Kışkançlık traduction Français
1,830 traduction parallèle
Kıskançlık, sevgili Martina, çok güçlü bir uyarıcıdır.
La jalousie, ma chère Martina, est l'aphrodisiaque le plus fort.
Silvia haklıydı... kıskançlık çok güçlü bir uyarıcıdır.
Le droit de Silvia, la jalousie est un aphrodisiaque.
Kıskançlık gerçekten şehvetimizi yeniden mi tutuşturup yaktı?
Est-ce que la jalousie a vraiment ravivé sa passion?
Bu tür suçlarda genel olarak duygusal bir sebep vardır nefret, kıskançlık ya da açıkçası maddi kazanç gibi.
Neuf fois sur dix, dans de tels crimes, le motif est passionnel. La jalousie, la haine, ou simplement l'appât du gain.
Teorisinin saçmalığı anlaşıldı. İdealizmi kıskançlığa neden oldu.
Sa théorie est impraticable, son idéalisme suscite la jalousie.
Kıskançlık, cinayet, intikam.. Hepsi Tanrı gözünde günah.
La jalousie, le meurtre, la vengeance sont tous des péchés aux yeux de Dieu.
Kıskançlık çok çirkin bir duygudur.
La jalousie est un vilain défaut.
Ve insanların hâlâ birbirini basit kıskançlıklar ve hırs uğruna öldürdüklerini söylediniz.
Les hommes ne cessent de s'entretuer, disiez-vous. Pour des riens, par cupidité.
Ve insanların halen birbirlerini kıskançlık ve hırs uğruna öldürüyor olmaları.
Que l'Humanité était une création imparfaite et que les gens continuent à se tuer les uns les autres, par jalousie, par cupidité.
Kıskançlıklarımla mücadele ettim ve onların üstesinden geldim.
Je sais maîtriser ma jalousie.
- Kıskançlık, aynen dediğim gibi. Peki...
La jalousie, comme je disais.
Haklıydın, kıskançlık.
La jalousie.
Kıskançlık yedi günhatan biridir Bay Farnum, kıskançlık.
L'envie est un péché capital, M. Farnum. Un péché capital.
Kıskançlık bu kadar yakından daha çirkin.
La jalousie, c'est vraiment moche, en gros plan.
Kıskançlık yapamazsın.
Tu peux pas être jaloux.
Joy'un kıskançlığı yüzünden kavga ediyoruz.
Joy est jalouse.
Kıskançlık kötü bir şey, Osuruklu.
La jalousie est un vilain défaut la péteuse.
Junor'ın kıskançlığı ve saçmalıklarına rağmen onunla olmam iyi bir adam olduğumu ispatlamak istediğimdenmiş. Annem böyle iyi bir adamdan nefret edemez diye.
Elle m'a dit que j'avais soutenu Junior avec ces histoires de jalousie... pour tenter de prouver que je suis un type bien... et ma mère ne pourrait pas détester un garçon bien comme moi.
Biraz kıskançlık seziyorum.
On dirait que vous êtes jaloux.
- Kıskançlık.
La jalousie.
Sadece kıskançlıktan, dostum.
Ça doit être un jaloux.
Sigmund Freud, kıskançlıktan çatla.
Sigmund Freud, attache ta ceinture.
Kıskançlık.
L'envie.
Bence annen öldüğü için kıskançlık yapıyorsun.
Tu es jalouse parce que ta mère est morte.
- Robin kıskançlıktan çıldıracak. B
A : ça rendra Robin incroyablement jalouse...
Kıskançlık ya da gurur gibi bir günaha teslim olursanız, sadece kendinizi incitirsiniz.
Quand on cède à un péché comme l'envie ou l'orgueil, on ne blesse que soi.
Şehveti yada kıskançlığı deneyin, tek incittiğiniz kişi kendiniz, ve muhtemelen bir ya da iki kişi daha olacaktır.
Avec la luxure ou l'envie, on ne fait du mal qu'à soi-même, et probablement à quelques autres personnes.
Şey, her ikisinede de kıskançlık yapan sen değil misin.
Et toi? depuis quand t'es jaloux?
Yoksa bu hissettiğim, yaklaşan kıskançlık, öfke ve pişmanlık fırtınası mı?
Serait-ce un front de jalousie accompagné d'une pluie de regrets?
Biraz kıskançlık mı seziyorum ne?
- Je sens comme une redondance ici.
Hatta bazen karımın benim kıskançlığım yüzünden öldüğünü düşünürüm ama her neyse, bu kimseyi ilgilendirmez.
Parfois, j'ai le sentiment que c'est ce qui l'a tuée.
Üzgünüm ama beni gördükten sonra onu ve kıskançlığını unutmalısın çünkü şu anda gözünü bile kırpmıyordur.
je suis désolé mais après m'avoir vu oubliez lui obtenant... jaloux, il ne batte même ses yeux.
Kıskançlıktan deliye dönmüş.
Il a été rongé par la jalousie :
Kıskançlıkla seyretmek.
- Il regarde avec envie.
Kıskançlıkla seyredecek.
Il regarde avec envie.
- Kıskançlığından söylüyorsun.
Vous êtes jaloux.
"Küçük bir kediye karşı içten içe kıskançlık besliyorum."
Je suis jaloux d'un petit chat. "
Kıskançlık kesinlikle verimliliği engeller.
La jalousie est contre-productive.
Kıskançlık denince işin içine piyano teli girer.
Oh. - Alors qu'est ce que c'était?
Kıskançlığın esiri olmuş değersiz bir insansın sen.
Que peux-tu comprendre?
- Kıskançlık?
- La jalousie?
- Kıskançlığımdan yeşerdim. Yeşermiş miyim?
- Je suis verte de jalousie.
Kıskançlık...
- Est-ce la colère...
Kıskançlıktan doğan bir göz boyama.
Comme la plupart des ultimatums jaloux c'est très flatteur, mais...
Kıskançlık gözümü büyük resmi göremeyecek kadar kör etmiş olmalı.
J'ai été aveuglé par la jalousie et je n'ai rien vu.
Gururumuzu tevazuya ; kıskançlığımızı anlayışa,...
Transformons notre orgueil en humilité, notre envie en compassion...
Kıskançlık da üçüncülüğe çok yakın.
La jalousie n'est pas loin derrière.
Bunun kendi kıskançlığım için bir bahane olduğunu fark ettim.
J'ai réalisé que c'était juste une excuse pour ma jalousie.
- Kıskançlık mı seziyorum? Ben mi?
Je détecte un petit peu de jalousie ici, non?
Böyle bir vurgun mezar soyguncularını bile kıskançlıktan çatlatır.
Et des trésors que les pilleurs ne trouvent plus.
Kıskançlığı bırakır mısın?
Arrête d'être aussi jalouse.
kıskançlık 60
kıskançlık mı 20
kıskanç 44
kıskanıyorum 27
kıskandım 18
kıskanıyor musun 33
kıskanıyorsun 60
kıskandın mı 76
kıskaç 19
kıskanmak mı 21
kıskançlık mı 20
kıskanç 44
kıskanıyorum 27
kıskandım 18
kıskanıyor musun 33
kıskanıyorsun 60
kıskandın mı 76
kıskaç 19
kıskanmak mı 21