Sorun şu ki traduction Français
2,085 traduction parallèle
- Sorun şu ki, kim kendisini korumak için bir silah taşıyıp içine eğitim kurşunu koyar bilemiyorum.
Sauf que personne ne se défend avec une arme chargée à blanc.
Sorun şu ki pil atıklarının saklanması biraz pahalı.
Le stockage des déchets de piles est plutôt onéreux.
Sorun şu ki, Matthew Plowden bir İngiliz vatandaşıydı.
Matthew Plowden était un citoyen britannique.
Sorun şu ki bir işim yok.
Je n'ai plus de boulot.
Sorun şu ki, Dr. Fife, insan ceninlerini çıkarmadan önce 4O hafta büyümeleri gerekir.
Le problème, c'est qu'un fœtus doit avoir 40 semaines avant qu'on l'extirpe.
Ama sorun şu ki dönemin henüz yarısında olmamıza rağmen durum oldukça umutsuz görünüyor.
C'est plutôt mauvais signe.
Sorun şu ki, kendisini bu kadar belli etmek, çok tehlikeli olabilir.
Mais il est ainsi facilement repérable.
Sorun şu ki Caroline... Yeni şarkılarım tadam tadam diye çalınıyor ama fareler yalnızca tırınım tırınım diye çalıyorlar.
Vous voyez, Caroline, le problème... c'est que mes nouvelles chansons font oompah, oompah, mais souris sauteuses font seulement "toodle-toot", comme ça.
Sorun şu ki, yeni şirket sahiplerimiz, önemli şahsiyetlerden biri kayıtlara geçmedikçe bunu kesinlikle basmama izin vermezler.
Le hic, c'est que nos nouveaux proprios ne me laisseront rien publier tant que je n'aurai pas de déclaration d'un des acteurs-clés. Une déclaration!
Asıl sorun şu ki, ortada beş çocuk vardı.
Le problème, c'est qu'on était cinq enfants.
Sorun şu ki 365,000 asker tüm İngiliz ordusu kaçı geri gelebilecek?
Ce qu'il faut savoir, concernant ces 365000 hommes, l'armée britannique dans son intégralité, c'est combien de soldats peut-on rapatrier?
Sorun şu ki, o işle hiçbir ilgim yok.
Le problème, c'est que je n'ai rien fait.
- Sorun şu ki, "Bununla baş edebilir misin?"
- Question. Peux-tu y arriver?
Sorun şu ki Bay Navinsky şartlı tahliye edilmişti.
M. Navinsky est encore en liberté surveillée.
Sorun şu ki neredeyse tutuklanıyordum.
L'important, c'est que j'ai failli être arrêtée!
Sorun şu ki, Boulis Amerikan vatandaşı değil.
Mais Boulis n'est pas un citoyen américain.
Ama sorun şu ki, ben sadece iyi olmak istemiyorum. Mükemmel olmak istiyorum.
Mais en fait... le problème, c'est que je veux... enfin, je veux plus que ça, je veux être une grande actrice.
Sorun şu ki oradan kimi kaçırdığını merak ediyoruz.
Et on a une question : qui avez-vous aidé à se sauver de là?
Sorun şu ki, ben ağlamam.
Le problème, c'est que je ne pleure pas.
Sorun şu ki hayat boyu emekli maaşı ödenmeyecek.
Le problème avec cette pension est que ce n'est pas la vie.
Sorun şu ki, size bazı şeyler anlatılmış, bazıları da anlatılmamış.
Le problème, c'est qu'on vous a informés sans vous informer.
Ama sorun şu ki, o zamanlar kafam biraz karışıktı ve pek çalışma yapmadım.
Mais le problème, c'est que j'étais un peu perdu en ce temps-là : je n'ai fait aucune œuvre d'art.
Sorun şu ki, sen annemin tipi değilsin.
Le problème est que vous ne devez pas avoir un changement, vous n'êtes pas le type de ma mère.
Sorun şu ki işler çığrından çıkmaya başladı!
Le problème est que choses ont commencé à dégénérer.
- Evet, ama sorun şu ki, bireysel dosyalara giriş kodunu yalnızca iki kişi biliyor.
Seules deux personnes ont les codes des fichiers. Et je suis l'une d'entre elles.
Tek sorun şu ki, senin içini diri diri kepçe ile... Boşaltacağız.
Mais on va devoir vous vider pendant que vous serez encore... disons... vivant.
Sorun şu ki, ekibi acıkmaya başlamıştı. Kendi başlarına iş yapmaya başladılar, Büyükbaş tarafından onaylanmamış işlerden bahsediyorum.
Mais son équipe en veut, et monte ses coups à côté, avec l'autorisation du Patron.
Sorun şu ki, Tourcoing'de, plaj...
- Mais à Tourcoing, la plage...
Hayır, sorun şu ki, devre mülk dediğimde insanlar çekip gidiyor.
- Dès que je dis "multipropriété", les gens sont pas intéressés.
Eee? Sorun şu ki, Telefon eski marina stadyumunda.
Le truc, c'est que le téléphone est au vieux stade marin.
Sorun şu ki, suçluların sağı solu belli olmaz.
Le problème, c'est que les criminels sont imprévisibles.
Sorun şu ki, sen yürüyen bir hedefsin.
Mais t'es une cible ambulante.
Sorun şu ki, Jack Bauer onu kaçırdı.
Le problème est, que Jack Bauer vient de la libérer.
Sorun şu ki bunun dönüşü yok.
Hélas, on ne peut pas revenir en arrière.
Sorun şu ki uyurken de yüzüyorlar mı?
Alors, quand ils dorment, est-ce qu'ils nagent?
Sorun şu ki adresi istiyor musun?
La question est : la veux-tu?
Sorun şu ki, politik mahcubiyet potansiyeli bu iş sonuçsuz kaldıkça artıyor.
Le problème, c'est que plus cette situation s'éternise sans résultat, plus la possibilité d'un embarras politique augmente.
Sorun şu ki kolayca unutulurken asla unutamazsın.
Le problème c'est que même si on vous oublie, vous ne pouvez jamais oublier.
Sorun şu ki sen de öyle.
Le problème c'est que vous aussi êtes parti.
Sorun şu ki, bu soğuk kanlılıkla işlenmiş bir cinayettir!
Le problème, c'est que c'est de l'assassinat pur et simple!
Evet ama sorun şu ki tanıdığınızı biliyoruz.
Vous le connaissez.
Sorun şu ki ; ikimiz de bunun gerekli olduğuna karar veren, iki deliyle evliyiz. İkimizde mi?
Mais on est mariés à deux folles qui ont décidé que c'était nécessaire.
Sorun şu ki kız kardeşim öldü ve o adamı bulmam gerekiyor.
C'est que... Ma soeur est morte, j'ai besoin de trouver cet homme.
Sorun şu ki, sana güvenmiyorum.
Je ne te fais pas confiance.
Sorun şu ki, başım belada.
J'ai des ennuis.
- Sorun şu ki Monty...
- De cette façon...
- Sorun şu ki,..
C'est fait.
Mesele şu ki, buraya geliyorsun ve hep bir sorun çıkıyor.
Le truc c'est, que tu viens ici, et il y a toujours des ennuis.
Sorun şu ki, İngilizcem çok iyi değil.
Si vous pouviez ajouter "Lu et approuvé". - Moi, mon anglais est très approximatif.
Önemli olan şu ki artık onun için sorun değil.
Ce qui compte, c'est qu'il n'est plus un problème.
Sorun su ki Chuck, fazla abarttin.
Le problème, Chuck, c'est que tu y es allé trop franchement.