Yakışıklım traduction Français
1,791 traduction parallèle
Ya seninki yakışıklım?
Et toi, beau gosse?
Vedalaşma faslını kısa kes yakışıklım...
- Ça va, j'ai compris. Abrège la scène des adieux, beau gosse.
Bu gece, yakışıklı damım olduğun için teşekkürler.
En tout cas merci d'être mon bel escort pour ce soir.
Ben yakışıklıyım ve...
Je suis beau et ciselé...
Yoksa iri, uzun, yakışıklı karını beceriyorum Bob mı? Bir şey daha var.
Bob le petit qui devient chauve ou Bob le grand beau Je-baise-ta-femme, hein?
- Açılın. Yakışıklı bir itfaiyeci beni kurtardı.
Ce pompier très mignon m'a sauvée.
- Hadi yakışıklı yapalım. Tamam.
Tu es sexy et craquant.
Bayan değil sadece hoş, yakışıklı en iyi arkadaşım.
"Aussi bien que Jan, mais différemment." C'est un homme, mon meilleur ami.
Görüyorsunuz ki, çok yakışıklıyım. Belli oluyor.
Je crois que je sais d'où ça vient, vous voyez, je suis très, très beau.
Çok yakışıklısın tatlım.
Ce que tu es beau, mon chéri.
Miami'ye ne sıklıkta geldiğini arkadaşların olup olmadığı ve yakın olup olmadığımızı sordular.
Si tu viens souvent à Miami, si tu as des amis ici. Et ils ont demandé si on était proches.
Bu akşam çıktığın bir yakışıklı var mı?
Tu as un partenaire sexy ce soir?
Ah, bir bebek gibi davranmayı bırakır mısın, yakışıklı?
Tu va arrêter de faire ton bébé, joli garçon?
Çünkü bu takımın içinde çok yakışıklı görünüyorum, değil mi?
Parce que j'ai l'air si mignon dans ce smoking?
Benim yakışıklı rol arkadaşımla tanışmak istediğini duydum.
On m'a dit que vous espériez rencontrer mon charmant partenaire.
Yakışıklı mı?
Et il est mignon?
Ailem ziyarete gelseydi, muhtemelen ben de yakışıklı bir yabancıyla vakit harcamazdım.
Si mes parents me rendaient visite, je voudrais pas perdre mon temps à rencontrer de charmants étrangers non plus.
Terslik olduğunu gösteren yakışıklı olması mı... yoksa benimle ilgilenmesi miydi acaba?
Je me demande si c'est le fait qu'il soit trop beau ou que je l'intéresse trop qui t'a mis sur la voie?
arada bir... iki insan buluştuğunda, kıvılcım olur... ve evet, Bones, erkek yakışıklı ve kız da güzeldir... ve belki ilk olarak gördükleri tek şey budur... ama sevişmek... sevişmek... bu iki insanın bir bütün olmasıdır.
Une fois de temps en temps, deux personnes se rencontrent et il y a cette étincelle. Et oui, Bones, il est charmant et elle est magnifique, et peut-être que c'est tout ce qu'ils voient au départ. Mais faire l'amour... faire l'amour... c'est quand deux personnes ne font plus qu'un.
Tamam mı? Orta yapılı, açık renk saçlı senin yaşlarında, gerçi daha yakışıklıydı.
OK, il était, euh... de taille moyenne, les cheveux clairs... à peu près votre âge, avec une meilleure allure.
Süslü kadınlarla güzel yemekler yiyen yakışıklı bir arkadaşım. Ve de kuralları olan biri.
Je suis un compagnon séduisant dînant avec des femmes élégantes... et qui a des règles pour ce qu'il fait.
James, bu zengin, akıllı ve yakışıklı adam Oliver Davenport, öğle yemeklerimi birlikte yediğim kişi ve erkek arkadaşım.
James, cet employé payé, sincère, adonis est Oliver Davenport, mon rendez-vous de midi et mon petit ami.
Damadıma güvenemeyeceğimi bildiğim için, yarın gece takım elbisenin mecburi olmadığını söylemek için geldim, bu da sizin ve benim takım giyeceğimiz anlamına geliyor ve yakışıklı olun çünkü düzeni bozup, kötü görünmeme sebep olmanızı istemiyorum.
Maintenant que je sais que je ne peux pas compter sur mon gendre, je suis là pour vous rappeler à tous que la cravate noire est en option demain soir. Ce qui veut dire cravate noire pour vous et moi, et vous feriez mieux de venir tous ensembles. Je veux pas de lambins qui me feront mal voir.
Senden yakışıklıyım şişko!
Je suis plus beau que toi, gros con!
Kyle'dan daha yakışıklıyım!
Je suis plus beau que Kyle!
Kyle'dan daha yakışıklıyım!
Je suis plus mignon que Kyle!
Senden daha yakışıklıyım!
Je suis plus beau que toi.
Aaah, sanırım yakışıklılar listesini biraz aceleye hazırlamışsınız!
Je pensais que vous avez peut-être voté un peu... hâtivement pour le plus beau.
Raporu hazırladım, ve sınıftaki yakışıklılar seçiminde Clyde'a kimse oy kullanmamış.
J'ai fait un dossier, et il s'avère que personne n'a voté pour Clyde.
Evet, çok yakışıklıyım.
- Ouais, et je suis sexy!
Yakışıklı mı?
Comment est-il?
Yakışıklıyım. Mutluyum. Başarılı, güçlü, yakışıklı, mutlu.
J'ai du succès, je suis heureux, puissant, beau et heureux.
Başarılıyım, güçlüyüm, yakışıklıyım, mutluyum.
J'ai du succès, j'ai du pouvoir, je suis beau, je suis heureux.
Yakışıklı Kral'ın mı?
Le "roi" charmant?
Yakışıklı dövüşecek mi yoksa kaçacak mı?
Va-t-il se battre ou fuir?
Nasıl da pervasızca yakışıklıyım, değil mi?
M. Austen, vous êtes si beau.
Uyurken bile yakışıklı mıyım?
Je suis beau même allongé?
Çok yakışıklı biri ve sanırım başaracak.
Il est très séduisant. - Et je pense qu'il réussira. - C'est fantastique.
Gel Dwight, sana yakışıklı yeni bir baba bulalım.
Viens, Dwight. On va te trouver un beau nouveau père.
- Senin gibi güzel olsaydım Wee gibi yakışıklı bir erkek arkadaşım olurdu.
Avec ton physique, je me trouverais un beau mec comme Vee.
- Yakışıklıyım. Ne yapayım?
Je suis beau, j'y peux rien.
- Vücuduna mı, yüzüne mi yakışıklı?
- Le corps ou la figure, le playboy?
Dur da okul üniformanın içinde ne kadar yakışıklı olduğuna bakayım.
Montre-moi comme t'es beau dans ton uniforme.
Harvard Yakışıklısı mı?
Le Canon de Harvard?
Harvard Yakışıklısı ile geçirdiğim geceden sonra açıkça gördüm ki X'lere olan saplantım, benim yerlileştiğimin göstergesiydi.
Après ma nuit avec le Canon de Harvard, j'ai compris que mon obsession des X signifiait que j'étais indigénisée.
Carlisle kadar ne yakışıklıyım, ne de başarılı.
Pas aussi beau que Carlisle, pas aussi brillant.
Atla bakalım, yakışıklı.
- Monte, play-boy.
Sence yakışıklı mı?
Tu pense qu'il est beau?
Sence yakışıklı mı?
Pense-tu qu'il est beau?
Hem bu yakışıklı adama berberlik daha uygun... Tamam! Tartışmayalım!
Ils se disputent.
Sence yakışıklı mı?
Le trouvez-vous bel homme?