Gız traduction Portugais
128,350 traduction parallèle
Yaptığımız anlaşmalar arasında ona zarar vermiş bir şey bulamadım.
Não encontrei nada.
- Spartan-lves'a sadığız sanıyordum.
- Não éramos leais à Spartan-Ives?
- Kâr-zarar hanesine sadığız biz.
- Até certo ponto.
Babalarımızla cinsel olmayan sağlıklı ilişkiler kurmadığımız için erkeksi bağları cinselleştirdiğimizi söylediler.
"Sexualizámos a ligação masculina " por não termos uma ligação saudável com os pais.
Ya da kenara çekilip geleceğe baktığını ve gittiğimiz yerde Rhoades'a ihtiyacımız olduğunu söylersin.
Ou podes afastar-te e explicar que analisaste o futuro, e para onde caminhamos "Precisamos do Rhoades".
Evet, sığınağı kendimiz inşa edip güvenlik güçleri tutmamız gerekecek. Mutlak sadakat olmalı.
Teríamos de a construir e recrutar as forças de segurança para lealdade total.
Mesajını ileteceğim ama gitme konusunda kararsız kaldığını biliyorum.
Bem, eu dou-lhe o recado. Mas sei que ela estava a sentir uma falta de clareza no que respeita a ir.
Yaptığımız şeyi neden yaptığımıza dair hiçbir fikirleri yok.
Não sabem porque fazemos o que fazemos.
Hisselerin bir kısmını satar satmaz fondaki açığı kapatırız.
Repomos os fundos quando vendermos ações.
İşte konuşmadığınızı sanıyordum.
Pensei que não se falavam no trabalho.
Bu hatayı nasıl yaptığımızı görebiliyorum.
Percebo como o cometemos...
Adaylığımızı duyurduğumuzda bu süreç tamamlanmış olur mu?
E pode estar terminado na candidatura?
Ne sattığımızı bilmemiz gerek ve bir süreci satamayız.
Não podemos vender um processo.
Başladığında akıntı şimşek hızında olur.
Vai ser como um rápido de classe cinco...
Zaman ayırdığınız için teşekkürler Bay Martinez.
Obrigado pelo seu tempo, Mr. Martinez.
Göç şekillerini, rüzgarı, havayı ve diğer değişkenleri dikkate alırız. Hissede de benzer bir soyutlama yaparız. Temel bağımlılıklarını temsil eden spesifik borsa yatırım fonlarından aldığımız bilgileri birleştiririz.
Podemos criar uma abstração semelhante de uma ação com os ETF, representando as dependências.
Bu konuda yalnız olmadığıma sevindim. Terapilere bayıldığını sanıyordum.
É bom saber que não sou o único.
Şimdi fark ettim de, savcılığın oraya gelme sebebini terapide konuşacağımız şeyi hâlâ konuşmadık.
Ocorreu-me porque estavas nas redondezas. O que íamos falar na terapia e não falámos.
Boş olduğumuz akşamlarda iki yoksul kız gibi davranmak için geliyoruz. Birbirinin sıcaklığıyla uyuyan kızlar gibi.
Costumamos vir aqui nos encontros para fingirmos que somos duas raparigas pobres que dormem juntas para calor.
Eskiden de iki saate yaklaştığımız olmuştu.
Quebrámos o nosso velho recorde por quase duas horas.
Bu sana inanmadığımız için değil. Biz sadece... Burası güvenli.
Não é por não acreditarmos em si, é que... é mais seguro aqui.
Çalıştığımız bu değildi.
Não foi assim que treinámos.
Puştluk yaptığını biliyorum ama bu gerçek bir sahne olsaydı içerik, detay, karakterler olurdu, değil mi? Soylu kız?
Sei que estavas a ser uma cretina, mas, se fosse uma cena real, teria contexto, haveria circunstâncias, haveria personagens, certo?
- Bugün yaptığını devam ettirirsen maaşını iki katına çıkartırız.
- Se continuares a portar-te como hoje, certifico-me de que te dobramos o salário.
Mitchell'la ne planladığınızı biliyorum.
Sei o que o senhor e o Senador Mitchell estavam a planear.
- Onu tanıdığınızı söylüyor.
Ele diz que o conheces.
Affedin Lordum ama tamamen anlamadığınız konular hakkında konuşuyorsunuz.
Lord, perdoa-me, mas tu é que falas de assuntos que não compreendes.
- Planladığımız gibi.
Tal como planeámos.
Alfred'in İngiltere fikrinin tam ortasında mükemmel bir konumda yer aldığımızı söyleyebilirim.
Diria que estamos perfeitamente posicionados exactamente no meio da ideia de Alfredo de uma Inglaterra...
İlk karşılaştığımız andan beri ondan hazzetmiyorum ve o da benden hazzetmiyor.
Não gosto dele e ele não gosta de mim, desde que nos conhecemos.
O zaman hepimiz insanlığımızı buluruz.
Depois poderemos todos reencontrar a nossa humanidade.
Kimse burada yaptığımız şeyden memnun değil.
Nenhum de nós gosta do que está a fazer.
Şeref konuklarımıza! Yemekler karnınızı doyursun, içki boğazınızı yaksın ve hatunlar aletinizi gıdıklasın!
Possa a comida encher-vos a barriga, o álcool queimar-vos as goelas e as meninas mexer-vos no pau.
Aranızın iyi olmadığını biliyorum ama Ryder seni hep sevdi.
Sei que as coisas estavam complicadas entre vocês, mas o Ryder sempre te amou.
1781'de karşılaştığımız ilk savaşta atlıyla ben baş düşman olduk.
O Cavaleiro e eu somos inimigos desde o nosso primeiro encontro no campo de batalha em 1781.
Bırakalım konuşsunlar. Yaptığımız hakkında en ufak bir fikirleri varmış gibi görünürlerse tılsımlar falan o zaman doğaçlama yapmana ihtiyacım olabilir dostum.
Bem, vamos ver o que vai acontecer, e se parecer que eles têm alguma pista do que fazemos, talismãs e tudo isso, talvez eu precise que improvises, meu amigo.
Ş imdi, tünel sistemiyle Banneker'ın haritasını karşılaştırdığımda yakınındayız.
Venha. De acordo com as tabelas do mapa do Banneker e do que consegui perceber deste túnel, estamos perto.
Bu resim... Abbie ile ben ilk tanıştığımız zaman.
Esta foto, foi quando eu e a Abbie nos conhecemos.
İşçilerinizi azat etmek istiyorsanız bu sizin bileceğiniz bir iş. Fakat Sığınak denilen yeriniz kaçaklar için bir barınak halini alıyor. - Ve bu müsamaha edemeyeceğim bir tehdit.
Libertares os teus escravos é contigo, mas o teu suposto santuário torna-se um abrigo para fugitivos, ameaça que não posso tolerar.
Hilekârlığınızın cüreti takdire şayan.
A ousadia da vossa traição é quase admirável.
- Etkilemeye çalıştığın bir kız mı var?
- Queres impressionar uma miúda?
Yani indra'nın kızının gerçek sığınağın yerini bildiğini düşünüyorsun.
E achas que a filha da Indra sabe onde fica o bunker?
Yaşadığımız tam olarak bu.
É exatamente isso.
Ödünç aldığımız zamanı yaşıyoruz, hepimiz.
Significa, que já devíamos estar mortos. Todos nós.
Kendinize zarr vermek için yaptığınız onca saçma şeyin ne anlamı var?
De que adianta andares a partir-te todo por causa... das asneiras todas que fizeste?
Kendinizi ne kadar cezalandırdığınızın önemi yok, çünki bu hiçbirşeyi değitirmeyecek.
Por mais que sofras, isso não irá alterar nada.
Önce hayatta kalacağız, sonra insanlığı tekrar bulacağız.
Primeiro, sobrevivemos. Depois, voltamos a lutar pela nossa humanidade.
O zaman, insanlarımızı kurtarmak için yapabileceğimiz herşeyi yaptığımızı bilerek öleceğiz.
Nesse caso, morremos, sabendo que fizemos tudo o que podíamos para salvar o nosso povo.
Roan bunu bizim yaptığımızı düşünecek.
Roan pensará que fomos nós que fizemos isto.
Her konuda anlaşamadığımızı biliyorum ama niyetinin iyi olduğunu daima hissetmişimdir.
Sei que tivemos as nossas discórdias, mas sempre senti que as suas intenções são boas.
- Kaldığımız yerden devam ederiz.
- Está tudo a correr como planeado.