Tanıklar traduction Français
4,668 traduction parallèle
Öğleden sonraya tanıklarınızı hazırlayın.
Demandez à vos témoins d'être disponibles cet après-midi.
Restorandaki tanıklar halüsinasyon gördüğünü ve tiki olduğunu söyledi.
Son état empire, non? Les témoins du restaurant ont déclaré qu'il avait des hallucinations et des tics.
Bakalım görgü tanıklarından tetikçilerin herhangi bir tarifini alabilecek miyiz?
On va essayer d'identifier le tireur grâce aux témoins.
- Umarım bazı tanıklar buluruz. - Hadi iyi şanslar.
- J'espère trouver des témoins.
Burada tanıklarım var.
J'ai des témoins ici.
Kişilik tanıkları listesi.
Voici une liste de témoins de moralité.
O zamana kadar, tüm tanıklar terapiyi terkeder.
A ce moment là, les témoins auront quitté la thérapie.
- Yok, görgü tanıkları olmadığını söylüyor.
- Non. Les témoins disent qu'il était seul.
- Tanıkların.
Les témoins auditifs.
Öyle mi? O zaman eminim ki orada olduğunu doğrulayabilecek tanıkların da vardır.
Je parie que tu as des témoins pour confirmer ton alibi, hein?
Görgü tanıklarımız var, içlerinde bir rahip de mevcut.
Nous avons des alibis. Dont un prêtre.
Bütün tanıklar Thomas Schirach denen bu herifin canavar olduğunu söylüyor.
Les témoins disent que Thomas Schirach était un monstre effrayant.
Beklediğinden fazla tatil heyecanı yaşayan görgü tanıklarının kamerasından aktarıyoruz.
Filmés par des passants, qui ont eu droit à un peu plus d'excitation que ce à quoi ils s'attendaient.
Son görüldüğünde, somon rengi tişörtü ve gri ceket giyiyormuş ve tanıkların dediklerine göre ağzına marul sokarken zorlanıyormuş.
Il a été vu la dernière fois portant une chemise rose saumon et une veste grise et des témoins ont affirmé qu'il n'arrivait pas à fourrer sa laitue dans la bouche.
Görgü tanıklarına göre kurban taktığı aynalı gözlükler yüzünden kaçırıldı
Des témoins rapportent que la victime se démarquait à cause de ses lunettes à verres miroir.
Tanıklarınızın aklı karışmış.
Vos témoins se trompent.
Enkaza ve görgü tanıklarına bakıldığında bomba gibi görünüyormuş.
Les débris et les témoins semblent dire que ça ressemble à une bombe.
Görgü tanıklarının ifadesine göre bu bir terörist saldırısı...
Les témoins oculaires rapportent que cela serait le résultat d'une attaque terr...
Ama tanıklar araçtaki sürücünün resmini çizdirtmişler.
Mais... des témoins ont pu fournir un portrait du chauffeur.
Tanıklar tersini söylüyor ama.
Des témoins au bureau de Cam disent autre chose.
Çünkü tanıklar konuşmanın oldukça gergin geçtiğini söyledi.
Des témoins disent que cette conversation a chauffé.
Şimdi binayı kilitleyecekler, olası görgü tanıklarından uzaklaştıracaklar, herkesten.
Ensuite, ils vont verrouiller le bâtiment, nous isoler de témoins, du monde.
Saldırganın sana benzediğini iddia eden bir tanıkları var.
D'après un témoin, l'agresseur correspond à ta description.
Görgü tanıkları, adamlarımızdan birini olay yerinde görmüş.
D'après des témoins, le justicier psychopathe était sur les lieux.
Görgü tanıklarının anlattığına göre bir yangın çıktığı yazıyor.
Je lis ici des témoignages. Un incendie s'est déclaré, ils étaient à l'intérieur.
Gün ortasında, görgü tanıklarının önünde gitti ve hiçbir şey yapmadı
En plein jour, avec des témoins.
Bu vatanseverlerin benim kim olduğumu bilip seni tanımadıklarını mı sanıyorsun?
Tu penses vraiment que si les Patriotes savent qui je suis, ils ignorent qui tu es?
Bana zamam zaman buna benzer ayrıcalıklar tanırlar.
Ils me laissent tirer quelques ficelles de temps en temps.
Pekâlâ, Baldaev'in bilinen tanıdıklarının listesini yapalım.
Très bien. On recense les complices connus de Baldaev.
Haber başlıklarına bakarken, Portland Herald'tan bir ileti aldım.
En scannant les infos, j'ai repéré un article du Portland Herald.
Kadınlarla yaşadıkları çok meşhur sınır tanımayan bir adam.
Il a une terrible réputation avec les femmes. il n'a pas de limite.
Hırsızlık yaparken onu yakalayan Şerif'ti. - Onu salıveren de. - Hiç tanışmadıklarını iddia etti.
Corbin l'a pincée en train de voler, mais il l'a laissée aller.
Aralarında bir şey varsa da bilmiyordum. Birbirlerini tanıdıklarını bile bilmiyordum.
Je ne savais même pas qu'ils se connaissaient.
Ortak tanıdıkları tek kişi sizdiniz.
La seule personne qu'ils avaient en commun, c'est vous.
Biliyorum, bana göre bir şeye benzemiyor ama geçen yıl yaşadıklarımı düşününce biraz değişiklik olsun istedim. Yeni insanlarla tanışmak istedim.
Je sais, ça ne me ressemble pas, mais... mais avec l'année qui vient de passer, je voulais juste... bousculer un peu mes habitudes, rencontrer d'autres gens.
Ben de Doyle ve Ward'ın birbirlerini daha az çılgın bir dünyada tanıdıklarını düşünüyordum.
Je pense plutôt que peut-être Ward et Doyle se connaissaient dans le monde réel.
Tanıdıklarım var, sen tamam de, ben gerisini hallederim, tamam mı?
Je connais des personnes. Tu as juste à dire le mot.
Tek kollu adamdan çekinen insanlar beni tanıdıklarını sanıyorlar oysa gördükleri yüzünden hakkımda kötü düşünüyorlar.
J'ai réalisé, qu'à mon âge, les gens qui reculent face à un homme avec un bras, imaginent qu'ils me connaissent, qu'ils connaissent le pire me concernant, parce qu'ils peuvent le voir.
Nerede tanıştıklarını biliyor musunuz?
Savez-vous où ils se sont rencontrés?
Geçen yıldaki orjinal şüpheli,... tutukladıkları profesör, onu tanıyor muydun?
Le premier suspect de l'année dernière, le professeur arrêté, vous le connaissiez?
Onu Annie ile Copenhagen'da gören yeminli görgü tanııkları var.
Ils ont des témoins qui jurent l'avoir vu avec Annie à Copenhague.
Tanıdıkları tek siyahi sensin, seni de siyahilerin mahallesine yolladılar.
Je veux dire, tu es la seule personne noire qu'elles connaissent. et elles t'envoient dans le quartier noir.
Sen gittikten sonra tanıştıklarını sanıyordum.
Je pensais qu'ils s'étaient rencontré après être partis.
Bazı tanışıklıkları var ama yakın arkadaş değiller.
Des connaissances mais pas d'amis proches.
İçeride tanıdıkların var, Quinn'i Reese'den önce bulmalıyız.
Vous avez un contact au FBI? Il faut retrouver Quinn avant Reese.
Tayland'a gidip tel şehriye yemek, insanlarla tanışmak ve hoşlandıklarımla sevişmek istiyorum.
Je veux aller en Thaïlande, manger des pâtes et rencontrer des gens et possiblement sauter un de ces mecs si j'en ai envie.
Neden hiç normal tanıdıklarımız yok?
Pourquoi ne connaissons-nous personne de normal?
Bir tanısan korkutucu olmadıklarını anlarsın.
Ils ne sont pas si effrayants quand on les connaît bien.
- Siz iki genç aşıklar nasıl tanıştınız?
Comment vous vous êtes rencontrés, les coquins?
Tren istasyonlarına boyunlarında etiketlerle bırakıldılar ve tanımadıkları aileler onları yanlarına alarak kendi çocukları gibi sevdi.
Pour les mettre à l'abri, des milliers d'enfants furent laissés dans des gares, un panneau autour du cou et des inconnus les ont accueillis et aimés comme s'ils étaient de leur famille.
Anlayacağın üzere bu ülkeye küçük biri geldiğinde korkarım ki ilk tanıştıkları insanın evinde yaşamaya başlamazlar. - Öyle mi?
En arrivant en Angleterre, un jeune n'est pas accueilli par les premiers venus.