Yavrularım traduction Français
313 traduction parallèle
Gelin yavrularım, çörekler soğumasın.
Les enfants, venez, c'est chaud.
Zavallı yavrularım!
Tous mes jolis petits?
Sütleriyle yavrularımızı doyuruyoruz.
- Leurs peaux nous habillent. - Leur lait nourrit nos enfants.
Demek geceyi benimle geçireceksiniz, yavrularım benim?
Alors, vous venez finir la nuit avec moi, petites?
Yavrularımız soğuk ve açlığa gözlerini açıyorlar.
Nos enfants sont voués... au froid et à la faim.
Ama bizim durumumuz daha beter. İştahı bol yavrularımız var.
mais avec les gloutons d'ici ça revient au même.
Yavrularımızı istiyor.
Elle veut nos chiots.
Yavrularımıza hiçbir şey olmayacak.
Il n'arrivera rien à nos chiots.
Yavrularımız şehirde bir yerdeyse, Londra'daki köpekler bunu bilir.
Si nos chiots sont à Londres, quelqu'un les aura vus.
- Yavrularımızı buldular mı?
- Ils ont trouvé nos chiots?
Yavrularımız, onlar iyi mi?
Nos chiots sont sains et saufs?
Ben ve yavrularım hazır olunca geleceğim.
Dans cinq minutes, elle y est.
- Tavuklarım yavrularımdır.
- Mes poules sont mes enfants.
Eğlenmenize bakın, yavrularım.
Amusez-vous bien, mes petits.
Neredesiniz, yavrularım?
Où êtes-vous, mes petites?
İşte böyle, yavrularım.
Bien, ma petite.
Biraz korkmuşlar değil mi, yavrularım?
Ils ont un peu peur. Pas vrai, mes mignons?
Yani yatsanız iyi edersiniz minik yavrularım yoksa Çavuş Hulka başparmağını kıçınıza ne kadar sokabileceğine bakacak.
Alors vous feriez bien de glisser dans vos lits, mes enfants ou vous verrez jusqu'où Hulka vous collera son gros orteil dans le cul.
Yavrularım, çok geç.
Mes braves garçons, c'est trop tard.
Yavrularım, orada kalın lütfen.
Mes chéris, sortez de là, s'il vous plaît.
Bir gün uyanacağım, bir de bakacağım ki minik yavrularım kocaman olmuş! O zaman ne olacak?
Un de ces quatre matins, je ne les reconnaîtrai pas.
Yavrularım.
Oh, mes garçons.
Yavrularım, bir devrin sonundayız.
Mes garçons, nous sommes à la fin d'une époque.
Yavrularım!
Mes bébés!
Umursamıyorum, çünkü, yavrularımı geri aldım!
Je m'en moque, car j'ai récupéré mes bébés. Regarde, Brandi Brandt.
Sakın ha yavrularım, bu hususta ona ilişmeyin.
Je vous défends de l'entreprendre encore sur ce point, mes enfants.
Bayan Jane'i, Bayan Charlotte ve... köpek yavrularıyla birlikte bıraktım.
Elle est avec Miss Charlotte et les chiots.
Yavrularım...
Mes bébés.
O fırtınadan, yavrularıyla ilgilenen bir anne gibi çıktın. Sadece bana iyi şans getirdin.
Vous êtes apparue dans la tempête tel un oiseau de mauvais augure, sauf que vous m'avez porté bonheur.
Baptiste! Yavruların varsa birini bana ayırsana!
- Hé, Baptiste, si tu fais des petits, mets-m'en un de côté!
Biliyor musun, köpek yavruları ve bu geceki yemek sayesinde ömrümün en mutlu üçüncü günü bugün.
Mais personne ne vous a demandé de venir. Votre père. Je m'en charge.
Sevgili bayan, o zavallı yavruları ararken alnımdaki dikenli tacın, canımı nasıl acıttığını bir bilseydiniz.
Oh, chère madame, si vous saviez... combien j'ai souffert depuis que j'ai perdu ces petits.
Onları Mısır'dan çıkardı tıpkı yavrularını kanatlarında taşıyan bir kartal gibi.
Il les porta hors d'Égypte comme un aigle porte ses petits sur ses ailes. Mais à nouveau...
Anne tavuk yavrularının yarısını geride bırakıyor.
Je m'inquičte pour mes hommes restants.
Serbestçe doğduğunu gördüğün köpek yavrularının aksine bu dünyaya adım attıktan sonra hala sana bağlıdır.
Mais quand il est enfin là Il reste uni à toi... alors que les chiens naissent libres.
Onların yavrularını benden çaldığını daha unutmadım.
Mais tu m'as volé ces petits canaris.
O zaten dönemindeydi ve kendi yavrularına sahip olabilecek yaştaydı. ve birlikte yaşadığımız hayatın dışında başka bir hayatın da olduğunun farkına varmaya başlamıştı.
Elle avait déjà eu ses chaleurs et pouvait avoir des petits. Elle commençait à réaliser qu'il existait une autre vie que celle que nous avions vécue ensemble.
Ne o yoksa kırlangıç yavrularını mı kesip yemeye başladınız?
Des nids d'hirondelles à bouffer?
Gördüğünüz gibi karımın ilk defa yavruları oluyor. Yani köpeğin ve benim... onun...
C'est la première fois que ma femme met bas, enfin que la chienne met bas, et elle s'est...
Hatırladığım kadarıyla köpekler, uh... yavrularını evde... bir sepet yada dolapta doğururdu.
À l'époque, les chiennes étaient... Elles mettaient bas dans un panier ou un débarras.
Yavrular hazır mı?
- Et les chiots?
Avustralya'ya özgü değillerdi, yavrularını keselerinde taşımıyor ve o nefis okaliptüs yapraklarından yemiyorlardı.
Aucun n'est originaire d'Australie, ne porte son bébé dans une poche ou ne mange de ces exquises feuilles d'eucalyptus.
Sanırım düşündü ki, anne tavuğu kuluçkaya yatıramıyorsanız, yavrularıyla niçin zaman kaybedesiniz.
Si on ne peut pas avoir la reine de la ruche, à quoi bon perdre son temps avec les ouvrières?
Yavrularım!
Mes chéris!
Sanırım yaban domuzlarının yavruları doğmadan onları saymaya başlıyorsun.
Tu vends la peau du sanglier avant de l'avoir tué!
Onun yavruları sürüdeki ajanlarımız olacak. Zincir reaksiyonu kıracaklar. Sonsuza dek neşeli, kaygısız çekirgeler olacaklar.
Sa progéniture sera notre émissaire, calmant les autres... rompant la réaction en chaîne... demeurant une nuée de sauterelles insouciantes.
Kaplanlar yavrularını neden yer şimdi anladım.
Je comprends pourquoi les tigres mangent leurs petits.
Yavruları ne yapalım?
Que fait-on des chiots?
- Sen hiç köpek yavrularıyla oynadın mı?
Vous avez déjà joué avec des petits chiens?
Anneler daima yavrularının yanına döner. Sadece biraz zaman gerekli. Sence de öyle değil mi canım?
Une mère revient toujours chercher son enfant n'est-ce pas?
Anneciğim! - Yavrularım!
Mes poussins!