English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ F ] / Faz

Faz traduction Portugais

142,888 traduction parallèle
Böyle daha iyi hissettirecekse, kabul.
Se isso faz-te sentir melhor.
- Burası yasak bölge, ne yapıyorsun?
É uma área restrita. O que faz aqui?
Bana bir güzellik yap da ona fazla yüklenme.
Faz-me um favor, e deixa esta passar.
Evet. Bu mantıklı.
Faz sentido.
Bana şu iğrenç karışımları içirse de başımdaki ağrıları alıp götürüyor.
Faz-me beber mistelas, mas tiraram-me as dores de cabeça.
- Bu da seni bir korkak yapar!
- o que faz de si um cobarde.
Evet! Çünkü elinde bir hayatın var ve bununla ilgili bir şey yapmıyorsun.
Sim, porque tem a vida toda e não faz nada com ela.
Seni bu kadar özel yapan şey nedir?
O que faz de ti um caso assim tão especial?
- Lütfen.
- Faz-me a vontade.
- Öyleyse kararımı değiştir.
Então faz-me mudar de ideias.
Tamam, bu neden öyle olması gerektiği mantıklı olmayan bir tuzak.
Está bem, não faz sentido que seja uma armadilha, e é precisamente por isso que deve ser uma.
Hepimiz sana söylüyorum Bunu nasıl yaparsın Ve aldığınız yol budur.
Vão todos dizer-te que é assim que se faz e este é o caminho a seguir.
O halleder.
Ele faz isso.
Yaparsan ben seninle yer değiştireceğim.
Faz isso e vais no meu lugar.
Bir ateş yakıp farklı milletlerden çocukları başına toplasanız hangilerinin Ermeni olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Quando se faz uma fogueira e se põe miúdos de diferentes nacionalidades à volta adivinha-se qual é o arménio.
İlginç olan tarafı, onu kendi ellerinizle yapar, sonra da keyfini çıkarırsınız.
O interessante é que o faz com as suas mãos e depois desfruta.
Bayan Tootsie bunu 40 küsur yıldır yapıyor.
A Sra. Tootsie há mais de 40 anos que faz isto.
Barbeküyü herkes anlar, herkes barbekünün hayatının bir parçası olduğunu hisseder.
Todos percebem o churrasco, todos sentem que faz parte das suas vidas.
Buradaki esas kişi benim, kardeşlerimi organize ediyorum ve işlerin nasıl yapılacağıyla ilgili fikirler aklıma gelince birilerine "Sen şunu yap" diyorum.
Sou aqui a pessoa que organiza os irmãos e vêm-me ideias à cabeça de como fazer as coisas, dizer : "Faz isto."
Başarılı bir hangi'in parçası olan pek çok lojistik mesele vardır.
Muita logística faz parte de um bom hangi.
Hangi ile ilgilenen torunlarımı izlemek yüreğime neşe veriyor, çünkü biz gittiğimizde bu işi onlar devralacaklar.
O prazer de ver os meus netos a tratarem do hangi faz o meu coração cantar e elevar-se, porque serão eles os próximos a tomarem as rédeas quando desaparecermos.
Bunun da etkisi var.
Coopera, faz o correto... Deves isso à tua família.
Ben de öyle yapacağım. Başkalarıyla görüşebilme özgürlüğü istiyorsun.
Faz o que quiseres, eu também.
Onun düşüşü benim yükselişime denk geldi. Bu da beni...
E a queda dele coincidiu com a minha subida e isso faz-me...
Domuz, köpek veya burnu keskin ve iyi eğitimli herhangi bir hayvan bu görevi alıp, hayatını en soluk kokuyu bulmak için karanlıkta dolanıp durarak geçiriyor.
Um porco, um cão, qualquer animal bem treinado faz a tarefa, passa a vida inteira a deambular, a snifar o mais leve aroma.
Olur da bir şey hissetmediğini hissetmeye başlarsan geçen gün yaptığın gibi gelip beni bul.
Se começares a sentir que já não sentes faz o que fizeste e vai ter comigo!
Bu iş böyle yapılır.
É assim que se faz!
Doğru adamı seçersin. Sonra onu kendi yolundan çekersin ki insanlar onu görebilsin.
Escolhe-se o homem certo e faz-se com que ele saia do seu caminho para as pessoas o verem.
Tribünlere oynamayı reddedip muhabirlerin sonraki ziyaretinde peşinde olmasını sağlaman beni mutlu ediyor.
E a forma como te recusas a ser o centro das atenções, garantindo que os jornalistas te seguirão, faz-me sorrir.
Telefon açıp kasaba çökerken kâr hakkında böbürlenmek... Kendimi çok yalnız hissediyorum ve üzülüyorum.
Andar a gabar-me dos lucros às custas da cidade faz-me sentir tão isolada e um pouco triste.
Axe yoklama yapmaz ama salonda kimlerin olduğunu bilir.
O Axe não faz chamada, mas sabe quem lá está.
Kör fonların amacı parayla ne yaptığını bilmemem değil mı?
É suposto não saber o que faz com o dinheiro, certo?
Babanın parasıyla iğrenç bir şey yapıyor musun?
Faz algo nojento com o dinheiro do seu pai? Como?
- Neden öyle düşünüyorsun?
O que te faz pensar isso?
İstediğini seç. Bana ikisi de uyar.
- Escolhe, para mim tanto faz.
Ne isterse onu yapan bir adamla evlendin çünkü istediğini yapmaması için hiçbir neden yok.
Ele faz o que quer porque não tem razão para não fazer exceto tu...
Rüzgar çıkmadığı sürece sorun olmuyor.
E eles estão bem quando não faz vento.
Sorun değil. Ben gelirken içmiştim.
Não faz mal, tomei a minha a caminho de cá.
Her neyse.
Tanto faz.
Bu gece şu kızlar birliğinden neler çektiğimi biliyor mu acaba?
Ela nem faz ideia o que tive de aturar esta noite com estas raparigas da fraternidade.
Alex'in siste hayatta kalmasının sebebinin sisin onun bir parçası olması olduğunu söylüyor.
Diz que o único motivo para a Alex ter sobrevivido ao nevoeiro é porque faz parte dele. Estão ligados.
Bu çok mantıklı.
Faz todo o sentido.
Kovaya işeyebilirim, önemli değil.
Posso mijar no balde, não faz mal.
Melanie, hareketleri yap.
Melanie, faz os movimentos.
- Bu da sürecin bir parçası.
- Faz parte do processo.
Bu mantıklı.
Faz sentido.
Eric, canlandırma yapmadığın zamanlar ne yapıyorsun?
Eric, o que faz, quando não está a fazer reconstrução histórica?
- Bu iş çok kötüye gidebilir.
Não faz ideia de quanto isto pode piorar. Não queremos atrasar-nos.
İnsanları dilimleyip doğramadığında yumruklamayı tercih eder.
Quando não as faz em picado.
Çok mantıklı.
Bem, isso faz sentido.
MECLİS BAŞKANA KARAR VERECEK
Está bem, mas, Donny, faz-me um favor, sim?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]