Sıkışmış traduction Portugais
5,188 traduction parallèle
Şarkıyı ilk duyduğunda kalçama sıkışmıştın. Ve sonra beni hastaneye yetiştirdi. Koca kafan yüzünden sezaryen olmak zorunda kaldım.
Estavas presa na minha pélvis da primeira vez que ouviste. tive que fazer uma cesariana. a nossa linda menina.
Bir şeye sıkışmış durumda.
E está... - Acho que está a sangrar.
Mahrem yeri posta kutusuna sıkışmış bir adama yardım ettim.
Ajudei um fulano que ficou com as partes privadas presas a uma caixa do correio.
isterdim, ama sen kapana kısılmış hissedince, dayanamadım merak ettim... senin tarafından kapana sıkışmış hissetmiyorum.
Gostaria de parar, mas quando dizeis que vos sentis preso, não posso deixar... Mas não me sinto preso por vós.
Buraya sıkışmış kocaman bir şey var.
Algo grande está preso aqui.
Sıkışmıştı.
Foi trancado.
Sıkışmış sanki.
Encravou.
Birkaç yıl sonra bilimciler Nakhla göktaşı ve benzerlerinin içlerinde sıkışmış gazları incelemeyi düşündüklerinde bariz bir benzerlik buldurlar.
Anos depois, quando cientistas resolveram analisar os gases presos no meteorito de Nakhla, e outros membros da sua classe, encontraram uma semelhança surpreendente.
- Kapı sıkışmıştı.
- A porta estava emperrada.
- Sıkışmış mıydı?
- Emperrada?
Fermuar sıkışmış!
Este fecho éclair está preso!
Onlar sadece içinde sıkışmış kazanılmış olamazdı.
Eles não poderiam ter ficado presos nele.
Hâlâ sıkışmış durumda!
Ainda está presa!
Babam da o kadar bildiğim yoldan şaşmam havasında ki köşeye sıkışmış gibi hissediyorum.
E o pai é tão arraigado à maneira de vender, que me sinto preso.
Çok üzgünüm Amirim. Araçta sıkışmış sürücü var.
Lamento imenso, Comandante.
Adamın bir yarı beline kadar odun öğütücüsüne sıkışmıştı. Öyle mi?
O tipo ficou preso até ao meio num triturador de árvores.
Bacağı destek kirişi ile kazık arasına sıkışmış.
A perna dele está entalada entre a escora e as colunas.
Tamam Grace. Bebeğin omzu biraz leğen kemiğinin üstünde sıkışmış.
Está bem, Grace, o ombro está um pouco preso logo acima do osso pélvico.
Sadece, çocuğun hayatının geri kalan kısmını yalnız geçirmemesine çalışıyorum. Gerçi, görünüşe göre şu anda bu benim problemim. Çünkü, Dakota'yla olan bütün büyümü kaybettim.
Estou a tentar ajudar o rapaz a não viver sozinho, embora agora isso seja problema meu, porque perdi completamente meu charme com a Dakota.
Sen Fiona olmalısın. Kısaca tanışmıştık.
- Sim!
Yol ışıklarının yakınlığı da göz önüne alınırsa vahşi hayvanların otoyolun o kısmına girmesi mümkün görünmüyor.
" A proximidade do candeeiro inviabiliza a travessia de animais selvagens nessa zona.
Onların sıkışmış-up kızı zalimdi.
A filha era arrogante e cruel.
Onun bir kısmı, dış görünüşün yüzünden.
Isso em parte é pelo seu aspeto.
Sıkışmış.
Está entalado...
Yangın çok şiddetli ve hızlıymış, özellikle de mutfak kısmında.
O fogo estava quente e rápido, localizado, principalmente, na cozinha.
Dünya döndükçe çekirdeğin katı kısmının etrafında dolaşan sıvı haldeki demir elektrik akımı taşıyan bir kablo işlevi görür.
Ferro líquido, que circula à volta da parte sólida do núcleo à medida que a Terra gira, age como um fio com corrente elétrica.
Bunun sonucu, güneş ışınlarının büyük kısmının en az 5 yıl boyunca yüzeye erişmesini engelleyen küresel bir pus oldu.
O resultado foi uma neblina global que impediu a maior parte da luz do Sol de chegar à superfície durante pelo menos cinco anos.
Batlamyuslar, yani İskender'in ülkesinin Mısır kısmının mirasçısı Yunan krallar bu kütüphaneyi ve onun bünyesindeki araştırma müessesesini kurdular.
Os Ptolomeus, os reis gregos que herdaram a parte egípcia do império de Alexandre, construíram esta biblioteca e o instituto de investigação a ela associado.
Ayrıca ne de olsa evrenin büyük bir kısmı karanlıktır. Sadece benekler halinde ışık adaları vardır.
E, afinal, o universo é sobretudo escuro, salpicado de ilhas de luz.
Tanışmış mıydık?
Conhecemo-nos?
Ailemi koruyacağına söz vermiştin. Şayet babamın borcunu ödemek için burada çalışıyorsam, kazancın bir kısmı da bana ait olmalı.
Prometes-te que protegias a minha familia... se eu viesse para cá trabalhar, para pagar a divida do meu pai
Yapılarıyla oynanmış hücreler kısmını duymadın mı?
Não ouviste a parte das células corrompidas?
O kısmı onlara söylemeyeceğiz ama resmi olarak Sam'i bir sorgu odasına götürüp konuşması için onu sıkıştırabiliriz.
Não lhes vamos dizer essa parte, mas agora que é oficial, podemos levar o Sam à sala de interrogatórios, e pressioná-lo a falar.
sana bu çocuklar söylemek yok biliyorum, ama sınırın bu kısmı... Tamam, bak
- Está bem, olhem, sei que não tenho que dizer-vos isto, mas, naquela parte da fronteira...
Yalnızca, birlikte olması gereken kızla çoktan tanışmış bir adamı seçmişsin.
Apenas escolheste um tipo que já tinha encontrado a rapariga com que ele era suposto de estar.
Pardon, pardon, tanışmış mıydık? Selam.
Desculpe, Desculpe, Já nos conhecemos?
Sadece isim yapmış rock yıldızları vücudun bu kısmına imza atarlar.
Sabe, só uma grande estrela do rock deixaria a sua assinatura nessa parte da anatomia.
Sanki kızla barda tanışmışız da, sen bana ayarlıyorsun gibi.
Como se nos tivéssemos conhecido num bar, e tu me fosses apresentar.
Anlaşmanın sana düşen kısmına uyacak mısın, yoksa bir sorunumuz mu var?
Vai cumprir o acordo ou temos um problema?
Sınavın sana düşen kısmı yaşayanların dünyasında gerçekleşmeyecek hayalperestim.
E a tua parte do teste, meu sonhador, não acontecerá no mundo dos vivos.
Kutulardan sadece bir kısmı açılmış.
Está bem. Mas só alguns dos cofres foram abertos.
Evet. Açılış gecesi galasında tanışmıştık.
Sim, conhecemo-nos na gala de abertura.
Matty arkadaşlığımızın faydalı kısmına odaklanmış gibi görünüyor ama bunu pek önemsediğim söylenemez.
O Matty só parecia querer os benefícios da nossa amizade, mas não posso dizer que me importe,
"Tanışmış mıydık?"
Já nos conhecemos?
Sıvı çipin organik kısmını en ince ayrıntısına kadar klonlayacağız ve DNA nano-devre ile birleşecek.
Clonaste a parte orgânica do chip líquido, até o último detalhe e o ADN integra-se no nano circuito.
Şehrin bu kısmı epey sessizdir. Tabii kilise çanlarını saymazsanız. Ama saymalısınız.
Esta zona da cidade é tranquila, exceto pelos sinos da igreja.
Porno kısmı dışında tabii ki.
Excepto a parte do porno.
"İsa dedi ki ;" Barış değil, kılıç getirdim. " ... ama son kısmı dahil etmemiş...
"Jesus disse : não vim trazer paz, mas a espada", ele omitiu a última parte...
Daha önce tanışmış mıydık biz?
Já nos conhecemos?
Kızla tanışmış olmak için değil ama...
E não só porque podia tê-la conhecido, mas... O que foi?
Sıra eğlenceli kısmında.
Agora, a parte divertida.