, depresiones, lo que sea.