Karıştır traduction Français
7,784 traduction parallèle
Şimdi de kafamı karıştırıyorsunuz.
Tu m'embrouilles.
Hey, Herb, şu senin karıştırıcın mı?
Herb, c'est un Vitamix?
O karıştırıcı için geldin, seni...
- T'es revenu pour ce Vitamix...?
Kafa karıştırıcı.
- Oui, c'est troublant.
Oturup sayfaları karıştırılabilecek bir kitap oldu.
Un livre d'été à feuilleter dans un fauteuil chic.
Ne haltlar karıştırıyorsun sen? !
Qu'est-ce que tu fais là?
Papa Midnite'la ruhları geri yollamak için büyüleri karıştırıyoruz.
Je combine des sorts avec Papa Midnite. Pour renvoyer ces esprits en bas pour de bon.
İki litrelik demir döküm kazan kullanarak insan kanı ekliyorsun, bir çay kaşığı kırmızı fosfor sonra insan saçı ile karıştırıyorsun.
En utilisant un chaudron en fonte d'un litre... tu ajoutes du sang humain, une cuillère à café de phosphore rouge, puis tu garnis de cheveux humains.
Tavada ketçap karıştırıyorum.
Juste, euh, remuer le ketchup dans la poêle.
Şimdi de biraz zeytin yağı ekle. İki, üç ölçü kadar. Şimdi karıştır.
- Et ensuite ajoute un peu de, euh, d'huile d'olives, deux, trois fois c'est assez.
Güzel ve yavaşça karıştır.
Maintenant remue le tout. Remue-le gentiment et doucement.
Bu gerçekten kafamı karıştırıyor.
C'est le bordel dans ma tête.
Yargıç ve jüriyi oynamak, insanların aklını karıştırıyor.
Ce que je faisais, ce que tu fais... Jouer au juge et au bourreau, ça monte à la tête.
Elinde defterle kızı takip ediyor, notlar alıyor, yazıyor, çöpleri karıştırıyor...
Il la suivait avec un calepin, en train de prendre des notes, il notait des choses, regardait dans les ordures...
Kırılma ışık indeksi, her zamanki şeyler, silikon dioksit, potasyum ve çinko oksit ile karıştırılmış.
Indice de réfraction de la lumière. J'ai trouvé l'habituel dioxyde de silicone mélangé avec du potassium et de l'oxyde de zinc.
- Evet, dediğim gibi çamuru karıştırıyorsunuz.
- Comme je disais, racler la boue.
Kafa karıştırıcı.
C'est déroutant.
Doğru ya. Bu ikisini sürekli karıştırıyorum.
Je confonds toujours.
Taşınma usullerin çok kafa karıştırıcı da.
Parce que tes déplacements sont assez dur à suivre.
Kafa karıştırıcı ve yine sen!
C'est très troublant et pourtant c'est toi!
Görgü tanıdığı farklı bir yerde gördüğü yüzü suçla ilgili olanla karıştırıyor.
Un témoin qui confond un visage avec un autre, sorti de son contexte.
- Bazen satıcılar kendi özel karışımlarını yapmak için kokainle başka uyuşturucuları karıştırır. Narkotik bu karışımları ve nerede satıldıklarını takip eder.
Parfois les dealers mélange la cocaïne avec d'autre drogues pour créer leur propre marque la brigade des stups traque ces marques et les endroits ou ils sont actuellement vendus
Kafalarını sağlam bir polis hikayesiyle karıştırıyorum.
Je les épate avec des histoires de flic dur à cuire.
Karıştırıp bekliyorsun.
On mélange et on attend.
İşe Amanda'yı karıştırırız.
On demande de l'aide à Amanda.
Hayır ama arama eğitimlerini onların çöplerini karıştırmakta kullanıyor. Iris Campbell.
Non, mais elle applique ses leçons de recherche d'indices en fouillant leurs poubelles.
Herkesin kafasını karıştırıp gittiniz.
Vous avez laissé tout le monde très confus.
Belki de kibir ve gururu birbirine karıştırıyoruzdur.
Peut-être qu'on confond orgueil avec la fierté.
Sanırım bu, şu anda Ralph için fazla kafa karıştırıcı olur. - Belki biraz daha büyüdüğünde.
je pense que c'est trop confus pour Ralph tout de suite peut être quand il sera plus vieux
Eşyalarımı mı karıştırıyorsun Michael?
Michael, tu as fouillé dans mes affaires?
elimizde 5 günlük birikmiş rapor var onu oku o zaman potter elindekileri çarpıtarak insanları galyana getirir ve onlara hedef göstererek ortalığı karıştırır bu onun işi benim değil.
La prévision de cinq jours, c'est tout ce qui m'intéresse. Potter peut réchauffer des ouï-dire et des demi-vérités et les transformer dans son discours de Gettysburg... c'est ce qu'il fait. Je n'y peux rien.
Viskiyi gazozla karıştırıyor, Gloria.
Il le mélange avec du 7up, Gloria.
Ne haltlar karıştırıyorsun Tyler?
Qu'est ce que tu fous, Tyler?
Bilemiyorum, gerçekten biraz kafa karıştırıcı.
C'est un peu... déroutant.
Bu kafa karıştırıcı bir şey. - Karmaşık.
C'est complexe.
Bu işe karıştırıldık.
On a été mêlés à ça.
Sinyal karıştırıcılı uydu haberleşmesi kullanıyor. Paranoyak insanlarla iletişime geçmek için ideal.
elle est en communication satellite avec un brouilleur numérique, ce qui est en quelque-sorte idéal pour rester en contact avec un paranoïaque en planque.
Buğday çekirdekleri ise el değmeden çıkarılmıştır. Eğer herkes...
Oh, et les grains de blés ne sont pas d'origine locale donc tout le monde devrait...
Belki de DJ'in kafası karışmıştır, cümbüşte falan olduğunu sanıyordur.
Peut-être que le DJ s'est trompé et pense qu'il est à une rave party.
Cinderella'da, üvey kardeşler ayakları ayakkabıya girsin diye ayaklarını kesmişlerdir, ve en sonunda da gözleri güvercinler tarafından çıkarılmıştır.
Dans Cendrillon, les belles-sœurs se mutilaient les pieds pour entrer dans leurs chaussures, et leurs yeux étaient à la fin picorés par des colombes.
Çok kafa karıştırıcı bu.
C'est tellement confus.
Sanırım kimin kime zarar verebileceği konusunda kafan karıştı.
Je pense que tu es mal informé à propos de qui peut blesser qui ici.
- Çöpleri mi karıştırıyorsun?
Tu fouilles les poubelles?
Bazı şeyleri birbirine karıştırırız.
On se mélange les pinceaux.
Kafan karıştı sanırım, değil mi?
- Je pense que ça prête à confusion, non? - Oui.
Sanırım meth göğüslerimden kan dolaşımıma karıştı.
Je crois que la meth est entré dans mon système sanguin - par la peau de mes seins.
- Kafamı karıştırıyor.
- Ça m'embrouille.
Bu fırın eldivenleri konusunda kafam karıştı.
Je suis vraiment déconcerté par ces moufles.
Ve bence bu bir işler karıştırıyorsun demektir.
Tu es vraiment belle ce soir et je pense que ça veut dire que tu prépares quelque chose.
Liderlik yapılanmasını karıştıkları geçmiş saldırıları ne planladıkları saldırıları.
Leur structure de direction, les attaques dans lesquelles ils étaient impliqués et ce qu'il avait de prévu.
Bir kavgaya mı karıştın? Hayır.
- Vous vous êtes battu?