Elinde traduction Français
16,139 traduction parallèle
- İpleri elinde tutan o.
Il tire toutes les ficelles.
- Yani, bir şey yok elinde.
- Donc vous avez rien.
Flint bana sadece gücün elinde olduğunu göstermek için pay veriyor.
Flint m'octroie les rations uniquement pour prouver qu'il détient le pouvoir.
Vali Woodes Rogers Nassau'yu bir bölük askerle elinde tutuyor.
Woodes Rogers siège à Nassau avec une compagnie de soldats.
Sokaklardaki adamlar aflar sayesinde elinde.
Les habitants graciés le suivent.
Sol elinde bir bıçak, sağ avucunda bir kese vardı.
Dans sa main gauche, un couteau. Dans sa main droite, une bourse.
Şu anda Karayiplerdeki en çok aranan adam. Elinde nadir cevherler bulunduruyor.
En ce moment, l'homme le plus recherché des Antilles, possédant un trésor de bijoux rares, ça vient d'une énorme prise espagnole.
İçinde kıymetli cevherlerden bahsediyordu. Jack'in elinde olduğunu bildiğim cevherler.
cette cache y était mentionnée, cache qui est en possession de Jack.
- Sağ elinde bir 45'lik silah ile değil mi? - Evet.
Miguel n'allait pas laisser un second procès arriver sans un dernier Ave Maria.
Tecrübeme göre elinde iyi fotoğraflar ve zamk varsa İsa'yla beşlik çakıyormuş gibi görünebilirsin.
Avec de bonnes photos et un tube de colle, tu peux faire croire n'importe quoi.
Şu an elinde boş iş yok yani?
Il n'y a rien actuellement?
- Louis aklını kaçırmak üzereymiş çünkü yeni filmi elinde patlayacakmış.
On dit que Louis se fait un sang d'encre car son nouveau film va faire un four.
2008 yılında iflas edip kapanmış ama işle ilgili evraklar restoran sahibinin elinde.
Le restaurant a fait faillite, il a fermé en 2008. Mais le gérant a conservé ses fichiers.
Elinde makineye mi sıkıştı?
Est-ce que tu t'es aussi coincé la main dans la machine?
- Video senin elinde.
- Tu as la vidéo.
Ve zengin birinin parasını elinde tutuşunu seyretmekten daha güzel bir spor olamaz Yada hak ettiklerini sandıklarının bir kısmını almak.
Rien n'est plus distrayant que de voir les riches s'accrocher à leurs sous ou essayer d'en avoir davantage.
Bak, elinde altı oy var.
Écoutez, vous avez le pouvoir sur six votes.
Başından beri ipleri elinde tutuyordun.
- Vous aviez tout prévu d'entrée de jeu.
Günün sonunda elinde olmuş olur mu?
Je les aurai ce soir?
Bu senin elinde.
Donc c'est ta décision.
- Siktir git. Bir bok yok elinde o zaman.
- Putain, vous avez rien!
Proctor'un elinde ne var hepsini bilmek istiyorum.
Je veux savoir dans quoi Proctor est impliqué.
Telefonda konuşurken sol elini kullanıyorsun... Sanki sağ elinde kına varmış gibi.
Tu parles au téléphone avec la main gauche pendant qu'on te met du henné sur la droite.
Sıkıcı ayrıntılar avukat elinde bulunmaktadır.
Les détails ennuyeux sont entre les mains de notaires.
Komisyonlar ve vergiden sonra... elinde 200 bin kalırsa sevinmeli.
Avec les commissions et les plus-values, elle aura de la chance de dégager 200 000.
Birileri bu kadınlarla konuşup hür iradeleriyle mi burada olduklarını ve pasaportlarının kimin elinde olduğunu sormalı.
Quelqu'un devrait parler à ces femmes, voir si elles sont libres de partir, et qui a leurs passeports.
Rykoff'un elinde önemli şeyler olmalı.
Rykoff doit avoir du lourd.
Elinde kan pıhtısıyla doğan gözleri alevler, yüzü ışık saçan böyle derdi.
Ainsi parlait celui qui est né avec un caillot de sang dans le poing, des flammes dans les yeux et de la lumière sur le visage!
Peki ya insanlığın, zalimlerin elinde yok olmasına göz yumarsak geriye koruyacağımız ne kalır?
Et pourtant, si nous laissons l'humanité périr de la main du mal, de quel univers serons-nous les gardiens?
Elinde maratonla ilgili telefon ya da kamera.. ... kaydı olanların bunları hemen Boston polisine teslim etmesini istiyoruz.
Si vous avez des photos ou vidéos du marathon... envoyez-les à la police de Boston.
Tipik cihatçı nasıl görünür peki Rick? Resmi var mı elinde?
- C'est quoi, le type djihadiste, Rick?
Lütfen elinde bir şey olduğunu söyle.
Tu as des infos?
- Tanrım, elinde havai fişek var!
oh, mon Dieu! Elle a le feu d'artifice!
Silah senin elinde.
Tu as le flingue.
XHP bu yıl 300 milyon doları elinde tutuyor.
XHP projette 300 millions de dollars de perte cette année.
Elinde megafonla "aptalsın sen..." "... iş performansın yerlerde " diyen sese odaklanıyorsun.
Vous êtes branché sur celui qui crie dans vos oreilles que vous êtes idiot et votre performance s'envole.
Hepsi elinde fazla seçeneği olmayan eğitimsiz azınlık gruplar.
- Ça suffit. ... de minorités non éduquées ayant des choix limités.
Mick Danzig bahçesinde elinde lanet bir otomatik tüfekle yakalandığında yaptığım gibi çalışanlarıma sahip çıkarım.
Je prends soin des miens... comme quand Mick Danzig a été interpellé sur sa pelouse avec une arme automatique dans les mains.
O gece kocası, ondan ayrılmak istediğini öğrendi ve bira cesareti ve elinde kasap bıçağıyla onu otobüs durağına kadar takip etti.
Ce soir-là, son mari a su qu'elle voulait le quitter et l'a suivie à l'arrêt de bus, le ventre plein de bière, un couteau à la main.
- Hepimizin elinde bir sürü iş var zaten.
On a tous beaucoup de travail.
İplerini elinde tutan ustaları görmek.
- De voir ceux qui nous manipulent.
Galasso arkadan yaklaşıyor. Elinde de lambamdan koparttığı bir kablo var. Adamın boğazına doluyor.
Galasso arrive derrière lui avec le fil de ma lampe... et lui serre le cou.
Bugün cuma gecesi. Elinde votkası, kolunda fahişesi oturuyor.
On est vendredi, il a une pute à son bras, une vodka à la main.
"Dünyanın bütün kötülüklerini Barındıran kutu, onu elinde tutana aittir."
" Ici repose la boîte qui détient tout le mal du monde.
Elinde Birch hakkında bir şeyler var.
Elle a des trucs sur Birch.
Kendimde olmazsam elinde koz kalmaz.
Si je suis assommé, elle n'aura aucune influence.
- Elinde ne kadar var? Neredeyse hepsi hazır.
Combien vous avez?
Bu işin altından kalkabilmek için elinde teknoloji meraklısı biri olmalı.
Tu dois être sacrement calé pour mettre ça hors service.
- Niye? Elinde ne var?
Qu'est-ce que vous avez?
Gerçekten bilmiyorum. Elinde başka ipucu var mı?
J'en ai aucune idée.
Biraz fazla ileri gitmiyor musun? Elinde Sigurdur'u Hrafn'ın öldürülmesine bağlayan hiçbir şey yok.
Tu ne crois pas que tu vas un peu vite en besogne?