Yakısıklı traduction Français
10,683 traduction parallèle
Bence oldukça yakışıklı görünüyorsun.
Je trouve que tu es très beau.
Okuldan sonra, kırmızı bir El Camino'nun park ettiğini göreceksin içinde bu yakışıklı dostun olacak.
Après les cours, tu verras une El Camino rouge devant l'école avec un beau mec dedans.
Vay be. Hem yakışıklı hem zeki.
Attentif et intelligent?
" Havadaki ilk kış hışırtısından mı porselen gibi cildi ve tuhaf giysileriyle yerde yatmakta olduğunu fark edeceği yakışıklı baygın bir adamdan ötürü mü bilinmez.
" Peut-être était-ce le premier murmure de l'hiver dans l'atmosphère, ou peut-être était-ce le très bel homme inconscient à la peau de porcelaine et à l'accoutrement curieux qu'elle s'apprêtait à trouver, gisant dans un champ.
Geç kalkardım, biraz yoga yapar ve yakışıklı plaj garsonları bana içecek getirirken kumsalda uzanırdım masaj yaptırıp geceyi dans ederek kapatırdım.
Une grasse matinée, un peu de yoga, m'allonger sur la plage, des mecs mignons qui me servent à boire, un massage, et pour finir, de la danse.
Bir kez daha söyle, yakışıklı.
Dis-le encore une fois, mon beau. Qui suis-je?
Şişkodan yakışıklı değil miyiz biz?
Tu nous trouves pas plus séduisants que l'autre gros?
Yakışıklı bir genç.
Un magnifique jeune garçon.
Adamın olayı bu, güneşi örtmeden önce, gün batışında tüm onları cezbedici şeyler, yakışıklılık, gençlik.
Y avait son truc sur Sunset avant qu'il arrive, et y en avait tout un tas.
- O herif yakışıklıydı.
- Ce mec était chaud-bouillant.
- Aynen. Yakışıklıydı.
- Exactement chaud-bouillant.
- Seni yakışıklı, günaydın.
- Dash? - Bel homme. Bonjour.
Yakışıklı bir ihtiyar gördüm. Sırtı hâlâ dikti.
J'ai vu un homme beau et âgé, qui se tenait toujours droit.
İnsanlara güveniyorsun diye değil ama sadece yakışıklı olduğun için dostum. Bence oldukça şanslı birisin.
Tu as été chanceux.
Çekici ya da yakışıklı da değilsin.
Tu n'es pas charmant.
İnanılmaz ve yakışıklı ve kadınlardan iyi anlıyor.
Il est plutôt génial et beau, et qu'il a le meilleur goût pour les femmes.
Yakışıklı ve haşin olanları seviyorsun demek.
Je vois que tu les aimes robustes et beaux.
Yakışıklı olduğunu söylemiştin.
Vous disiez qu'il était beau.
Yakışıklılık, kaslar ve üç sörf şampiyonluğu dışında mı?
A part son allure, ses muscles, et ses trois titres de surf?
Bu mesajı iletmek için senin gibi güçlü, yakışıklı birinden daha iyi kimi bulabiliriz?
Et quel meilleur messager qu'un bel homme comme vous?
İnsanlara güvendiğin için değil, çok yakışıklı olduğun için dostum.
Pas parce que tu crois les gens, Mais juste parce que t'es vraiment un beau gosse.
Dünyadaki en akıllı, en iyi, en yakışıklı, en komik adamla çıkıyor olabilir.
Pour ce que tu en sais, elle pourrait sortir avec le plus intelligent, gentil, beau et marrant gars du monde.
Yani hem zeki, hem yakışıklı.
Je veux dire, il est intelligent, il est élégant.
Onun gibi iri yarı yakışıklı adam bir de yatakta iyi.
Un grand beau type comme lui qui assure au lit?
Sanırım bu yakışıklı itfaiye erleri onlar çocukken Backstrom küçük, tombul, kötü anlamına geliyordu.
Que ces beaux pompiers étaient méchant avec le pauvre petit Backstrom quand ils étaient petits.
Yakışıklısın sadece.
Tu es simplement beau.
Yakışıklı mı?
Plein d'esprit? Beau?
"Yakışıklı gâvur."
Le charmant shaygetz ( non-juif ).
- Çünkü Will, bu dünyada seni çok ileriye götürecek olan şey sadece yakışıklılığın.
Will, ta jolie frimousse ne fera pas tout dans la vie.
Yakışıklı öğretmenin kız öğrencilere biraz fazla ilgili olduğunu umursaman gerek.
Tu vois, tu veux savoir si le séduisant prof est trop intéressé par les jeunes lycéennes.
Afiyet olsun, yakışıklı.
Profite de ton verre, beau gosse.
- Yakışıklı bir bebek, değil mi?
Il est très beau, n'est-ce pas?
Genç biri, yakışıklı da.
Il est jeune. Et beau!
Eğer yakışıklı öğretmen kız öğrencilere biraz fazla ilgiliyse bunu umursaman gerek.
Tu dois savoir si le prof canon semble un peu trop intéressé par l'une de ses élèves.
Gerçek hayatta, yakışıklı bir çocuk değil.
Dans la vrai vie, il n'est pas aussi beau garçon.
Gayet yakışıklı, aynı senin gibi.
Il est très beau, comme toi.
Ama birimiz diğerinden daha yakışıklı.
L'un est un peu plus beau que l'autre.
Çok yakışıklı bir adamsın.
T'es un putain de beau mec.
Yakışıklı bir çocuk ve arkadaşlarımın birini bile becermeye çalışmadı.
C'est un beau mec et il n'a jamais essayé de se faire mes copines.
Fazla yakışıklıyım.
Je suis trop beau.
Yakışıklı birisin eminim milyonlarca erkeğin kalbini kırmışsındır.
Tu es un beau mec, tu as dû briser un million de cœurs.
Şehrin merkezine kızlara bakasın diye gelmedik. Bu gece en az sekiz erkeğin telefon numarasını alırsan iyi olur ve yakışıklı olsunlar. Evet.
On n'est pas venus là pour que tu regardes les filles.
Çok yakışıklı görünüyorsunuz. Ayakkabılarınız yeni mi?
Vous être très beau.
- Yakışıklı biri, değil mi? - Evet öyle.
- C'est un beau garçon, non?
Çok yakışıklıydı.
Il était magnifique.
# Erkeklerin en yakışıklılarındandı #
♪ Il ressemblait au plus bel homme ♪
İkiniz de takımlarla çok yakışıklı görünüyorsunuz.
Vous êtes beaux dans vos costumes.
Yani... En yakışıklı Demon's Head olmayı reddedeceksin demek?
Alors... ça veut dire refuser d'être la plus belle Tête du Démon de tous les temps?
Hastane yatağında olsan bile dünya üzerindeki en yakışıklı adamsın.
Même dans un lit d'hôpital, vous êtes l'homme le plus charmant que j'ai jamais vu.
- Çok yakışıklı göründüğünü söylemeliyim.
Je dois avouer que tu es très séduisant.
Hey yakışıklı.Tekrar hoşgeldin.
Jimmy aussi! - Lucille.