Yakından traduction Français
6,696 traduction parallèle
Seninle uzaktan yakından alakası yok.
Tellement pas comme vous.
Bir mikroskopla, bir damla suda çoğalan ve birleşen yaratıkları inceleyen bizlerin yakından incelendiğini kimse hayal edemezdi.
Personne ne pouvait imaginer que nous étions scrutés comme sous un microscope, tels des microbes qui se multiplient dans de l'eau.
Doktoru biraz daha yakından incelemek istiyorum.
Je vais l'examiner de plus près.
Etkileşimi yakından izlediğini söylemiştin.
Parce que tu as dit que tu avais traqué la contamination.
Tamam. İki saldırı da silahsız, yakından ve kişiseldi.
Les deux agressions étaient proches et personnelles, sans armes.
Yakından bak.
Regardez de plus près.
Gerçekten iyi bir polissin. Çok yakından hak ettiğini alacaksın.
Tu es un très bon flic, et tu pourras tirer ton épingle du jeu très bientôt.
Evet ama bu kadar yakından değildi.
Si, mais jamais d'aussi près.
Ben önden gideceğim, siz de beni yakından takip edin.
Je vais devant et vous me suivez de près.
Orduda bana, durumu yakından görmeden karar verilemeyeceğini öğrettiler.
L'armée m'a appris que l'on ne peut pas prendre la bonne décision sans voir la situation de près. - Merci.
- Hayır, hayır, çok yakından değil.
- Pas trop près.
Ben seni daha yakından tanımak istiyorum, Dante'yi.
Je veux mieux vous connaître. A propos de Dante.
Yemin ederim ki bu parça pinçik işi bu kadar yakından yapmak beni hep çılgına çevirir.
Je jure que peu importe depuis combien de temps je fais ça, ça me fout toujours la trouille d'être si près des blessures d'un mec.
West'in otopsi fotoğraflarına yakından bakmış.
Il a examiné de près les photos d'autopsie des bras de West.
Keşke gelip yüzünü daha yakından görseydin.
J'aimerais que tu le voies de plus près.
Owen da burada, ben de buradayım. Link'in durumuyla yakından ilgileneceğiz.
Owen est ici, je suis ici, et on fera le suivi post-op de Link.
# Gel artık, uzun öykümü yakından dinle. #
Venez maintenant, et écoutez attentivement ma saga
- Söyleyeceğim şeyle uzaktan yakından...
La simplicité même. Ce n'est pas du tout ce que je dis.
Bu şekilde olacağına uzaktan yakından ihtimal vermemiştim.
C'était pas censé se passer comme ça. Pas du tout.
- Onları yakından tanıyor musun?
Tu les connais bien?
Benim tanıdığım kadının canavarlıkla uzaktan yakından alakası yok.
La femme que je connais est très loin d'être un monstre.
Ben sizin ihtiyaçlarınızı öğrenmeliyim, siz de beni daha yakından tanımalısınız.
Je vais écouter vos attentes, vous apprendrez à me connaitre...
Adımlarını yakından izledim. Sapmadan yolunu tuttum.
" Mon pied s'est attaché à ses pas et j'ai gardé sa voie, et je ne m'en suis point détourné.
LEM'in ayakları Ay'ın yüzeyine sadece 5 santim kadar girdi. Öyle olsa da Ay'ın yüzeyine yakından bakınca çok ince daneli görünüyor.
Les pieds LEM sont seulement enfoncés dans la surface d'environ trois ou quatre centimètres, même si la surface semble être composée de grains très très fins, vue de près
Onaylamak için daha yakından bakmalıyız.
Nous devons nous approcher pour faire une identification positive.
- Bizimle işbirliği yapabilirsiniz... - Veya gaz odasını yakından inceleyebilirsiniz.
Vous pouvez coopérer avec nous ou voir à quoi ressemble l'intérieur d'une chambre à gaz
Eğer o kitabı benden çalarsan, beyefendilikle uzaktan yakından alakan yoktur.
Si vous le prenez, vous me volez et alors vous n'êtes pas un gentleman.
Bacaklarına daha yakından bakabilir miyim diye merak ediyordum.
Je me demandais si je pouvais jeter un coup d'œil à vos jambes.
Hepsini tanımıyordum ama birini gayet yakından tanıyordum.
Je ne les connaissais pas tous, mais celui que je connaissais, je le connaissais très bien.
Ama onunla yakından çalışınca- - Martin iyi.
Mais travailler si étroitement avec lui... il est bon.
Yani, hmm, yeniden evleniyoruz ve bana banliyödeki büyük bir evin fotoğraflarını gösteriyorsun, bahçesinden ve okula yakınlığından bahsediyorsun.
Et tu me montres des photos d'une grande maison en banlieue, et tu parles de jardins, de scolarisation...
belki de yakışıklılığından.
La beauté, peut-être.
Helikopter yakıtının fiyatından haberin var mı senin kardeşim?
Tu sais combien coûte l'essence pour l'hélicopter, brah?
Hayır. Yakınından bile geçmiyor.
Loin de la.
Eee, "At" ve "av" efendisi hiç toprağı da olmayabilir ama... en azından Bash yakışıklı ve genç.
Le maître des Chevaux et de la Chasse ne vient avec aucune terre mais... au moins Bash est jeune et magnifique.
Uh, acımasızlığımı mazur gör, ama Kenna olan durumundan ya da benim Mary ile olan durumumdan yakınıp yakınmadığından pek emin değilim.
Pardonnez mon manque de compassion, mais je ne suis pas que vous déploriez votre situation avec Kenna ou la mienne avec Mary.
Yüzlercemizin vahşiler tarafından katledildiği, kasabalarımızın yakıldığı savaşta bile onun yardımını hiç istemedik.
Même quand les sauvages nous massacraient par centaines, brûlant nos villes, nous n'avons jamais demandé son aide.
Omuz ağrısından yakınıyordu. O yüzden bilgisayarlı tomografisini çekmek istedim ama nabzı kayboldu.
Il se plaignait de douleurs à l'épaule, alors j'ai demander un scan, mais il n'a plus de pouls.
Ve bu gitgide zor ve garip ve anlarsın ya rahatsız ve karışık olacak ama bir çaresine bakacağız ve çok yakında yapmalıyız... Çünkü bu dışarı çıktığında en azından n'aptığımızı biliyor gibi davranmalıyız.
Et ça va être difficile et bizarre, et pénible et compliqué, mais il va falloir qu'on s'y fasse, et vite, parce que quand elle va arriver, il faudra au moins qu'on fasse semblant de savoir ce qu'on fait.
Bana yakın birisi tarafından, Çaresizce para derdine düşmüş, Onu benden pek çok kez istemiş biri.
Quelqu'un qui m'est proche, qui a désespérément besoin d'argent et qui m'a en grippe depuis longtemps.
Doğru değil, yakınından bile geçmiyor.
Ce n'est pas exact, loin de là.
O yüzden o paranın yakınından bile geçmemelisin.
C'est pourquoi tu ne dois pas t'approcher de cet argent.
Yakışıklı bir yabancıyı eğlendirirken dik durmayı tercih ederim. En azından başında.
Je prefère être debout quand je divertis un bel étranger, du moins, au début.
Salty'nin bedeni yakında kokmaya başlayacak ama o yatağın başından ayrılmayacak yine de.
Le corps de Salty est sur le point de sentir et elle ne quitte pas le lit.
Jonathan, Marcella Brewster'ın cesedi madem yakılacaktı neden cesetleri donduran bir şirket tarafından götürüldü, açıklayabilir misin?
Jonathan, pouvez-vous nous expliquer pourquoi, si Marcella Brewster a été incinérée, son corps a été emmené de chez elle par une société qui congèle des corps?
- Evimin yakınında olmasından.
- C'est près de chez moi.
Fakat yakışıklı ve güçlü Prens Kuragin,... binlerce dönümlük arazileri ve altından saraylarıyla...
Tandis que le beau et puissant prince Kuragin, avec toutes ses terres et ses palais dorés...
Yine de bu bir bilinç değil. Yakınından bile geçmez.
Ce n'est toujours pas doté d'une conscience.
Yakınlarından biri öldüğü zaman bazen insan rahatlayabiliyor da.
Je sais que quand les proches sont près de la fin, c'est un soulagement.
Eğer teselli istiyorsan onun Hitler'in yakın çevresinden olmadığından kesinlikle eminim.
Si ça peut vous consoler, Je suis à peu près sûr qu'elle n'était pas une amie d'Hitler.
Foster'ın bağlantılarından birinin bu iş üzerinde olduğunu düşünüyoruz ve bu olay çok yakında gerçekleşecek.
On pense qu'un des contacts de Foster est ici pour cela et c'est imminent.