Sansına traduction Portugais
3,515 traduction parallèle
Başını sürekli götüne yakın tutarsan asla bir gül koklama şansın olmaz!
Você tem a cabeça na bunda, nunca vai cheirar uma rosa!
Bu % 4 lük bir şans mı? Boktan bir köydeki bir otobüste yığılmak kendi mutfağında düşmene, ev arkadaşlarının seni kaldırıp, hastaneyi arayıp arkadaşımız anevrizma geçiriyor demesine benzemez.
como 4 % de riscos... 4 % de riscos numa cidade desconhecida, longe de tudo é de longe bem diferente do que uma queda na tua cozinha, em que os teus colegas de casa podem ajudar-te, e ligar para às urgências e dizer "ele tem má formação arteriovenisa."
Dinle pek tavsiye alan bir tipin yok ama ben yine de şansımı deneyeceğim.
Escuta, não me pareces ser pessoa que ouve conselhos. Mas eu vou tentar na mesma.
Karına veda etmek için şansın var.
Uma oportunidade de dizer adeus à sua mulher.
Bize tuzak kurdu.Hayattaki bütün şansımızdı.
Podíamos estar descansados. Era a nossa oportunidade na vida.
Aslında iyi şans getirir derler.
Na verdade, significa boa sorte.
Şansına.
Tiveste sorte?
Harika bir eliniz varken bile gelen kötü bir kart... kazanma şansınızı yerle bir eder.
Quando a carta errada aparecer na mesa, podes passar de uma grande mão para uma que não consegue vencer.
Bir şans verip kabınıza birinden koyun işte.
Arrisque, ponha algum na sua taça...
Dedim ki "Saçına harcadığın zamanı derslerine harcamış olsaydın geçmişinden kurtulabilmen için bir şansın olurdu."
"Se você gastasse tanto tempo nos estudos como gasta no seu cabelo, podia ter uma hipótese de recuperar as suas notas."
Şansına küs artık.
Exigente de merda.
B.ktan şansı olanlar tarihinin en boktan şansa sahip adamıyım.
Tive a pior sorte de merda, na história das sortes de merda.
Geçmiş yıllarda sekreterliğini yaptım ve sana açılmayı düşündüm ama sonra mastürbasyon videosu yüzünden kovuldun ve ben de şansımı kaybettim.
Estive temporariamente na tua secretária há uns anos atrás e pensei em dizer-te mas depois foste despedido por causa do vídeo da masturbação, e perdi a minha oportunidade.
Bu insanların hiçbir zaman bir şansı olmadı.
Na realidade, estas pessoas nunca tiveram hipótese.
Neden sen de senin gibi olan ve kıymetini bilecek insanların yanında olma şansına sahip olmayasın?
Porque não podes tu ter a oportunidade de estar perto de pessoas como tu, e que gostam de ti?
İğrenç bir porno yıldızına benzediği gerçeğini atlayıp Lars ve Real Boy'a bir şans daha verecektim.
Vou ignorar o facto de que provavelmente tem uma nojenta forma de pêlos púbicos, como os actores pornográficos. Vou dar ao Lars e ao Rapaz Real mais uma oportunidade. "
* Söyledi muhtemelen onun son şansı olacağını * * 22 yaşında olmasına rağmen *
Que provavelmente era a última oportunidade dela E apesar de ela ter 22 anos Apesar de ter 22 anos
Bu hayat boyu bir kere karşıma çıkacak bir şans.
Isto é uma oportunidade única na vida...
Şansına, oğlun öfke yönetimi terapisti.
Felizmente, o teu filho é um terapeuta de controlo de raiva.
Biliyorsun, onlar kazanma şansının beşte bir olasılık olduğunu söylüyorlar 37 out of 38 of that one chance...
Sabes, quando dizem que tens uma probabilidade de ganhar de uma em cinco, mas, na verdade é bastante mais difícil...
Evet, o seni durduramamıştı ama o senin fotoğrafını görünce ikinci bir şans yakalamıştı.
Pois, ele não podia impedi-la na altura, mas, teve uma segunda oportunidade - quando viu esta fotografia sua.
Masada şans gerekli!
Precisamos do talento na mesa!
Linda'nın kötü şansını kendi lehime çevirmenin bir yolu olabilir.
Pode haver uma forma de converter o azar da Linda na minha sorte.
Diğer herkes de kafeteryadaki grup terapi seansına gelsin. Herkes yeni gelen bebekle ilgili duygularını açıklama şansı bulacak.
Os restantes vão para o refeitório, teremos uma sessão em grupo, onde partilharemos sentimentos sobre a chegada do bebé.
Bu yüzden, şu hayatta bir şansın olsun diye seni başkasına verdim.
Foi por isso que te dei para adopção, para que tivesses uma oportunidade na vida.
Kendi hayatımda bir şans olsun diye, diyecektin! Değil mi?
Para que tu tivesses uma oportunidade na vida!
Şansına önümüzdeki birkaç yıl boyunca iş hayatını dert etmene gerek olmayacak.
Sorte a sua, não tem que pensar em trabalhar para ganhar a vida durante alguns anos.
VNX Enerji'yi araştırdığımızı öğrenirse kanıt bulma şansımız kalmaz.
Se souber o que procuramos na V.N.X. Energy, qualquer oportunidade de encontrar provas, evapora-se.
Bay Hardy, FBI adına burada olduğunuzu biliyorum ama şansınızı fazla zorluyorsunuz.
Sr. Hardy, compreendo que esteja aqui em nome do FBI, mas está numa situação de risco.
Arkadaşlarına elveda deme şansı bile olmadı.
Ele nem sequer teve hipóteses de dizer adeus aos amigos.
Daha fazla tacizci babanın bana orda burda patlatmasını çekmek yerine şansımı sokaklarda denedim.
Sim. E não estava interessada em mais um pai abusivo, para me andar a beijocar, por isso passava muito tempo na rua.
Senin şansına, Sabrina'ya evlilik teklifi etmenin birçok klas yolunu düşündüm.
Para tua sorte, passei muito tempo a pensar em maneiras porreiras de pedir a Sabrina em casamento.
Bana bir şans verdiğin için sana teşekkür etmek istiyorum.
- Assentam na perfeição. Queria agradecer-te por me dares uma oportunidade.
Rekabet etmeme anlaşmasını uzatırsın ve kapıda ismini yazdırmak için bir şansın olur çünkü şu anda adın oraya yazılmayacak.
Prolongas o acordo de não competição e tens uma hipótese de pôr o nome na porta, porque não vai parar lá agora.
Regina, hayatına vicdanın rahat bir şekilde son verebilmen için bir şans sunuyoruz sana.
Regina... esta é a tua oportunidade de morrer com a consciência tranquila.
Benim sahip olmadığım şans kapına geldi.
Querida... estás a ter a oportunidade que eu nunca tive.
Bir düşünün, Ellen Coolidge odasında pasta yerken ve şans yıldızına teşekkürler ederken koruyucu meleğinin onu neredeyse öldüreceğinden bihaber.
Imagina, a Ellen Coolidge no seu quarto a comer bolo, a agradecer aos céus, e não fazer ideia de que o seu'anjo da guarda'esteve perto de a matar.
Hayır. Aslında uzaklaşabilmesi için Eddie'ye şans veriyoruz.
Na verdade, estamos a dar ao Eddie a hipótese de fugir.
Kaybedersen şirkette kalır ve rekabet etmeme anlaşmasını uzatırsın kapıya ismini yazdırma şansı da yakalayabilirsin çünkü şimdi ismin oraya yazılmayacak.
Se perderes, ficas, estendes a cláusula de não-concorrência, e tens a oportunidade de conseguir o teu nome na tabuleta. Porque, não vai para lá agora.
- Ya da şansına, kişiye göre değişir.
Ou feliz, dependendo do ponto de vista.
- Belki de araştırmanda şansın benden yaver gider.
Talvez tenha mais sorte na sua busca do que eu tive.
Belki de araştırmanda şansın benden yaver gider.
Talvez tenha mais sorte na sua busca do que eu tive.
Silvana'nın şansına, zehir kapsülün içine koyulduğunda...
A sorte da Silvana, é que quando se coloca o veneno numa cápsula,
Aşçılık okulu şansını elinden almış ve ağrı kesicilere bağımlı hale getirmiş olabilirim.
Posso ter arruinado as suas hipóteses, na escola de culinária, ao fazer com que ela ficasse viciada em analgésicos.
Çünkü yaralanma anına ne kadar yakınsanız yardım etme şansınız da o kadar yüksektir.
Quanto mais perto do momento da lesão, maior é a hipótese que têm em ajudar.
Ortada madeni para bırakmak hayatınıza iyi şans getirir.
Espalhar moedas é uma forma de chamar prosperidade na vida.
SVR'ın kızımı kullanmasına izin vermeden önce şansımı Amerikan Hükûmeti'yle denerim dedim.
Disse que preferia arriscar com o governo americano a permitir que a secreta russa usasse a minha filha.
Bu da çitalardan kurtulma şansları olduğu anlamına geliyor, bu şans % 50.
Ou seja, geralmente elas têm uma boa chance contra as chitas, fugindo cerca de 50 % das vezes.
Seninle sırf kıyılarıma ulaşma şansı çok az olan bir gemi gönderesin diye eve dönüş umutlarımız pahasına işbirliğine girmedim ben.
Não me juntei a si por ter a menor esperança de ir para casa, para que me enviasse um navio com poucas hipóteses de chegar à costa.
Bracken'nin konuşmasına yirmi dört saat var. Belki Beckett'ın şansı tehdit mektuplarında daha yaver gider.
Faltam 24 horas para o Bracken discursar, talvez a Beckett tenha mais sorte com as cartas de ameaça.
Emniyetten ayrıldığın için nasıl bir hayal kırıklığına uğradığımı söyleme şansım olmamıştı sana.
Não tive a oportunidade de te dizer o quão decepcionado fiquei por nos teres deixado.