Zorundaydı traduction Espagnol
7,761 traduction parallèle
Anlıyorum, Ed. Eşine geri dönmek zorundaydın.
Tenías que regresar con tu esposa.
Neden sen olmak zorundaydın ki? Bu kadar yaklaşmıştık!
¿ Por qué diantres tienes que ser tú?
Kaçmak için öz bilinci, hayal gücünü, suiistimal etmeyi, cinselliği, empatiyi kullanmak zorundaydı. Kullandı da.
Para escapar, debía usar conciencia propia, imaginación, manipulación, sexualidad, empatía, y lo hizo.
Gene bana bir gün izin vermek zorundaydı.
Gene tenía que darme un día libre, ¿ sabes?
Ziyaretçiler onu giymek zorundaydı.
Todos debían usarla.
Ayı kapanlarını niye olmak zorundaydı ki?
¿ Por qué tiene que ser trampas para osos?
Seni de kurtarmak zorundaydım çünkü denemek zorundaydım.
¡ Y tuve que salvarte porque tenía que intentarlo!
- Bataklık. - Gitmek zorundaydık oradan.
La tierra estacontaminada. / Tenemos que ir.
Yapmak zorundaydım Red.
Debí hacerlo, Red.
Hank'i göndermek zorundaydım.
Debí dejar ir a Hank.
Bunu yapmak zorundaydılar.
No tenían ninguna alternativa.
Gidip onu seçmek zorundaydınız, değil mi?
Tenías que elegirla a ella, ¿ no?
Carolyn'in hesabını vermek zorundaydı.
Bueno, tenía que responder por Carolyn también.
- Hayallerinin önünü kesmek zorundaydım.
Debo ahogar tus sueños y quebrar tu ser.
Yapmak zorundaydı. Çünkü bizi doyurmak zorundaydı.
El tuvo qué... así pudo alimentarnos.
Senin büyüdüğünü görmek ve her şeyi bir sır gibi saklamak zorundaydık.
Sólo había que verte crecer y mantener todo en secreto.
Yürüdüğüm zamanlar, zemini iğnelerle dolu yerde yürümek zorundaydım. ve uyuşturucu tüpleri vardı.
Tan pronto como pude caminar tuve que pasar por encima de las agujas, pipas de crack.
Kefaletlerini ve tefecilere olan borcu ödeyebilmek için para çalmak zorundaydım... koruma parası bile ödedim.
Tuve que mendigar dinero, dinero de la fianza, distribuidor de dinero..... Protección dinero con mis vecinos.
Başka seçeneğim yoktu ama gitmek zorundaydım.
No tenía otra opción pero para mover aquí.
Zavallı şey. Uyutmak zorundaydım değil mi?
Tuvimos que sacrificarlo, ¿ no?
Biri basınla konuşmak zorundaydı.
Alguien debía hablar con la prensa.
Ve ben de yardım ettim, çünkü birisi yapmak zorundaydı.
Así que ayudé. Porque alguien tenía que hacerlo.
Biliyorsun, bu durumda beni vermek zorundaydılar.
Por si tenían que devolverme.
Çok zorlu bir yarıştı ve emin olmak zorundaydık.
Fue una carrera muy disputada y debíamos estar seguros.
Dürüst biridir. Seni yanında götürmek zorundaydı.
Es un hombre de honor, está obligado a llevarte.
Boşanmadan sonra uzaylıya dönüşen abisini geri getirmek için mükemmel bir hediye bulmak zorundaydı.
Debía hallar el obsequio perfecto para recuperar a su hermano, que se había vuelto un alienígena desde el divorcio de sus padres.
İnsanlık için bir şey yapmak zorundaydı. Ancak sana sebebini söylemeyeceğim.
Necesitaba hacer algo por la humanidad y no te diré por qué.
- Sen de almak zorundaydın!
- ¡ Lo tenías que elegir!
İlaçlarımı almak zorundaydım.
- Necesitaba ir a buscar medicina.
Adamın foyası meydana çıkmıştı, durumla yüzleşmek zorundaydı.
No tuvo más opción que aceptar la situación.
Rahatsız edici olmak zorundaydın.
Ya estás otra vez.
Doğruyu yaptığımı hiç söylemedim ama bir seçim yaptım ve bununla yaşamak zorundaydım.
Nunca dije que hice lo correcto, pero he hecho una elección y tuve que vivir con ello.
Eğer bizi bir odaya koyduysa, o izin verene kadar orada kalmak zorundaydık.
Si él nos mete en una habitación, debemos quedarnos ahí hasta que nos dé permiso de salir.
- Almak zorundaydım.
Muy agradecido, señor.
Yüzüme vurmak zorundaydın, değil mi?
Te estás frotando, ¿ no?
Bunu yapmak zorundaydım.
Tuve que hacerlo.
- Seni görmek zorundaydım.
- Tenía que verte.
Ama illa doğru olanı yapmak zorundaydın.
Pero tenías que hacer lo correcto.
Zorundaydım.
Tenía que hacerlo.
Bacağını yerine oturmak için seni yatıştırmak zorundaydım.
Necesitaba sedarte para revisar tu pierna.
25 dakika mahsur kalmıştık, esrarlı havayı solumak zorundaydık. - Yanlış mıyım Earl?
Estuvimos ahí encerrados 25 minutos y tuvimos que respirar el aire con mariguana. ¿ Cierto, Earl?
Ama buraya gelmek zorundaydım çünkü size haber vermem gerekiyordu.
Vine porque tenía que decírselos.
Ama belli ki yapmak zorundaydı.
Pero no tenía otra opción.
Buraya gelip seninle konuşmak zorundaydım.
Tenía que venir aquí. Tenía que hablar contigo.
Yapmak zorundaydım.
Tenía que hacerlo.
Canını yakıyordu, yapmak zorundaydım.
Él te estaba haciendo daño, tenía que hacerlo.
Zorlu bir hikâyeyi yanında ibretlik bir kadroyla anlatmak zorundaydım.
Tengo que contarte una historia convincente Junto a un elenco ejemplar.
Orduya askerleri seçen kişi bendim. Görev yapmak zorundaydık.
Yo era un reclutador del ejército.
Söylemek zorundaydım.
- Tuve que hacerlo.
"Size ne kadar ciddi olduğumu göstermek zorundaydım."
"Debía demostrarles que hago lo que digo."
Bu yapıImak zorundaydı.
Había que hacerlo.