Soğuk traduction Portugais
12,840 traduction parallèle
Tabaklar soğuk, iyi olmamış.
Este prato está frio, o que é uma pena.
Soğuk, virüsü diriltmiş.
Então o frio trouxe o vírus à vida.
Kabal, bir Soğuk Savaş daha başlatmaya çalışıyor ve burada bir terör olayının olması da bu amaçta atılacak bir adım.
O Cabal quer começar outra Guerra Fria e cometer um ato terrorista aqui é o primeiro passo.
Sen ne hazırlarsan hazırla ben onu doğru pişiremeyeceğim ya da tabaklar soğuk olacak ya da sosu iyi olmayacak.
Qualquer coisa que você arranjar, não cozinharei bem ou os pratos estarão frios, ou a roupa estará errada.
Soğuk duş etkisi yarattı.
Confundiu-me muito, confesso.
Sen kendini soğuk, bencil ve büyük görmekten hoşlanan tanıdığım tek kadınsın.
É a única mulher que eu conheço que gosta de pensar que é fria, egoísta e orgulhosa.
Sözlerinle kalbimi yerinden oynattın. Şu an duymamana şaşırıyorum. Soğuk terler döküyorum ve nefes alamıyorum.
As suas palavras fizeram o meu coração acelerar de tal forma que me surpreende que não o ouça.
Onların üzerinde milyon tane uyarı bayrağı var ve soğuk yeniyor ki bu da çok saçma. - Hayır, hayır.
Meat Supreme é problema na certa e comê-la fria é disparatado.
Soğuk değil. - Görünen sıcaklıkta.
- Não é fria, é à temperatura ambiente.
Biraz soğuk davrandık, kusura bakma.
Lamento se foram um pouco frios contigo lá dentro.
Ama Senatör Grant olarak ortaya çıktığımda soğuk, isteksiz ve bir adamı bile elinde tutamayan biri olarak görmeye başladı.
Mas as fotos fizeram parecer a Senadora Grant uma fraca... Frígida e sem vontade de sexo incapaz de manter um homem.
Hala soğuk.
Ainda está fria.
- Bu kadar soğuk davranmanı anlayamıyorum.
Não compreendo como podes ser tão fria.
- Buna ayyaşlık denir mi bilemiyorum ama çimleri biçtikten sonra soğuk bir bira patlatmayı sevdiğimi biliyorum.
Bem, eu não sei se diria que bebo muito. Eu sei que gosto de uma cerveja fria depois de aparar a relva.
Aslanağzı yıldırım tüfekleri, soğuk ateş silahları, el bombaları...
Fuzis de ferrolho de dragão, canhões manuais de fogo-frio...
- Baypasa sokup bütün kanını soğuk salinle doldururuz. Sonra da ameliyat ederiz.
Tiramos o sangue e substituímos com soro frio, depois operamos.
Aorta kanül sokarak kanı boşaltıp yerine soğuk salin dolduracağız. - Vücut ısısı 10 dereceye düşecek. - Hibernasyona mı sokacaksın?
- Canulamos a aorta, drenamos o sangue, injectamos soro frio, e baixamos a temperatura, para os 10ºC.
Herkes onun soğuk, zalim bir diktatör olduğunu düşünürdü.
Pensavam que ele era apenas um ditador frio e tirano.
Dondurucu bir soğuk.
Um frio de gelar.
Ne kadar soğuk olduğunu hala hatırlıyorum.
Lembro-me que pensei em como estava muito frio.
"Çocuklardan 12'si soğuk cereyanda kalarak öldü."
" 12 deles morreram da exposição às correntes de ar frio.
Soğuk ya.
É frio.
- Hava, söylediklerinden daha soğuk.
Está mais frio do que eles disseram.
Dışarıda hava soğuksa, bence içeriyi de soğuk yapmaları lazım.
Se estiver frio na rua, acho que também devia estar frio lá dentro.
Çünkü soğuk havaya göre giyinirsem ve içerisi soğuk olmazsa gittiğim her yerde terlerim.
Porque, se eu estiver agasalhado e não estiver frio lá dentro, transpiro aonde quer que vá.
Huh. yani, 1 yıl önce, benden bekleyemezdin Kötü bir soğuk hava da hayatta kalmayı,
Bem, há um ano, não teria esperado que sobrevivesses a uma forte gripe, por isso...
Soğuk.
- Hace frío.
Evet, çok soğuk.
- Sim, mucho frío.
Silah tıpkı termal görüntüleme cihazı gibi çalışıyor. Ama kızılötesi ısı değerleri aramak yerine ultraviyole soğuk değerleri arıyor.
É que a arma funciona da mesma forma que a termografia, só que em vez de assinaturas de calor por infravermelhos, está à procura de assinaturas de frio ultravioletas.
Soğuk, soğuk, soğuk.
Frio, frio...
Soğuk ruhumu canlandırıyor.
O frio refresca-me o espírito.
Soğuk olanların belki.
Nos mais frios, talvez.
Soğuk aylardan önce değil.
Só perto dos meses mais frios.
Elleriniz taş kadar soğuk.
As vossas mãos... são frias como pedras.
Fakat sınıfın için sorguladığımdan beri, bana karşı soğuk.
Mas desde que a interroguei, ela tem sido fria.
Soğuk Savaş boyunca KGB'nin ikizleri kullanmasını anlatan oyun.
É uma peça sobre a KGB usar gêmeos durante a Guerra Fria.
Yerel hukuk uygulamasında, bunlara soğuk vakalar denir... Kapanmış gibiler.
Nos meios legais locais, chamam-lhes casos frios... quase fechados.
Ama Büro'da bizler soğuk vakalar gibi bir şeye inanmayız.
Mas no bureau, não acreditamos em casos frios.
Uç derece sıcaklıklar için tasarlanmıştır. Ateş, sıcak, soğuk, su.
Foi projectado para suportar temperaturas extremas... fogo, calor, frio, água.
Hayır, çok soğuk.
Não. Muito frio.
Soğuk bir robot olma.
Não sejas um robot frio.
Beni kimsenin bulamayacağı soğuk, kusursuz labirentimi yaratmak.
Criar o meu frio e perfeito labirinto onde ninguém me vai poder encontrar.
Hala soğuk, Freddie.
Ainda está gelada, Freddie.
Sabahın soğuk, puslu havasında parlak bir ışığın sıcaklığıyla kendime geldim.
No meio da neblina fria da manhã, fui atingido pelo calor de um raio-de-sol brilhante.
İner inmez hamburger, iki soğuk bira.
Logo que aterrarmos, hambúrguer, duas cervejas geladas... não negociável.
- Kış o kadar soğuk geçmişti ki...
- Quando fazia muito frio...
Arkadaşlarını soğuk kanlılıkla öldürdü.
Ele matou os teus amigos a sangue frio.
Bir de dondurucu soğuk.
Edmont linda, Alberta Terra da Paz e Tranquilidade
- Dışarısı soğuk mu?
Deixa-as aqui. - Faz frio lá fora?
- Soğuk da.
- E está fresco.
- Gerçekten soğuk.
- Está muito frio.