Ihtiyar traduction Français
6,262 traduction parallèle
Beni bu ihtiyar karı için bıraktığına inanamıyorum.
Je ne peux pas croire que tu m'ais quitté pour cette vieille femme.
Kapa çeneni, ihtiyar.
Ferme-la, mémé.
Ben, bu geleceğin. Şu anda hayalini bile kuramadığın bir gelecek özellikle kurşunlarından biri ihtiyar Charlie'nin içindeyken.
Ben, c'est d'un avenir que je te parle, un avenir dont tu peux même pas rêver en ce moment, encore moins avec une de tes balles dans le crâne du vieux Charlie.
Her zaman haklıydın ihtiyar.
Tu avais toujours raison.
Bana açgözlü ihtiyar madenini geri almaya çalışıyormuş gibi geliyor.
Pour moi ça sonne comme un vieil avare qui cherche à récupérer ses mines.
Küçükken benim ihtiyar bütün plaklarını dinlemişti.
Mon père écoutait toutes ses chansons quand j'étais petit.
Yapmayın, çocuklar, ihtiyar siyah bir lezbiyen olarak hayatını yaşamak iyi yürek ister.
Allez, les gars, ça demande beaucoup de courage et de détermination pour vivre votre vie comme une vieille, lesbienne noire.
Mekânı alan ihtiyar adam delinin teki.
Le vieux qui l'a acheté est cinglé.
Bizim ihtiyar bu işten hiç hoşlanmayacak. Chard'a hesap vermek falan.
Le vieux ne va pas aimer se justifier auprès de gars comme Chard.
- O kadar da ihtiyar değil ayrıca. - Efendim.
Et un peu moins de "vieux", si vous n'y voyez pas d'inconvénient.
Onu bu tepede yapabilir misin, ihtiyar?
Tu vas y arriver, vieil homme?
Oh, şu ihtiyar Flo.
Oh, la vieille Fl'Oraison.
Tek kelime daha etme ihtiyar yoksa o boktan kafanı uçururum senin.
Plus un mot le vieux, ou je t'explose la tronche.
Ne dedin sen bana, ihtiyar?
Tu dis quoi, le vieux?
- Adi ihtiyar.
- Ce vieux fou.
Bir gün ihtiyar için geri döneceğini biliyordum.
Tu savais que je viendrai tôt ou tard.
Aksi takdirde cehennemde ihtiyarın yanında yerini almaya hazırlan.
Ou alors prépare-toi à rejoindre le vieux en enfer.
Evet ihtiyar.
Oui, vieil homme.
- Seni adi ihtiyar!
Vieil imbécile!
Bir yıldır aynı şeyi söylüyorsun ihtiyar bunak seni!
Ca fait plus d'un an que tu répètes ça! Vieux fou sénile!
- Sen kaşındın ihtiyar.
Tu vas voir, vieux fou.
Bunu iyi düşün, ihtiyar.
Tu y réfléchi, l'ancien.
Sadece hiçbir şeyi olmayan, üzgün, aldatılmış ihtiyar bir kadın olacaksın.
Juste une triste femme, n'ayant rien, se bernant d'illusion.
Plettinckx'i tanırım, o ihtiyar sapığın kimseyi ısırdığını duymadım.
Le Plettinckx que je connaissais ne mordait pas. C'était un vieux dégueulasse.
Özellikle henüz o ihtiyarın kokusunu almadığı için.
D'autant plus qu'elle n'a pas cette odeur de vieux pour le moment.
Görüntüm aksini söylemesine rağmen bu iş için biraz ihtiyarım Bay Crabb.
Bien que mon allure suggère le contraire je suis un peu trop vieux
Peki orduya katılmak için ihtiyar olanlar.
Et ceux qui sont trop vieux pour s'enrôler?
- Çünkü ihtiyar bir çalışan...
Tout simplement parce que quelqu'un est âgé...
Evet ama sen ihtiyar gibi görünüyorsun.
Oui, mais tu as l'air vieux.
Şanslıydın ki ihtiyar seni vantilatör kayışıyla tavana asmadı.
Tu as eu de la chance qu'il ne te fouette pas avec courroie de ventilateur.
Şaşırdın mı ihtiyar?
Troublé, vieillard?
500 yıl boyunca dünyaya yeterince musallat oldun ihtiyar.
Au bout de 500 ans, le monde en a assez de toi.
Bizim ihtiyar bunu zıkkımlanırdı.
C'était le poison du vieil homme.
Orda 87 tane ilgilenmen gereken ihtiyar var.
Il y a 87 personnes âgées qui ont besoin que tu prennes soin d'eux.
Yaş dökme sakın, ihtiyar.
Pas de larmes, vieil homme.
Benim ihtiyarın bayrağı şömine üzerinde katlanmış durumda.
Mon vieux était un drapeau plié sur une cheminée.
Elinde kitap olan bir ihtiyar için cesur sözler bunlar. Bu kitap mı?
Ce sont des paroles audacieuses de la part d'un vieil homme armé d'un livre.
Bizim ihtiyar nerede?
Où est mon père?
İhtiyar oğluyla tartıştı.
Le vieil homme, il se disputait avec son fils.
İhtiyar tüm arsayı satın aldı.
Le vieil homme a acheté la terre ici.
İhtiyar Randall'ın kafasının, herkesin sandığından daha çok çalıştığı ihtimalini de düşünmeden edemiyorum.
Peut-être que l'ancien Randall n'a pas complètement disparu, contrairement aux apparences.
Çekil seni ihtiyar sersem.
Vieux bâtard!
- Aksi takdirde somurtkan bir ihtiyar gibi görünürsün.
Morrissey.
İhtiyar Pierce Bro.. Pierce Brosnan taklidi yapamam. Sana karşı çok dürüst olacağım Joe.
J'adore ce vieux Pierce, mais je ne peux pas l'imiter, Joe.
İhtiyar mı?
Vieil homme?
"İhtiyar" alır! İşte o anda...,... hayatımda ilk defa kendimi bu kadar çaresiz hissettim. Savaş meydanında ölmek umurumda değil ama askerlerimin anlamsız bir plan için kurban edilişi çok acı veriyor.
Le vieil Homme. ( Tchang Kaï-chek ) je me suis senti impuissant comme jamais. mais c'est insupportable de voir ses troupes sacrifiées à cause d'un plan de bataille absurde.
İhtiyarın biri sana nasıl durup, nasıl kaçacağını mı öğretti?
Certains des anciens te montreront comment te tenir, comment parer?
İhtiyar.
Vieille.
İhtiyarın ceplerinden ne çıkacağını hiç bilemezsin.
Tu ne sais jamais ce qui va sortir du chapeau d'un vieil homme.
- İhtiyarın dikkatini üzerine çeken sendin.
Tu étais celui qui gérait les - conflits avec papa.
İhtiyar Cosimo'nun torunlarına miras bıraktığı kılıcı.
La vieille épée de Cosimo, léguée à son petit fils.