Satın traduction Français
21,353 traduction parallèle
Port Royal'e kayık, ordaki ahbaplarınla temas, gemi satın al, tayfayı tut, anakaraya geri dön, o andan itibaren para güvende olacak, ve istediğimiz geleceği kurabileceğiz... işte plan.
Gagner Port Royal en chaloupe, parler à tes contacts, monter un équipage, regagner le continent avec l'argent et se destiner à l'avenir de notre choix. Ce plan.
Ev, satın alınmadan önce 15 sene boş kalmış.
La maison achetée avait été inoccupée pendant 15 ans.
Satıyoruz diye ilan versek bu leş kargaları satın almak için yarın buraya üşüşür.
Ces campagnards l'achèteraient de suite si on les appelait.
Şimdi poster bastırmam ve yeni bir kimono satın almam lazım.
Je dois faire imprimer des affiches et m'acheter un kimono.
200 kişi için alkol satın almana ihtiyacım var.
Allez acheter de l'alcool pour 200 personnes.
Fakat alkol satın alamam ki. Kimliğim yok.
Impossible, j'ai pas de carte d'identité.
Tıp malzemeleri satan bir mağazada gördüğüm muhteşem pelerin dolu kutuyu satın almak için. $ 80 alabilirim diye düşündüm.
L'idée était de gagner 80 $ pour m'acheter des capes fabuleuses d'un magasin de fournitures médicales.
Kimmy, Mento işe yaramıyınca........ araba yıkamacıdaki hediye dükkanından satın aldığım Fransız manikürlü takma tırnağı taktım.
J'ai juste collé un faux ongle manucuré acheté dans une station-service après l'échec du Mentos.
Fakat bana küçük bir şapka satın almalısınız.
Il faudra m'acheter une casquette.
Şey, Steph... Babanın şirketini satın aldım.
- Eh bien, Steph, j'ai acheté l'entreprise de ton père.
1626 yılında Hollandalılar bu ülkeyi satın aldı... Sadece $ 24 ödediler. Adil görünüyor mu?
Quand les Hollandais ont acheté ce pays en 1626... ils n'ont payé que 24 $.
Satın aldı!
Elle l'a acheté!
Ortağımla belki bir gece kulübü satın alırız. Gece kulübü işine girsem daha iyi hisseder misin?
On pense acheter un night-club, ça te rassurerait?
Yapma George, herhangi bir deli, cani, hatta terörist silah fuarından, internetten veya bovling arkadaşından kimliğini bile göstermeden suikast silahı satın alabiliyor.
Écoutez, George, n'importe quel cinglé, bandit ou terroriste peut acheter un fusil d'assaut dans une expo, sur Internet ou de son partenaire de bowling. Et cela sans même qu'on lui demande une carte d'identité.
Teksas'ta vibratör satışı yasak, ama sıradan vatandaş spor mağazasına gidip çok rahat pompalı tüfek satın alabiliyor.
- Les godemichés sont interdits au Texas. Mais le premier venu peut entrer dans un magasin et en sortir avec une arme à feu.
- Eminim çoğu da silah lobisinin satın aldığı senatörlerdir.
- C'est sûr que la plupart sont des amis du lobby des armes à feu.
Her neyse, saldırganlar silahları satın almamışlardı bile.
On dira que je suis trop émotive. De toute façon, les tireurs n'avaient même pas eu à acheter leurs armes.
Tehlikeli şahısların silah satın almalarını zorlaştırmak istiyoruz.
C'est faux. Nous voulons que ce soit plus difficile pour les individus dangereux d'acheter des armes.
Bu bıçaklar dörtlü set halinde satılır. Tek tek satın alamazsınız.
Ils sont vendus par lot de quatre uniquement.
Kayıp olduğunu iddia ettiğiniz bıçağın da içinde bulunduğu takımın, nereden satın alındığını biliyor musunuz?
Le couteau qui manquerait à l'ensemble, vous savez quand il a été acheté?
2008 yılında kocam için bir matkap satın almıştım, İki düzine farklı ucu vardı.
J'ai acheté une perceuse à mon mari, avec ses 24 mèches, en 2008.
Bir unvanla satın alınabilecek biri miyim?
Que je peux être acheté avec un titre?
Kimse oraya giremez ama paranız varsa belki onu satın alabiliriz.
Personne y entre, mais on peut acheter sa sortie si vous avez du fric.
Onları satın almak ucuz değildi.
Ça a couté cher de les acheter.
Bundan ben de satın alayım.
Il m'en faudrait un comme ça.
- Neymiş o? Electric Sun, Lumetherm Enerji'yi satın alıyor.
Lumetherm Power se fait racheter par Electric Sun.
Demin Bobby Axelrod'un o evi satın almaya çalıştığını duydum.
Il parait que Bobby Axelrod essaie de l'acheter.
- Değerlendirdiğim bir satın alma durumu.
Un achat que j'envisage.
İlk günlerimizde, almanı sağlayan dürtüyü satın aldıktan çok sonra fark ederdin.
À nos débuts, tu n'aurais pas pu reconnaitre la motivation jusqu'à longtemps après l'avoir achetée.
Bir şeyleri satın alma olayının gücün yerine geçen bir şey olduğunu ve dış otorite konusunda pek iyi olmadığını göz önünde bulundurursak gelişme var demektir.
Identifier le fait qu'acheter peut être un substitut pour le pouvoir et que l'autorité extérieure n'est pas quelque chose que tu fais bien, c'est du progrès.
Haberlere çıkacak böylesi bariz bir satın alma işi.
Un tel achat visible aux infos?
Birileri aracılığıyla satın almaması gerektiğini duyurdum.
J'ai passé le mot qu'il ne devrait pas l'acheter.
- Cristina için sormuştum. Tamamdır, satıldı.
Aucun de nous n'a été pincé.
Hadi, içki satıcısının yatzıbar kucaklaşmasına ihtiyacı var.
Viens, un vendeur d'alcool veut qu'on le câline.
Sizin geçmişte araba satış günlerinden tanışıklığınız var.
Vous avez vendu des voitures ensemble. Oui.
Bu küçük köpeklere satışta nasıl çuvallarsın?
C'était dur de vendre des teckels?
Perakende emlak satışlarında, saygın müşterilerle... -... bağlantılı olan...
... Property Resales, nous sommes une société
Perakende emlak satışı devre mülkünüzü satılığa çıkarmanın tek yolu.
Engager Property Resales est le seul moyen de vendre votre multipropriété.
Esasında Sokrates ömründe tek satır bir şey yazmamış.
- Tu savais que Socrate n'a jamais rien écrit?
Evet, saatin kaç olduğundan haberim var. Baksana... Sokrates ömründe tek satır bir şey yazmadıysa insanlar onu nereden tanıyor?
- Oui, je sais quelle heure il est, mais écoute... si Socrate n'a jamais rien écrit, comment on a pu le connaître?
O otomatın üreticisi firma kişisel bilgilerimizi başka şirketlere satıyor.
- La compagnie qui fait la machine vend nos informations à des grandes agences.
Geçmiş araştırmasının gerçekten işe yaraması için bir kısım silahlarda değil, tüm silah satışlarında uygulanması gerekiyor. Heaton-Harris'in getirmek istediği bu, değil mi?
- Pour que la vérification des antécédents soit efficace, elle devrait s'appliquer pareillement à toutes les ventes d'armes, ce que Heaton-Harris propose.
Dur tahmin edeyim, doğuştan uyuşturucu satıcısı, 24 yaşındaki bir kızı dinlemedi.
Et cet abruti de dealer n'a pas écouté la gamine de 24 ans.
Bu yalnızca yerel uyuşturucu satıcılığı değil, bu...
Ce n'est pas... du trafic local. Ces chiffres...
Ürün yer belirleyicisine göre Philadelphia'nın merkezinde tek bir dükkânda satılıyor.
Il n'y a qu'un magasin au centre de Philadelphie qui en a.
Uzaylı teknolojisi bize karşı kullanılıyor. Satılmış insanların insanlığa karşı komplosuyla.
La technologie extraterrestre utilisée contre nous par un complot d'hommes contre l'Humanité.
Günümün çoğunu uydu sinyallerine bakarak geçirdiğimden ben de bilgisayarlarınızla analiz etmeye karar verdim. Bu arada zararına satış falan düşünüyorsanız haberim olsun.
Et comme j'ai passé du temps à chercher des signaux, j'ai fait des analyses avec vos PC, et au passage, si un jour vous les vendez, faites-moi signe.
Bugün burada alınıp satılmayacak.
Il ne sera ni acheté ni vendu aujourd'hui.
Sen de at hırsızının tekisin. Git de Buick ya da alüminyum cephe kaplaması falan sat. Farkı ne ki?
Va vendre des Buick ou de l'aluminium, c'est pareil.
Açığa satış yapın.
Rapidement.
Burada parayla adalet satılmaz.
Vous n'achetez pas votre impunité ici.