Hayatî traduction Portugais
2,024 traduction parallèle
Giriş evraklarını doldurdum ; hayatî bir tehlikesi yoktu, ben de bir odaya yatırdım.
Vi a folha de entrada dos paramédicos, não havia perigo de vida, por isso pu-lo numa sala.
Hayatî organlarından birinde gerçekleşen kesik.
Desarticulação da junção atlanto-occipital.
Hayati durumu fenalaşmakta. Kan basıncı 70, nabız 130. Tamam, Rabbit.
Os sinais vitais baixaram, a pressão baixou, acalma-te Rabbit.
Hayati durum zayıf.
Vitais a cair.
Hayati yardım bu, bakıcılık değil ki.
É chamado de suporte à vida não cuidado a longo prazo.
- Evet hayati önem taşıyor. Sadece zehrin temelini biliyoruz.
Sabemos que a toxina é à base de rícino, mas é tudo o que sabemos.
Hayati göstergeleri iyiye gidiyor.
Na verdade, está melhor do que estável.
Hayati dokularındaki duruma bakarak öldükten sonra vurulduğunu söyleyebilirim.
A falta de resposta vital nos tecidos circundantes indica que foi baleado depois de morto.
Yakında, yavru gelincikler kendi başlarına avlanmaya başlayacak ve o zaman bu atletik becerileri hayati önem kazanacak.
Breve, os jovens arminhos terão que caçar sozinhos, quando essas habilidades atléticas serão cruciais.
Her iki böcek için de, bu çekişme hayati öneme sahip.
O desfecho desta luta muda para sempre a vida destes dois insectos.
Karşılığında da çiçekten çiçeğe polen taşıyarak hayati bir hizmet verirler.
Em troca, oferecem um serviço vital, transportando pólen de flor em flor.
Ağaçlarda başlayan bir yaşam için her ikisi de hayati önem taşır.
Ambos são cruciais para um estilo de vida que teve início nas árvores.
HAYATİ BELİRTİLER :
Sinais vitais :
Hayati tehlikeyi atlatamadı.
Crítico, não reactivo.
Hayati fonksiyonları değişmediği sürece geceleyin kimse buraya gelmez.
A menos que as máquinas dêem sinal, ninguém entra aqui de noite.
Sizlerle konuşmak istediğim konu, bugün her ikisi de temel ve hayati olan güvenlik ve barış konusu.
Gostava de vos falar de segurança e paz, ambos fundamentais e cruciais, hoje em dia.
Bizim Hartman Hughes hayati pahasina Mary Horowitz ve kimligi belirsiz küçük kizin hayatini kurtararak günün kahramani oluyor.
O nosso Hartman Hughes tornou-se o herói desta história, ao arriscar a sua própria vida para salvar a vida de Mary Horowitz e de uma miúda desconhecida.
İnsanlara yardım etmek, benim için hayati önem taşıyor.
Ajudar outras pessoas é tão vital para a minha vida.
Şu an hayati bir tehlikesi olup olmadığını sordum ama doktor köşeyi döndüğünü düşündüğünü söyledi bana.
Perguntei se havia alguma ameaça imediata à sua vida, mas ele afirma que o pior já passou.
Gully'e göre küçük sevimli çocuğumuzun hayati tehlikesi varmış.
O Gully acredita que a nossa pobre, doce filha está em perigo iminente.
HAYATI HAYAL ET... istediğiniz kişi olabilirsiniz. Hem de evinizin rahat ve güvenli ortamından.
IMAGINE A VIDA... e tornar-se quem quiser ser, a partir do conforto e segurança do seu lar.
Bu onun için hayati.
Mas para ela é fundamental...
Hayati önemde sağlık sorunları yaşıyorsun. Hamileliğin sona erene kadar yataktan dışarı çıkmaman gerekiyor.
Estás a ter complicações, por isso, é absolutamente fundamental, que permaneças em descanso durante o resto da gravidez.
- Onu bulmam hayati önem taşıyor!
- Tenho de encontrá-lo.
Daha iyi güç ve hayati belirti sinyalleri alıyorum.
Vejo que tem maior rendimento e os sinais vitais estão promissores.
Hayati fonksiyonları dengesiz!
Sinais vitais instáveis!
- bütün hayati boyunca benimle ilgilendi.
Toda esta vida tem sido sobre cuidar de mim.
Yaşlanmadan önce, hatta orta yaşa gelmeden önce hayati organlarınızı bağışlamaya başlayacaksınız.
Antes de se tornarem idosos, antes até de chegarem à meia-idade, vão começar a doar os vossos órgãos vitais.
Hayati önemim var.
Sou essencial.
Ayrton Senna 1 dakika 19.844 s kutup pozisyonu bildiğim kadarıyla, hayati tehlikeyi atlatmış durumda, kazanın boyutunu göz önünde bulundurursanız bu çok önemli bir gelişme.
Ayrton Senna 1.19.844 PRIMEIRO LUGAR DA GRELHA DE PARTIDA Tanto quanto soube, ele está fora de perigo, de perigo de vida, o que é muito bom, tendo em conta o acidente.
Ulusal güvenlikle ilgili hayati bilgilere sahip bir muhbir.
É um informador vital para a segurança nacional.
Birkaç hayati olmayan sistem kendiliğinden devre dışı kaldı.
Vários sistemas não essenciais desactivaram-se automaticamente.
- Kandaki Yüksek Potasyum Şeker Hastaları İçin Hayati Tehlike
PAREGEM CARDIORESPIRATÓRIA
Bu, ülkenin güvenliği için hayati bir mesele ve yaptığım şeyi, barışı sağlamak için yapıyorum.
É essencial para a segurança desta nação. E o que eu estou a fazer, é por um bem maior.
Pillar hayati sorulara cevap vermiyor. Verdiği cevaplar da kimsenin sormadığı sorulara ait.
O Pillar está a ignorar as perguntas-chave, e as perguntas a que ele responde, ninguém as está a fazer.
Mermi hiçbir hayati organa ya da damara gelmemiş.
- A bala não atingiu órgãos nem artérias.
Hiçbir hayati organın vurulmadığını söylüyor. Bana bilerek yaptığını mı söylüyorsun?
Estás a dizer-me que fizeste por não lhes acertar?
- Hayati organlarında sorun yok gibi, yani yaşar.
Ele vai safar-se? Nenhum órgão vital foi atingido.
Bir tarafta erişmem gereken hayatî şeyler ve bir tarafta da en önemlisi tek bir şey :
Por todas as coisas vitais que tive de arranjar e alcançar.
Yolcumuz, istihbarat yönünden hayati önem taşıyor.
O passageiro tem informações vitais.
Neyse ki, bütün hayati değerleri düzene girdi ama ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilecek bir tesise gitmesi gerek.
Felizmente, os sinais vitais estabilizaram, mas ele devia ser levado para um local mais adequado às suas necessidades.
Hayati değerlerin düzeldi.
Os sinais vitais estão bons.
- Hayati değerleri nasıl?
- Quais são os seus sinais vitais?
Magistra Calavius'un onuruna ki kendisi şu an sizin için hayati bir meseleyle uğraşıtığı için aramızda değil. Karşınızda Pompei'ye karşı olan final!
Em honra do Magistrado Calavius, que está ausente em nome de seus negócios, apresento-lhes as principais contra a Pompéia!
Diğer, hayati olmayan organlarla birlikte koruyucu bir kabın içine toplanırlar. Apandisit ya da kalp gibi...
Juntamente com outros órgãos dispensáveis, como o apêndice ou o coração de um conservador.
Size kocanızın hayati tehlikeyi atlattığını söylemek istedim.
Só lhe queria dizer que o seu marido está fora de perigo.
Kardan yansıyan güneş ışınları yüzünden hayati önemi olan gözlükleri cebindeydi.
Os seus óculos de sol, vitais contra a claridade da neve, estavam no seu bolso.
Mallory'nin yüksek rakımda hayati bir önem taşıyan oksijen ekipmanı konusunda usta bir teknisyene ihtiyacı vardı.
Mallory precisava de alguém técnico para manejar o equipamento de oxigénio, vital a grandes alturas.
Askeri nüfuzlarını, bizim hayati ilişkilerimize ve müttefiklerimize direkt kafa tutarak yayıyorlar.
estenderam sua influência militar que desafia diretamente nossos interesses e dos nossos aliados.
Butun hayati.
Toda a sua vida.
Bu benim değil ve Dr. Brennan hayati seçimlerini doğru-yanlış akış şeması olmadan yapmıyor, bu yüzden umdum ki bu sen olabilirsin.
Não é meu, e a Dra. Brennan não faz escolhas de vida sem o Fluxograma Booleano, logo esperei que fosse seu.
hayatım 3662
hayatim 33
hayatı 33
hayatımı 47
hayatını 28
hayatımın aşkı 18
hayatımda 29
hayatın 30
hayatını yaşa 16
hayatım boyunca 96
hayatim 33
hayatı 33
hayatımı 47
hayatını 28
hayatımın aşkı 18
hayatımda 29
hayatın 30
hayatını yaşa 16
hayatım boyunca 96
hayatımda ilk kez 38
hayatımda ilk defa 27
hayatımı kurtardın 178
hayatımı mahvettin 46
hayatımdan nefret ediyorum 19
hayatımı kurtardınız 38
hayatımızı kurtardın 17
hayatımı kurtardı 58
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatımda ilk defa 27
hayatımı kurtardın 178
hayatımı mahvettin 46
hayatımdan nefret ediyorum 19
hayatımı kurtardınız 38
hayatımızı kurtardın 17
hayatımı kurtardı 58
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatın tehlikede 18
hayat 236
hayat devam ediyor 42
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayata 34
hayat dolu 30
hayat çok kısa 40
hayat 236
hayat devam ediyor 42
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayata 34
hayat dolu 30
hayat çok kısa 40