Sıkıştım traduction Portugais
4,004 traduction parallèle
Tanrının unuttuğu bir kasabada kabus gibi bir otelde sıkıştım kaldım. - Hem mobilyaların yerleri de yanlıştı.
Aqui estou, nesta cidade esquecida por Deus, naquele hotel onde os móveis estão no lugar errado.
Gerçek şu ki şu anda burada sıkıştım kaldım ve endişelenmeniz gereken tek diyalog onunla benim aramda ki bu yüzden telefonunu bana vermek isteyebilirsin.
A verdade é que estou presa aqui neste momento. O único diálogo que tem com que se preocupar, é entre ela e eu. Por isso talvez queira devolver-me o telemóvel.
- Hareket edemiyorum. Sıkıştım.
- Não consigo mexer-me.
Sıkıştım.
Estou com pressa!
- Şehirde yeniyim ve paraya sıkıştım ve ev arkadaşlarıyla aram iyi değil.
Sou nova na cidade, o dinheiro é pouco e não gosto de colegas de quarto.
Çok sıkıştım ve bu fermuar tamamen bozuldu.
É que preciso de ir à casa de banho e este ficou todo desengonçado.
Sıkıştım!
Fiquei preso!
Altı blok boyunca bir ihtiyarın Scooter'ının arkasında sıkıştım kaldım.
Fiquei presa atrás de um velho numa scooter durante 6 quarteirões.
Sıkıştım.
preso.
Hoşlanmadığım bir adamla uzayda sıkıştım.
Estou presa no espaço com um homem de que não gosto!
Sanırım sıkıştı.
Acho que está presa.
Burada karşılacağımızı hiç sanmamıştım hele de bir ıslah evinden çıkmış kızla, ama... yaşasın!
Não pensei em ver-te aqui, ainda por cima com a reclusa.
Hemşirelerin birine para sıkıştıracağım.
Vou dar algum a uma das enfermeiras.
Çalıştım. Çok sıkı. Senin kulak, göz ve kafatası sinirlerine çalışacağın gibi Mason.
Estudei muito, e tu vais fazer o mesmo com ouvidos, olhos e nervos cranianos, Mason.
- Tamam. - Bacaklarımız sıkıştı.
Tudo bem.
Kız kardeşim öldüğünde bir süreliğine Hank ve karısıyla kalmıştım.
Quando a minha irmã morreu... fiquei com o Hank e a mulher uns tempos.
Şu Hausman binası satışı konusunda ne kadar sıkı çalıştığımı biliyorsun.
Sabes como tenho trabalhado duro na venda deste prédio do Housman.
Onu köşeye sıkıştırdım.
Está encostado às cordas.
Köşeye sıkışmıştım.
Fiquei sem saída.
Damien, köşeye sıkışmıştım.
Damien, eu não tinha saída.
Uzun lafı kısası, bir keresinde altımıza sıçmıştık.
Uma longa história resumida... Nós borramo-nos todos.
İlk yarıştığım motorumla bir noktaya kadar geldim, ancak motorun mu beni kısıtladığını yoksa benim mi motoru yeteri kadar zorlayamadığımı bilemedim. Böylece farklı motosikletler denemeye başladım, ve biraz daha hızlı gidebildiğimizi gördüm, ama... Yani atladım ve gaz kolunu çevirdim.
Num momento, durante a primeira vez que corri não sabia se era a mota que estava a atrasar-me ou eu a atrasar a mota assim que começamos a trocar de motas eu pude ir mais rápido assim suponho que... funcionou, e bati o recorde de velocidade na terra nas duas primeiras voltas.
Kısıtlı imkânlarımız ve ideal parçaların yokluğunu da göz önüne aldığımızda elimden gelen her şeyi yapmaya çalıştım.
Fiz tudo o que pude, considerando as limitações, do meu equipamento, e muito poucas peças de reserva.
Çok sıkışmıştım, tuvaleti kullanmak zorundaydım.
Foi uma emergência, tive de usar a casa de banho...
- Sıkıştı mı?
- Estás encravado?
Stratejimizde anlaşmazlık olana kadar kızmamıştım ve sen beni saf dışı etmek için onun adını kullandın.
Só fiquei lixada quando discordámos na estratégia e tu invocaste o nome dele para te impores.
- Evet, biraz sıkılmıştım.
- Sim, um pouco aborrecido.
Biz gidip Bay Adi Pantolon'a herşeyi sormamız gerektiğini biliyoruz. Sıkıştırıp birkaç soru soralım.
Tudo o que sabemos é que temos de fazer umas perguntas ao Sr. Desonesto ali.
Sabino'yu iki taraftan sıkıştırıp Henry kullanma fırsatı bulamadan füzeleri alacaksınız. Onları kullanmak mı?
Tu fazes pressão sobre o Sabino e levas os mísseis, antes que o Henry tenha hipótese de os utilizar.
Kıbrıs'ta yaptığım bir iş için ajans onu kullanmıştı.
A Agência usou-o como mediador num trabalho que fiz em Cyprus.
Köşeye sıkıştırdım seni.
Está apanhou-te.
Apalaş Dağları'nda tanıştığım, kurt adamlara yardım eden o kızdan geriye hiçbir şey kalmamış anlaşılan.
Muito diferente da rapariga que conheci nas apalaches a ajudar outros lobisomens.
Gerçekten çok sıkılmıştım.
Bom, eu estava muito bêbado.
"Birkaç yıl önce onu Noel için almıştım, şu açık hava ısıtıcılarından biri."
Recebi-o no Natal, há uns anos, é daqueles aquecedores de esplanada.
Hayır, son yaptığımız çarşamba günüydü tezgâhta tabağı kırmıştık ve ben de gecenin yarısını ayağından cam parçaları çıkararak geçirdim.
- Foi na quarta-feira, partimos o balcão e passei metade da noite a tirar bocados de vidro dos teus pés.
Bütçe kısıntısından ötürü, ortaokul müzik öğretmenliği görevimden alınmıştım ve lisede vekil öğretmen olarak çalışıyordum.
Por causa de corte de orçamento, a minha posição de professor de música no básico foi eliminada, portanto tenho sido professor substituto do secundário.
- Köşeye sıkışmıştım resmen.
Eu estava mesmo em sarilhos.
Henry Var Olmayan Ülke'de Peter Pan'le kapana kısılmış, itiraf etmeliyim ki o tanıştığım en kötü insan.
O Henry está preso na Terra do Nunca com o Peter Pan. A pessoa mais perigosa que já encontrei.
Sık sık birilerini kurtarırım. Bayılmıştı.
Gosto de salvar pessoas.
Burada boğazımıza kadar sıkıştık çocuklar.
Estamos a arriscar o pescoço.
Uygulama Yazılımı'ndakiler de iyice bizi sıkıştırıyor zaten.
Este procurador está em cima de nós.
Harika yani çocuğu öldürmediğimiz sürece burada sıkıştık mı?
Então a não ser que matemos o miúdo, nós somos alvos?
Zaten ona bakıyorsunuz. Bu sıfırlar ve birler şifresini kırmaya çalıştığımız bunlar.
Estamos a tentar decodificar estes uns e zeros aqui.
Ve kiminle çalıştığını öğreneceğiz. Kızıl saçlı arkadaşımızla da bağlantısını kuracağız.
Quando transferir o dinheiro, vamos poder segui-lo, descobrir com quem é que ele trabalha, e ligá-lo ao nosso amigo ruivo.
Haftalardır yönetim kurulunu bir bağış gecesi düzenlemesi için sıkıştırıyordum ama hiçbir sonuç alamadım.
Eu pressionei o conselho para fazerem um evento assim. Não consegui.
Hepsini aldım ve yine hepsini kendim için harcadım bir Chanel elbisenin içine sıkıştırdım.
Tirei-os, meti-os dentro de mim e vesti-os com Chanel.
Açık rap şarkılarından karışık kaset yapmıştım, artık söyleyemeyeceğim.
Fiz um mix com Rap explícito e já não posso cantar.
Bunları araya sıkıştırdım.
Coloquei-as aqui sem querer.
Ben bu kızla satış toplantısında tanıştım. O inanılmazdı.
Conheci uma miúda na Conferência de Vendas.
Daha çok makyaj yapmaya, daha sık saçlarımı taramaya çalıştım ama her şeyin altında şu küçük çizgiler var ve gözlerimin altında torbalar.
Tentei usar mais maquilhagem, arranjar o cabelo, mas por baixo de tudo isto, ainda tenho estas linhas e círculos escuros sob os olhos.
"Depresyonu belgelemeye çalıştım ama hayatın alışılagelmiş anlık fotoğraflarıyla son buldu."
"Tentei documentar a Depressão, mas acabei com imagens do dia-a-dia."