Uğursuzluk traduction Français
513 traduction parallèle
Sapasağlam durup bana uğursuzluk getirir.
Elles me portent malheur!
Başına çok uğursuzluk getirecek.
- Ça t'attirera des ennuis.
Yılan gözü - Hep yek -. ÇN : uğursuzluk işareti
Yeux de serpent.
Sana uğursuzluk getirdiğimi düşününce neşelenemiyorum.
Je ne peux pas me réjouir de te porter la poisse.
O şapka yatakta uğursuzluk getirebilir.
Un chapeau sur un lit, ça porte malheur.
Balıkçı ıskunasında yolcu olması uğursuzluk getirir, biliyorsun.
Un passager sur un bateau de pêche, ça porte malheur!
Ben babamın teknesinde yolcuydum... hiç de uğursuzluk getirmedim ona.
J'étais sur le bateau de mon père, je lui ai pas porté poisse.
Gemide uğursuzluk olsun istemiyoruz.
Pas de "Jonas" à bord!
Sen kayıkta oturup uğursuzluk edeceksin.
Tu t'assieds et tu fais le Jonas.
Uğursuzluk getirmeyeceğim, sahi diyorum.
Je ne serai pas un Jonas.
Uğursuzluk getirir.
Ce n'est pas le bon moment.
Uğursuzluk getirir. Üçüncü oldum.
Trois sur un nain, ça porte malheur.
Yedi yıl uğursuzluk getirir! Hayır, Dandy, sadece yedi yıl değil.
Non, Dandy, pas 7 ans
Kahire'de uğursuzluk olsun istemem.
Je ne prends pas de risques avec Le Caire.
Maria Candelaria burada, uğursuzluk salacak.
Maria Candelaria est ici, elle porte la poisse.
Hayır, özel odamda para alış verişini uğursuzluk sayarım.
Non. J'ai une superstition concernant l'argent exhibée dans mes appartements privés.
Bu tablona uğursuzluk getirecek Basil. Şiddetle karşı çıkmak zorundayım.
Cet arrangement ne vous conviendrait guère, Basil.
Ağızından uğursuzluk dökülüyor.
Ferme-la, tu fais des courants d'air.
Yedi yıl uğursuzluk demek bu.
C'est sept ans de malheur.
Üstünde uğursuzluk olan bir ekip hep vardır.
Ça arrive, la poisse.
Uğursuzluk getirir.
C'est moi qui dirigerai.
Bence bunlar görüldükleri yere uğursuzluk getirecek şeyler.
Ce sont de sinistres présages pour le pays en question.
- Bu uğursuzluk.
- C'est un sortilège!
- Bunun neresi uğursuzluk? - Bu doğal bir fenomen.
Mais non, c'est un phénomène naturel.
Sana ve adamlarına uğursuzluk getirecek, oğlum.
Elle t " apportera des malheurs, mon fils.
Bu kadın uğursuzluk getirecek.
Ainsi qu " à ton peuple.
Ona uğursuzluk getirmedim.
Je ne lui ai pas porté malheur.
Bize uğursuzluk mu bulaştırmaya çalışıyorsun?
- Tu veux nous tuer?
Şu alçak Obara bize hep uğursuzluk getirdi.
Il nous cause des ennuis męme aprčs sa mort.
Gemide bir kadının olması uğursuzluk getirir, efendim.
Une femme à bord, ça porte malheur.
Bir kadının makine dairesinde olması uğursuzluk getirir.
Ça porte malheur dans une salle des machines!
"Git" kelimesi bana uğursuzluk getirirdi.
J'ai eu la poisse dès le départ.
Boşuna nefes tüketme! Seninle karşılaştığımdan beri bana hep uğursuzluk getirdin.
Ne gaspille pas ta salive.
Tapınağa gitmek değil hakkında konuşmak bile uğursuzluk getirdi.
Même le fait de parler de visiter un temple porte malheur.
Çek şu iti burnumun dibinden! Uğursuzluk getiriyor işte!
Ôte ce chien de là, tu sais qu'il porte poisse!
Kadınların gemiye neden uğursuzluk getirdiği belli oldu...
Pas étonnant que les femmes ne soient pas admises sur un bateau...
Uğursuzluk getiriyor.
Elle est la poisse.
İster inanın, ister inanmayın elbiseyi ona göstermenin hâlâ uğursuzluk getireceğine inanıyorum.
Ça porte malheur de montrer la robe au mari. Il n'y a pas de surprise qui tienne.
Gezinin üstünde bir uğursuzluk vardı.
La série noire! Regagnez votre place, Mlle Goodall.
Onun yaşamına uğursuzluk getiremeyeceğimi hissediyordum.
Je ne pouvais pas lui porter malheur.
Hayır, uğursuzluk getirir.
Ça porte malheur.
Elleri karşılaştırmak uğursuzluk getirir.
Ça porte malheur de comparer ses mains.
Geldiğin günden beri uğursuzluk getirdin.
Tu nous portes malheur depuis que tu es là.
Neyse, zaten rahibeler uğursuzluk getirir.
D'ailleurs, les bonnes soeurs, ça porte la guigne.
O uğursuzluk getirdi.
Ce n'est pas un poisson ordinaire.
- Opal uğursuzluk getirir derler.
L'opale ne porte pas chance, n'est-ce pas?
Düğün gününün sabahında birbirimizi görmenin uğursuzluk getirdiği söylenir.
On dit que cela porte malheur de se voir le jour du mariage.
Bu adada bir uğursuzluk var sanıyorlar.
Ces Orientaux croient que l'endroit est maudit.
Uğursuzluk!
Mauvais présage!
bu uğursuzluk.
Ça porte malheur.
Biri uğursuzluk getirirse, beşini siz düşünün artık.
Alors... cinq!