Yakışıklım traduction Portugais
1,390 traduction parallèle
Ben yakışıklımı bekleyeceğim.
Vou esperar pelo meu docinho.
- Kızım. Yakışıklıymış.
- Miúda, ele é quente.
Ama Florence o kadar yakışıklı bir sonradan görmeyi beğendi sanırım.
Florence deve ter adorado um pobretão tão lindo quanto ele.
Dinle.. 4 canavar değil, 3 canavar ve bir yakışıklı tamam mı...
Primeiro, são três monstros e um tonto.
Bu yakışıklılığımı azaltıyor mu sizce, hanımefendi?
Acha que isso atrapalha minha aparência, senhorita?
Al bakalım, yakışıklı!
Toma lá, ó borrachăo!
Sizin evinize peşinatı ödedim. İpoteği ödedim. Tüm bağlantılarıma yakışıklıyı tanıttım.
Eu paguei a entrada da casa... paguei a hipoteca, apresentei o bonitão aos meus contactos... e ele não consegue financiar nem uma casa para cachorros!
Seninle bahse girelim genç erkekler olarak ortaya çıktığımızda ben senden daha yakışıklı olacağım.
Aposto que, quando estivermos vestidas como dois jovens... eu serei o mais belo.
Umarım yakışıklıdır?
É muito especial, nada comum.
Çok güçIüyüm ve çok yakışıklıyım.
Eu sou o mais forte e o mais bonito.
Çok yakışıklıyım.
Eu sou o mais bonito.
" Yakışıklı birini bulup ortalığın tozunu attırmam lazım.
"Eu tinha um homem bom e perdi-o."
Bir an için, sizin ve benim Bay Raj Malhotra gibi yakışıklı olmadığımızı kabul edelim.
Por um minuto, vamos aceitar que você e eu... não somos bonitos como o Sr. Raj Malhotra.
Yakışıklı mı?
Gato?
Koktuğu kadar yakışıklı mı?
- Olá, Justice.
- Yakışıklının kokusunu sen de aldın mı, Adalet?
Não tens nenhuma prova de que é ser bonito.
Yakışıklı hissettiriyor. Yani "Tanrım, kör bir kadınla kaçamak yaptım." demedin mi?
Tiveste indisposição de "Apenas fiz sexo por uma noite com uma cega"?
Senin gibi yeteneksiz bir yakışıklıdan mı?
De um rapaz bonito e sem talento como tu?
Liseden erkek arkadaşımdı ve futbol takımının kaptanıydı, çok yakışıklıydı.
Era meu namorado de liceu, capitão da equipa de football, muito giro.
Sence yakışıklı mı? Yakışıklı olduğunu düşünmem hiçbir şeyi değiştirmez.
- Achas que ele é giro?
Çok iyi adam. Yakışıklı, yatırım fonu yöneticisi, yeni boşanmış ve hatun arıyor.
É bem-parecido, divorciou-se recentemente e anda à procura de alguém.
Hmm bende bakım yapması için Alex'in kocasını çağırdım- - Çünkü o yönetici- - Ama asıl planım onu çağırıp ne kadar yakışıklı olduğumu göstermek.
Vou atrair o marido da Alex com um suposto problema de manutenção porque ele é responsável, mas o plano é provar-lhe que sou sensual.
Grayson seçmenleri burayı yabancılara bırakayım diye seçmedi beni. Bu yabancılar her ne kadar yakışıklı olsa da.
Não fui eleita Xerife para ceder a jurisdição a gente de fora, por muito bem-parecido que um deles seja.
Benim, yakışıklılığım ve cazibemden mi?
De quê? Da minha beleza e do meu charme?
Benim açımdan, gencim, yakışıklıyım, seksi işim var.
Como eu vejo as coisas, sou jovem, bem-parecido, tenho um trabalho sexy.
Bir sonrakini ben alacağım. Siz yakışıklılardan hangisi taşımama yardım etmek ister?
Eu pago a próxima rodada, se um de vocês, rapazes jeitosos, me ajudar a trazer.
Linda'yı müdür yardımcısı yaptım. Böylece bir ara verip haşin yakışıklı çiftçimle zaman geçirebileceğim.
Promovi a Linda a subgerente para poder fazer uma pausa e passar algum tempo com um fazendeiro atraente.
Evet, evime gelip kızıma Kosta Rika pasaportlu yakışıklılara kefil olmaması gerektiğini anlatır mısın?
Vem até minha casa e explica à minha filha... que não pagamos fianças a rapazes giros com passaportes de Costa Rica.
Ben aday listesinin başında yakışıklı, hitabeti güçlü siyahi bir lider olarak öne çıkarım. Sen de şehir reformunun yeni sesi olarak beyaz bir umut olursun.
Eu, o líder negro em ascensão, belo e simpático, e tu, a grande esperança branca, a voz nova da reforma cívica.
Arabacı yakışıklı mı olsun çirkin mi?
Bonito ou feio?
Gencim, yakışıklıyım, formdayım.
Sou jovem, bonito. Em forma.
- Spor salonunda yakışıklı bir adamla tanıştım.
- Conheci um tipo jeitoso no ginásio. - A sério?
Arkadaş olarak bile beni beğenen yakışıklı çocukları görünce Tac Mahal maketimin üstüne kazayla afiş boyası döktü. Ben de onun ayakkabılarına zamk sıktım.
Quando ela viu os tipos giros que gostam de mim, como amigos, entornou "acidentalmente" tinta por cima do meu modelo do Taj Mahal, por isso, pus cola nos sapatos dela.
- Yakışıklıymışım demek.
Eu sou, não é?
- Yakışıklı mı?
Ele é giro?
Linda seni Charlie Rose'da gördüğünden beri benim peşimde, o gün çok yakışıklıydın ve seni tanıdığımı bir şekilde öğrenmiş.
A Linda não me larga desde que te viu no Charlie Rose, onde apareceste muito sereno, e descobriu que eu te conhecia.
- Sen olmadığını anlamıştım, sen bu kadar yakışıklı değilsin.
Sabia que não era você. Não é tão bonito assim.
Biliyor musun, Engleheart, sen takımındaki en yakışıklı adamsın.
Sabes, Engleheart, tu és o homem mais bonito da tua equipa.
Belki de endişelendiğiniz o adamlardan daha yakışıklısınızdır bayım.
Talvez seja o senhor o sedutor para quem me está a precaver.
Mario, yakışıklı, işler nasıl? Seni burada gördüğüme şaşırdım.
Mário, qual é a situação, playboy?
Sence ben yakışıklı mıyım?
Achas-me atraente?
Yakışıklıydım.
Estava um borracho.
- Yakışıklı mı?
- Ele é bonito?
Kırklı yaşlarda, yakışıklı, düzgün vücutlu, 1.70 boyunda, 70 kiloyum ama bu, yediğim pizza sayısına göre değişiyor.
Na casa dos 40, simpático, musculado, 1,85 m, 75 quilos, consoante a pizza comida.
Kabul edelim. Yakışıklı erkeklerin hepsi eşcinsel. Sanırım haklısın.
Acho que o campo delas é limitado para escolher.
Ben daha yakışıklı erkeklerle çıktım
Já estive com homens mais bonitos
Baban meşgul bir adam biliyorsun, bu yakışıklı Amerikalı... aksanı ve savuruşuyla geliverince - Pek onayladığım bir tip değil.
Bem, sabes, o teu pai, bem, é um homem muito ocupado, e então aparece este americano bonito... com o seu sotaque e o seu balancear, nada do tipo que eu aprovaria.
Yani yakışıklı mı?
É bonito?
Elveda benim yakışıklı korsan avcım.
- Adeus meu doce caça-piratas.
Çıkacağım adam tahmin edilenin üstünde yakışıklı çıktı.
O meu par é substancialmente mais bonito do que tínhamos previsto. Sabes que mais?
Kuyruğundayım yakışıklı!
Estou mesmo atrás de ti, bonitão!