Belli ki traduction Français
7,118 traduction parallèle
Gerçek canavarın kim olduğunu anlama konusunda sıkıntın var belli ki.
Apparemment, tu as du mal à comprendre qui est le vrai monstre.
Belli ki sen benim karanlık tarafımı seçtiğime inanıyorsun.
Et tu es persuadé que j'ai fait le mauvais choix.
Belli ki mantıklı bir savunmanız var. Eminim ki polisler değerlendirecektir.
Vous avez des arguments raisonnables, les flics vont comprendre.
Belli ki içeride mahsur kalmışlar.
Ils ont dû être piégés à l'intérieur.
Belli ki onunla görüşmüşsün.
De toute évidence, vous vous êtes rencontrés.
Belli ki yapılması gereken bu, öyle olmasa Casey de bir şeyler demez miydi?
C'est la bonne décision, sinon Casey aurait dit quelque chose.
Haberi ulusal bir gazetede gördü ve belli ki ilgisini çekti.
Il a vu l'histoire dans le journal et ça a dû piquer son intérêt.
Belli ki iştahını da kaybetmiş çünkü midesi yarı yarıya küçülmüş.
Elle a clairement perdu l'appétit, car son estomac a rétréci de moitié.
Belli ki düzgün adamsın.
Tu es clairement un gars décent.
Ben belli ki yeterince hızlı koşamadım.
Visiblement, je n'ai pas couru assez vite.
Belli ki ikinizin konuşması gereken şeyler var.
Vous avez besoin de discuter de l'enquête.
Belli ki senin bu işle bir ilgin yok.
Et il est clair que vous n'y êtes pour rien... Woh!
- Belli ki öyle diyemezsin. Belli ki ne olduğunu soramazsın. Anne, kulaklarını değiştir.
On ne peut pas faire ça, bien sûr qu'on ne peut pas demander ce qu'on est.
Işıkları zaten kapalı tuttuk ve belli ki telefonlarımızı şarj etmemeyi öğrendik hepimiz.
Nous avons éteint les lumières et il va sans dire que vous avez arrêté de charger vos téléphones.
Belli ki bir şey düştü.
C'est évident qu'un truc est tombé du toit.
Belli ki Henry Sylvester ciddi bir alıcı değil.
Henry Sylvester n'est pas sérieux.
Belli ki kartlar senin için acımasızca dağıtılmış ve o bunu hiçbir zaman tam manasıyla takdir edemeyebilir. Ama onun hakkında seni şaşkına çevirecek şeyler hep olacak.
Vous avez en fait affaire à une main brutale, et il pourrait ne jamais réussir à apprécier totalement, mais il y aura toujours ce truc en lui qui vous laissera perplexe.
Okudukların hakkında kötü hissettiğin için üzgünüm ama belli ki büyük resmi görmüyorsun.
Désolé que tu aies mal pris ce que tu as lu, mais en fait, tu n'as pas la perspective.
Belli ki geri dönmeyecek.
Donc, elle ne reviendra pas.
Belli ki düşünmüyordum.
Je n'ai pas réfléchi, manifestement.
İhtiyatla söylerdim ki bence belli ki kızgın. Muhtemelen çok acı çekiyor. Ama bence diğer taraftan biriyle iletişim kurmaya çalışıyor.
Avec prudence, je dirais qu'il est en colère, de toute évidence, il souffre probablement beaucoup, mais je pense qu'il essaye d'entrer en contact avec quelqu'un de l'autre côté.
Bir şeyler oluyor belli ki ve bunun dışında bırakılmamı protesto etmeye geldim.
Il se passe quelque chose, c'est certain, et je suis ici pour protester contre mon exclusion.
Her ne yapıyorsa, belli ki onun için bir anlam ifade etmesi lazım, değil mi?
Peu importe ce qu'il faisait, apparemment ça avait du sens pour lui, non?
Belli ki NK etrafa ölüm saçıyor.
Les N.Bs sont évidemment des machines à tuer, pas vrai?
Belli ki gözcü falan değil, elebaşıymış.
Il n'est manifestement pas un enfant de chœur, mais voici le gros lot.
Belli ki gideceği yeri biliyor.
Sait très bien où elle va.
Olmadığını biliyorsun, belli ki bu işin arkasında sen varsın.
Vous savez que non, vous êtes apparemment derrière ça.
Belli ki hiç yanımızda olmamış.
Apparemment on ne l'a jamais eu.
Belli ki onu hala seviyordu.
Il est possible qu'elle était encore amoureuse de lui
Evet ve belli ki Charlie Ganz değilmiş, çünkü zaten ölü.
Oui, et ce n'était pas Charlie Ganz, parce qu'il était déjà mort.
- Belli ki kafayı yemiş.
- Il est clairement fou.
Bakın, belli ki bir şeyler vicdanınızı rahatsız ediyor.
Vous avez clairement quelque chose sur la conscience, ok?
Belli ki, orada olmamı istemedi.
- Non! Il est évident qu'elle ne me voulait pas là.
Tamam, belli ki senin ve babanın arasında... uzun zamandır bir şeyler var... çünkü poker suratın yok...
C'est évident qu'il y a quelque chose entre toi et ton père et que ça dure depuis un long moment... parce que tu n'as absolument aucun poker face.
İğrenç. Senin işin halka hizmet değil mi? Belli ki adamın bir hizmete ihtiyacı var.
Tu sais, t'es une fonctionnaire, et clairement, ce gars a besoin de certains services.
Belli ki otelde çok dibe batmış belki de tek kurtuluş yolunun bu olduğunu düşünmüştür.
Et bien, il avait clairement de gros problèmes à l'hôtel. Alors peut-être qu'il a cru que c'était le seul moyen de s'en sortir.
- Belli ki varmış.
- Manifestement, si.
- Kendi için almış belli ki.
De toute évidence, il l'a gardé pour lui.
Belli ki benim büyülenmemi paylaşıyorsun.
Vous partagez clairement ma fascination.
- Üzgünüm... belli ki yarası hâlâ açık.
Pardon. C'est à l'évidence toujours une blessure ouverte.
- Belli ki seninle aynı fikirde değil.
Manifestement, il n'est pas de cet avis.
Onları güvence altına aldığımı sandım fakat... Belli ki beceremedim.
Je pourrais supporter l'idée si j'avais l'impression de les avoir protégées... mais visiblement, j'ai échoué.
Belli ki yolumuzu kesmek için bir taktiği var.
C'est un stratagème pour nous couper l'herbe sous le pied.
- Belli ki Kevin.
- Bien sûr, Kevin.
Belli ki düşünüyor.
Il l'envisage.
Belli ki, arsız ve aşırı memnun edecek hediye göndermekte Hef'in üstüne yok.
Apparemment, Hef n'est pas au-dessus d'un cadeau effronté et très apprécié.
- Evet. Ben kart toplayacısı sayılmam pek ama belli ki bu sağlam bir set.
Je ne suis pas un grand collecteur de cartes, mais c'est une impressionnante collection.
- Ki başlamışsın belli ki.
Ce que vous semblez avoir fait.
- Tabii ki de hayır ama belli oluyor.
Bien sûr que non, mais ça me paraît évident.
Belli ki değilmiş.
C'est clair que non.
Ama belli ki seninle çalışmayı daha çok seviyor.
Mais visiblement, elle préfère bosser avec toi.