Yakışır traduction Français
2,614 traduction parallèle
Yarı insan, yarı böğürtlen olduğunu ve nane şekerin ile kütür kütür olduğunu anlıyorum. Ama Rakun ve Arkadaşları'nın üyesi olman için, daha anlaşılır ve daha süper kahramanlara yakışır bir kimliğin olmalı.
D'accord, t'es mi-homme mi-baie, croustillant et mentholé, mais pour être de la bande, marque mieux ton identité de super-héros.
Bazı kadınlara yakışır.
Certaines sont jolies.
Bu toprakların onuruna yakışır bir yarışma... 2 bölgenin en iyi savaşçıları arasında yapılacak bir yarışma olacak bu.
Je fais de toi mon garde du corps personnel, le Tanai Luck. Un soldat valeureux doit être prêt à se sacrifier à tout moment.
Eminim Baek Seung'a çok yakışır.
porté par Seung Jo.
Sana yakışır bir iş olmuş!
Y a qu'à toi que ça arrive!
O halde sivil kıyafetlerinize rağmen hala Amerikan Ordusu'nda bir subay olduğunuzu hatırlayıp o soruyu bir askere yakışır bir biçimde sormaya hazır olduğunuzda, belki bu konuşmamız bir yere varabilir.
Alors, quand vous vous rappellerez que vous êtes toujours un officier de l'Armée, malgré votre accoutrement de civil, et que vous serez disposée à poser votre question en respectant la hiérarchie, on pourra peut-être faire avancer la conversation.
Harika bir fiziğin olduğundan, çuval giysen yakışır.
Tout vous irait vu le physique que vous avez de toute façon.
Ardından petrol işleri başladı ve kasaba adına yakışır şekilde büyüdü.
Puis, vînt le barrage, et la ville devînt ce qu'elle est maintenant.
Bir isim, bir insana ancak bu kadar yakışır.
Quelle misère, un nom pareil,
Sana daha çok yakışır.
Elle vous ira mieux.
Unvanına yakışır şekilde hareket et.
Ayez la conduite qu'exige votre titre.
Yüzbaşı olduğum için kendime yakışır bir takdim yapmalıyım.
Je me présente, comme je suis le capitaine.
Tangayla korsan şapkası da çok yakışır. - Öyle deme.
Elle porterait bien une ficelle et un chapeau de pirate.
- barbarlara yakışır bi hareketti.
C'est déjà ça. Tu as le courage des Barbares.
Bir şeyi kafama koyduysam ki kafama koyduğum her şey yakışır, o şey güzeldir.
Quand je me décide... Et décidée, je suis super belle. ... mon esprit en jette.
Sana ne giysen yakışır.
Tout te va.
Ne Giysem Yakışır diye bir televizyon programın bile olabilir.
Tu devrais avoir ta télé réalité : Tout me va.
İnsan vücut ısısına o kadar yakındır ki, derinde hissetmezsin bile.
Si proche de la température humaine qu'on ne le sent pas sur la peau.
- Hayır, çok yakışıklı.
- Si, il l'est.
- Hayır. Üniformasıyla çok yakışıklı oluyor.
Tellement beau dans son uniforme.
Erin, bana bir kıyak yapar mısın? Darryl Philbin'i arayıp hoparlöre alır mısın?
Peux-tu, s'il te plaît, me rendre service, et me passer Darryl Philbin sur haut-parleur.
Hey, Aud. Oh, yakışıklı erkeğim işten eve gelmiş Bende buradayım hiç bir iççamaşırım olmadan.
Mon merveilleux homme rentre du boulot, et j'ai pas de culotte.
Çocuklar, lütfen en yakın acil çıkışı bulun ve düzenli bir şekilde... Hayır!
- Les enfants, dirigez vous vers la sortie de secours la plus proche de façon ordonnée...
İçinde taşıdığı ve yakıt olarak kullandığı bir miktar nükleer materyal de çevreye saçılmıştır. Amerikan - kanada sınırını geçmeden önce Montana eyaletinde bazı bölgelerde etki göstermiştir.
Son moteur nucléaire a émis des radiations sur le Montana avant de franchir la frontière.
Hayır, çok yakışmış ama o şeyle ateş edebilir misin?
Eh bien, il y a un problème?
İnkaların Mısır'a yakın olduğunu düşünmek zor.
Ingénieur structure sur le Pont du Millenium de Londres Il est difficile d'imaginer que les Incas aient été en Égypte.
Mısır'ın hiyeroglif olarak yazması garip. Çin'in karakterleri de hiyeroglife yakındı ve hatta daha da karmaşık. Ya da Maya kültürü, onların da hiyeroglife benzer yazıları vardı.
\ hArchitecte et archéologue au CNRS \ h dont l'écriture est hiéroglyphique ainsi que la Chine dont les caractères sont une forme complexe de hiéroglyphes qui avaient aussi une écriture hiéroglyphique aient construit ce genre de monument témoin.
Her şey, Mısır'da, Giza'nın yakınlarında Keops'un babası Snefru'nun Kırmızı Piramidinin dibinde başlıyor.
non loin de Gizeh JUIN 2005 le père de Khéops.
Bunu söyleyince, yağ çekiyormuş gibi görünebilirim. Sanırım seninle daha önce karşılaşmış ve yakın bir arkadaşmışız gibi geliyor.
J'ai l'impression de vous avoir déjà rencontré.
Eğer yakışıklı, uzun boylu ve çok para kazanıyorsa, oppa'dır!
S'il est beau, grand et riche, c'est un oppa! Oska oppa!
Önceden yakışıklı bir yüze bakarken şimdi fasulye tanesine baktığıma göre, sanırım döndük.
je dirais que oui.
Bu Kamboçyalıların acısını çektikleri soykırım, açlık, yakınlarının gözlerinin önünde öldürülmesi, mülteci kampında geçen yıllar, Batı'ya geldikleri yürek parçalayıcı tekne yolculuğu gibi durumlardı.
ils avaient subi un génocide, la famine, le meurtre de parents sous leurs yeux, des années de camp, une terrible odyssée vers l'Ouest.
"Coos Bay yakınlarındaki açık denizde rastladığım... o şık görünümlü kır saçlı adamı deniz tutmuştu."
"J'ai rencontré un type fringant qui avait vraiment le mal de mer " sur un chalut près de Coos Bay.
Tamam, biraz ağır ol, yakışıklı.
Pas si vite, cow-boy!
Başını göğe kaldır ve tavanın ayrılıp ayların aynı hizaya gelmesini seyreyle. Ben de bu esnada sevdiğine yakın ilgi göstereceğim.
Jetez un coup d'œil vers le ciel et sachez que quand ça s'ouvrira et que les lunes s'aligneront, je pénétrerai votre bien-aimée.
Sanırım o yüzden ben yakışıklı olanım.
C'est pourquoi je suis le plus beau.
Yakında klakson uğultusuna, satıcιların bağırışlarına da alışırım.
Je m'habituerai vite à ce vacarme de klaxons et de vendeurs ambulants.
Böylesine yakışıklı bir adam yalnız mıdır?
Un beau gars toujours célibataire? Mauvais signe.
Dokuz yaşımdayken ilk yaramı aldım Meksika sınırı yakınlarında.
J'ai eu ma première cicatrice à neuf ans, près de la frontière mexicaine.
Pikabını Meksika sınırı yakınında buldular, yok olmuştu.
Son camion a été retrouvé à la frontière mexicaine, sans lui.
Hayır, suratını asma yakışıklı. Bilemiyorum ki, sanırım kuralları biraz çiğneyebilirim.
Bon... pour toi, beau mec, je peux peut-être faire une exception.
Hem hiç etik değil ve muhtemelen yasa dışıdır da. Bir polis memurunun kilit bir tanıkla yakınlaşması.
C'est pas déontologique de copiner avec un témoin clé.
Yakında öğreniriz. Göz yaşı örneği ile DNA'sı karşılaştırılıyor.
On sera vite fixé après avoir comparé son ADN.
Hazır birini bulmuşken bari yakışıklı da olsaydı.
Tu aurais pu trouver quelqu'un d'un peu beau.
Bardaki yakışıklı alır. Elbette. - Jacob.
L'étalon du bar, bien sûr.
güverte özel olarak yağlanmış bizi ejdarha ateşinden korumak için sıkıştırılmış demir yakılarak sağlamlaştırılmış savaş gemisi düşmanları ele geçirmekte hünerli soylu bir gemi
Ses ponts étaient abîmés et ridés. Sa chair brûlée, noircie, nous protégeait des flammes des dragons. Un vaisseau cannibale, paré des os de ses ennemis.
Flask'ın kesici olarak kalmasına izin verdi ve o da bu işi Rachel'e yakın kalabilmek için yaptı kavga aramıyorum hayır?
FIask a pu rester comme extracteur et s'est acquitté de ce travail ingrat pour rester auprès de Rachel. Je ne cherche pas la bagarre. Ah oui?
Kapalı alan saldırısı ve yakın muharebe.
Évacuation et combat rapproché.
Çamaşır suyu, sodyum hidroksit ve yakıcı alkalik diye de bilinen potasyum hidroksit karışımı.
Oui, de l'hypochlorite de sodium, de l'hydroxyde de sodium, de potassium... connu sous le nom de potasse caustique.
- Hayır, gayet yakışıklıydı.
Non, il était super beau.
Hayır, yo. Sanırım eve gidip, Mark Harmon'un ne kadar yakışıklı olduğuna dair yeni bir giriş yapacağım.
Je pense que je vais rentrer, pour faire un article sur la beauté de Mark Harmon.