Olduğu traduction Français
71,140 traduction parallèle
O kadın bir kurban olduğu için öyle dedim.
J'ai dit ce que j'ai dit, car cette femme est une victime.
... yerel emniyet güçlerinin ve FBI ajanlarının şu anda olay yerinde olduğu bildiriliyor.
Selon nos informations, la police locale et les agents du FBI sont sur place.
Seninle olduğu sürece, Eminim yükselirim Vesilesiyle.
Ça va être un vrai feu d'artifesses.
Karen, kusursuz zamanlama, her zaman olduğu gibi.
- Karen. - Toujours un timing impeccable.
Kaleci Paul'un olduğu için.
À ton mari irréprochable.
Saklamış olduğu biri Kocası ve Bu konudaki tüm aileler.
Un secret qu'elle a caché à son mari et à toute sa famille.
Seninle dalga geçme, dava da olduğu gibi.
- Vraiment? - Oui. Ou pas se faire foutre en fait.
Acayip rezil olduğu kesin.
C'est vachement gênant.
Sende sağlam göt olduğu yayılacak.
Tout le monde saura que t'es badass.
O zaman da ne kadar belalı olduğu anlaşılmaz.
Non, c'est pas assez coriace.
Gözleme dayalı fikrimiz bu canlı türünün koloni halinde hareket eden tek hücreli bir organizma değil de özdeş ve birlikte hareket eden trilyonlarca hücrenin bir araya gelmesiyle oluşan tek bir geniş organizma olduğu yönünde.
Notre éducation nous dit que, ce n'est pas une colonie de cellules uniques... mais bien un organisme unique, composé de... milliards de cellules coopératives.
Kesin olmasa da uyku halinin bir savunma mekanizması olduğu kanaatindeyiz.
Notre théorie est que cette hibernation pourrait être un mécanisme de défense.
Geminin geri kalanında oksijen seviyesi düşük olduğu için oksijen mumlarını yem olarak kullanabiliriz.
Avec le peu d'oxygène restant, il va cibler les bougies à oxygène. On peut s'en servir comme leurres.
Tecavüz iddiasının olduğu saatlerde kafası çok karışıktı.
Il y a eu une grande confusion lors de ce présumé viol.
- Tadının iyi olduğu anlamına geliyor.
- Que c'est bon.
kadınların düşünceli olduğu gelecekte senin için iyi birşey yok.
Ça n'ira pas mieux pour vous dans le futur où les femmes sont concernées.
Teşekkürler, özrün kabul edildi. ama zaman makinesinin bozuk olduğu gerçeği gün gibi ortada.
Merci, j'apprécie tes excuses, mais la machine du temps est toujours cassée.
- Kimse kıpırdamasın ve olduğu yerde kalsın tamam mı? - Kelepçelediniz mi?
- Vous avez des menottes?
Kimin dost, kimin düşman olduğu belli değil.
On ne sait jamais qui sont nos ennemis et qui sont nos amis.
O küçük ve aslında sahip olduğu tek şey benim.
Elle est très jeune et elle n'a que moi.
Ona şirketin yüz bin hissesini alacağımı söylemiştim ama Max Rager'ın neden olduğu şiddet olaylarından sonra vazgeçtim.
Je lui avais dit qu'il allait acheter quelque cent mille actions dans la société, mais après tous les incidents violents causés par Max Rager, je me suis retiré.
Görgü tanığının kim olduğu hakkında bir fikrin var mı?
Une idée de qui pourrait être le témoin oculaire?
Katliamın olduğu gece Max Rager'ın kapısında görevliydim.
et j'étais à la porte à la fête de Max Rager la nuit du massacre.
Olay ailemin güvenliği olduğu zaman pazarlık yapmam.
Tu vois, quand il s'agit de la sécurité de ma famille, je ne négocie pas.
Başka biri yükselene kadar Azgeda, son gerçek Önder Lexa kom Trikru'nun kurduğu 13. kabilenin de olduğu koalisyonu onurlandıracak ve koruyacaktır.
Jusqu'à une autre ascension, Azgeda honorera et défendra l'alliance du dernier véritable Commander... Lexa kom Trikru, incluant le 13e clan.
Kendra'nın olduğu gibi özel bir yiyeceğin varsa - temin ederiz.
Si tu as des besoins précis, comme c'est le cas pour Kendra,
Ve tek düşündüğüm "Bu Ellen'ın hastanede olduğu zaman."
"Tiens, c'est quand Ellen était à l'hôpital",
Bugün, Amerikalıların 3'te 2'sinin aşırı kilolu olmasıyla beraber, bir beslenme sorununun olduğu açık.
De nos jours, deux tiers des américains sont en surpoids, c'est clairement un problème d'alimentation.
Bu demek oluyor ki, yediğiniz yiyeceklerden gelen doğal şeker ait olduğu hücrelere giremeyince kanda birikiyor ve işte bu diyabet hastalığıdır.
Ce que ça veut dire, c'est que le sucre venant naturellement de la nourriture que vous mangez, ne peut pas entrer dans les cellules où il devrait. Il s'accumule dans le sang, c'est ça, le diabète.
Bize her zaman, bunun sebebinin şeker veya obezite olduğu söylendi.
On nous a toujours dit que c'était le sucre ou l'obésité.
Bana bunun kalıtsal olduğu öğretilmişti.
On m'a dit qu'elles étaient génétiques.
Bu tıpkı Amerikan Kanser Derneğinde olduğu gibiydi, birinci derece kanserojenleri sitelerinde öneriyorlardı.
C'était comme la Société Américaine du Cancer encourageant à manger des carcinogènes de groupe un.
Kapalı ortamda yetiştirilen tavuklar ve hindilerde olduğu gibi bu çiftlik balıklarına da antibiyotikler veriliyor.
Tous les antibiotiques qu'on donne aux animaux. C'est comme les poulets et les dindes confinés, les poissons attrapent des infections.
Ama bana hep güçlü kemikler için süte ihtiyacımız olduğu söylendi.
Mais on m'a toujours dit que le lait rend les os solides.
Tütün endüstrisinde olduğu gibi hayvancılık endüstrisinde de bu şirketlerin çıkarları ürünlerinin etkilerinin ve bunların tüketiminin doğurduğu risklerin toplum tarafından bilinmemesini gerektiriyor.
Dans l'industrie agricole animalière, comme dans celle du tabac, ces entreprises ont vraiment un intérêt personnel à s'assurer que le public n'ait aucune information sur leurs effets et sur les risques réellement encourus à les consommer.
Gidip bu domuz tesislerinin yerlerine bakarsanız bunların çoğunluğunun siyahi nüfusun yoğun olduğu yerlere yakın olduğunu görüyorsunuz.
Quand vous regardez en arrière, l'endroit où se situent ces installations, un nombre disproportionnel d'entre elles se trouvent près des communautés de gens de couleur. Les communautés démunies.
Yaptığımız araştırmalarda okuduğumuz bazı çalışmalarda diyabetin saf bitki kaynaklı bir diyetle tedavi edilmesinin potansiyel olarak mümkün olduğu yazıyor.
On a mené des recherches, on a vu beaucoup d'études disant que l'on peut potentiellement guérir ou limiter le diabète avec un régime exclusivement végétal.
olduğu alıntısını yapan evraklar bulduk. Amerikan Yumurta Kurulu yumurta yerine başarılı bir muadil şirket bulur, bu ise onlara bir tehdit oluşturur. Hükumet e-posta adresi ile bir şaka içerikli
Le Bureau Américain de l'Œuf considère une entreprise prospère d'ersatz d'œuf comme une telle menace qu'ils font des blagues sur leurs adresses mails gouvernementales disant qu'ils tueront le CEO.
Et üreticileri ürünlerinin sebep olduğu kalp hastalıklarının, ya da çevresel yıkımın ya da ekonomistlerin deyişiyle diğer dışsallıkların bedelini ödemek zorunda kalmıyor.
Les producteurs de viande n'ont pas à payer pour les maladies cardiaques ou la destruction de l'environnement, ni pour aucune autre externalité, comme les appellent les économistes, causés par leurs produits.
Bir de işin ecza yanı ve statükoyu korumazsa mahvolacak, çok güçlü bir eczacılık endüstrisi ve lobisi olduğu gerçeği var.
Ensuite, il y a l'aspect pharmaceutique et le fait que l'industrie pharmaceutique soit très forte et les lobbys aient un intérêt énorme à garder le statu quo.
Bu proteinlerin yüksek olduğu diyetler diyabet, kalp hastalıkları, kansere günlük olarak tedavi ettiğim hastalıklara neden olur.
Les régimes très riches en protéines créent le diabète, la maladie cardiaque, le cancer, les maladies que je traite tous les jours.
Kotasını doldurmayan bir toplayıcımız olduğu ortaya çıktı.
Il s'avère qu'un de nos Pickers ne remplit pas son quota.
Bahçeniz, arka avlunun bir parçası olduğu için otomatik olarak Jenn'e verilecek mülkiyete dâhil ediliyor.
Il fait partie de l'arrière-cour, il revient donc automatiquement à Jenn.
Yemen'in sana en çok ihtiyacı olduğu an sen kaçıp gider miydin?
Fuir au moment où le pays a le plus besoin de toi?
Duvarların, zeminin benim olduğu kimsenin bana dokunamayacağı yere.
Où les murs sont à moi, les sols sont à moi, personne ne peut m'atteindre.
Ve neler olduğu hakkında, öğrenebileceğin her bilgiyi öğreneceksin.
Et tu vas dégoter la moindre info sur ce qui se passe vraiment.
Çocuktan haberi olduğu için, Wes'i öldürdüğünü itiraf etmiş.
Il affirme qu'il a tué Wes. Parce qu'il a su à propos du bébé.
Yemen'deki, Michael'ın olduğu hapishane bir hapishane.
La prison, comme celle où est Michael au Yémen.
İslamcı bir radikal deli olduğu doğru ama senin yerine İran ve Rusya ile savaşır.
D'accord, c'est un islamiste radical, mais il combattra la Russie et l'Iran pour vous.
Howard, asıl ihanet edenin sen olduğu konusunda tartışmaya açığım.
Je pourrais dire que c'est toi qui m'as trahi.
Onun yapmış olduğu fedakarlıkları asla unutmayacağız.
Nous lui en serons à jamais reconnaissants.