Diye bağırıyordu traduction Portugais
107 traduction parallèle
Babam, kurşunlar bacağından çıkartılırken "Hayatım boyunca kötürüm olmaktansa... " ölürüm daha iyi " diye bağırıyordu.
E o meu pai, só gritava que preferia morrer a passar a vida aleijado, enquanto lhe tiravam as balas das pernas.
Willoughby falan diye bağırıyordu. Sonra da vagondan dışarı fırladı. En son o zaman gördüm.
Gritava por uma certa Willoughby, e correu para a porta e, foi a última vez que o vi.
Ve sonra da yanlış tarafa koştum herkes geri dön, geri dön diye bağırıyordu.
e corrí na direcção oposta, e todos gritavam para trás! , ¡ para trás! .
Şimdi gününüzü göreceksiniz! " diye bağırıyordu.
Andava no convés dizendo :
Herkes "Duce" diye bağırıyordu.
Estávamos todos a gritar : "Duce! Duce! Duce!"
"Eve gitmek istiyorum" diye bağırıyordu.
Ele só dizia : " "Quero ir para casa!" " E chamava o meu nome.
Tam olarak ne diye bağırıyordu?
O que se passa, ouvi-o a gritar?
Dışarıda bir adam vardı, herkese "Durun orada!" diye bağırıyordu.
E vejo aquele tipo, a acenar com uma arma e a gritar, "Fica aqui!"
Niye öyle yapmadınız, neden bunu yapmadılar diye bağırıyordu,
Ele estava fora de si, aos gritos.
# Ama kalabalık bi daha bi daha diye bağırıyordu
# But the crowd called out for more
Midem bulanıyor gibi olmuştu, ama kalabalık bi daha bi daha diye bağırıyordu.
Estava a sentir-me enjoado, mas a multidão pedia mais.
Annem "Yardım et" diye bağırıyordu.
A mãe gritou "ajuda-nos Tom!"
"Seni seviyorum Katharine. Seni çok seviyorum." diye bağırıyordu.
Gritou "Amo-te tanto, Katherine".
"Kardeşim geliyor, kardeşim geliyor." diye bağırıyordu.
"Meu irmão está vindo!"
Hepsi "kan kan" diye bağırıyordu.
Milhares. A pedir sangue.
"Bu tip mesajları telefonda iletmemen gerektiğini biliyorsun" diye bağırıyordu.
Então, Bormann começou a berrar : "Sabe que não devia dar estas informações por telefone ou telégrafo."
Almanlar çabuk çabuk diye bağırıyordu.
Os alemães começavam a gritar, "Schnell! Schnell!"
Ve Steve de "Emilio!" diye bağırıyordu.
O Steve gritou "Emilio"!
Le George'u kilitleyelim diye bağırıyordu.
"Vamos enfiar o Le George, no Le Cacifo!"
Sığırcık "'Dışarı çıkamam, dışarı çıkamam! 'diye bağırıyordu. "
"'Não consigo escapar', dizia o estorninho.
Bahçeden yukarıya Laura diye bağırıyordu.
Ela gritou "Laura" Ao subir o jardim
"Baba" diye bağırıyordu, ve ben orada yapayalnızdım.
Ele ficou gritando "papai", e eu estava sozinha.
'diye bağırıyordu sinir krizleri ile evden ayrılırken.
... gritou o meu tio-avô enquanto saía muito enojado.
- İmdat diye bağırıyordu.
- Ela pedia ajuda a gritos.
Beni öldürmeye çalışıyor! " diye bağırıyordu.
Socorro! Ele vai matar-me! "
Beni öldürmeye çalışıyor! " diye bağırıyordu.
Ele quer matar-me! "
"Ben bir şey yapmadım!" diye bağırıyordu.
E a gritar : "Eu não fiz nada!"
Kızla ben içeriye geçtik, bana masaj yaptı. Uyudum, uyandığımda "Tecavüz, tecavüz" diye bağırıyordu.
Fomos os dois lá para dentro, ela massajou-me, dormi, acordei, e ela começa a gritar : "Violação, violação." Que eu a violei.
Ona tecavüz etmişim. "Bu beni son görüşün olmayacak" diye bağırıyordu.
A ameaçar-me que não é a última vez que a vou ver na vida.
Kadın "Bebek. Bebek." diye bağırıyordu. "Bebeğim" diye değil.
Ela não parava de gritar "O bebé, o bebé", e não "o meu bebé".
- Ama Lorelai diye bağırıyordu sanki.
Sim, é, mas vi-o e era a tua cara.
Üstünde Nutella veya Marmite sürdüğünü biliyorum ama o hâlâ, "Bizce bok gibisin" diye bağırıyordu.
E eu soube que era Nutella ou Marmite, pois sujou-me a roupa. Mas era como se dissesse : "És uma merda."
"Gelin, buraya gelin!" diye bağırıyordu. "Yaklaşın!"
Venham, venham todos! Disse ele.
Bağırarak "O k.altağı geberteceğim diye bağırıyordu."
"Vou matar aquele sacana."
Dün gece kapıma dayanıp "Cindy, dışarı çık" diye bağırıyordu.
Ontem, ele pôs-se à porta a gritar : "Cindy, vem cá para fora!"
Annesi "bebeğim, bebeğim, bebeğim" diye bağırıyordu, küçük çocuğun parçalarını toplayıp tekrar bir araya getirmek için uğraşırken.. sanki narin bir Humpty-Dumpty'miş gibi.
A mãe gritava : "Querida!" ao apanhar os pedaços da pequenina, tentando juntá-los como um precioso Humpty Dumpty.
Anne acıktım, bana yiyecek, içecek bir şeyler ver diye bağırıyordu... "
As crianças choravam, pediam algo de comer ou beber ás mães.
Tabi ki deri pantolon giyiyorum. " diye bağırıyordu.
"Mas é claro que estes calções são em lycra".
Elimi tutuyordu ve "Koşuyorum" diye bağırıyordu.
Ele estava a segurar a minha mão, gritando : "Eu correndo".
Ve adamlar "Fondip! Fondip! Fondip!" diye bağırıyordu,
E o pessoal diz : "Emborca, emborca!"
Kendini bıçaklıyordu... "Yardım edin" diye bağırıyordu.
Ele estava a apunhalar-se a si mesmo e a gritar "socorro".
- Ne diye bağırıyordu?
- Gritar o quê?
Yazdığın satırlar, sanki sayfanın içerisinden, "ben buradayım" diye bağırıyordu.
A sua prosa salta de página em página como um tigre-de-bengala.
Ama her yanım "evet", diye bağırıyordu.
Mas as minhas moléculas estavam a gritar que sim.
Long'da "Tanrım, şimdi ne halt yiyeceğiz?" diye bağırıyordu.
E o Long estava a gritar, "Cristo, o que vamos fazer agora?"
... diye bağırıyordu.
E tudo começou.
Çıplak biri dışarda becer beni diye bağırıyordu
Uma mulher estava a correr para fora nua a gritar... - Fode-me! Fode-me!
Ve kadının biri, "Winston ölecek" diye bana bağırıyordu. Köpeğin adı, Winston Churchill'di.
Foi durante uma vaga de calor que houve há uns anos e a mulher não parava de gritar que o Winston ia morrer.
Benim peşimde! " diye bağırıyordu.
Está a perseguir-me! "
Ama durmadan kollarımı kaybettim diye bağırıyor, ağlıyordu.
Claro, és um génio do crime.
Sürekli "Angela" diye bağırıyordu.
"Angela!"