Yakışıyor traduction Portugais
1,101 traduction parallèle
Sana daha çok yakışıyor.
Fica-lhe bem.
Kıyafetine yakışıyor mu sence?
De certeza que fica bem com o teu vestido?
Gözlük sana daha çok yakışıyor.
Penso que os óculos lhe ficam melhor.
Sana yakışıyor.
Assenta-te bem.
Sana çok yakışıyor.
Bem, certamente assim você é.
Bunların hepsi ona çok yakışıyor.
Todos estes objetivos Ihe encaixam perfeitamente.
Bu yakışıyor mu?
E isto não?
O arabaya yakışıyor.
Ele ficava mesmo bem com o carro.
Ne yaparsın Roy. Hem yakışıyor. hem de piliçler bayılıyor.
Bem, Roy, cai-me que nem uma luva e as miúdas adoram-no.
Her zaman söylemişimdir ; kırmızı iç çamaşırı sana yakışıyor.
Eu sempre disse que tu ficavas bem com cuequinhas vermelhas, Jake.
- Bana yakışıyor.
- Condiz comigo.
Doğru, yakışıyor.
Tens razão.
John, gülmek sana çok yakışıyor dedi.
O John disse que tinhas um riso bonito.
Biz "yakışıyor" deriz.
Nós dizemos : "Tudo a andar".
Yakışıyor.
Tudo a andar.
Samimiyet sana yakışıyor Herbie.
A sinceridade fica-lhe bem, Herbie.
Bu yaptığımız bizim gibi yetişkin insanlara yakışıyor mu?
Que atitude é essa?
- Sana çok yakışıyor.
- Gosto, fica-lhe muito bem.
Kırmızı sana yakışıyor.
O vermelho fica-lhe bem.
Kırmızı sana çok yakışıyor, Tanya.
Ficas muito bem de vermelho, Tanya.
Bir tanem, sence bu elbiseler bana yakışıyor mu?
Aboborinha, achas que estas roupas combinam comigo?
Bu sana gerçekten ne kadar yakışıyor.
Quão verdadeiramente isto se aplica a ti.
Sen sonra değiştirirsin diye öylesine koymuştum, ama çok yakışıyor.
Eu estava à espera que voltasses. Mas serve bem.
Silah sana yakışıyor.
Fica bem com uma arma, Brian.
Neşeli konuşmak size çok yakışıyor. - İyi bir saatte doğduğunuzdan eminim.
A alegria assenta-vos bem, pois nascestes numa hora feliz.
Yakışacağını sanmam. - Yakışıyor.
- Não me ficaria bem.
Önemli olan tek tek iyi parçalar seçmektir. Uyum önemli değil. Yine de birbirine yakışıyor.
Se realmente tens boas peças de mobiliário, não interessa se combinam ou não.
- Mütevazilik sana yakışıyor David Shayne. Ama kabul etmeliyiz ; sen büyük bir yeteneksin.
- Essa modéstia só te fica bem mas tu tens imenso talento.
- Bu renk yakışıyor.
- Essa cor fica-lhe muito bem.
Seninki daha çok yakışıyor.
Fica-te melhor a ti.
Ama o siyah elbise sana çok yakışıyor.
Mas tu ficas linda com aquele vestido preto.
- Sana yakışıyor.
- Ficas bem com isso.
- O elbise sana daha çok yakışıyor. Hey, dikkat et!
Cher, esse vestido fica-te muito melhor do que a ela.
Cana yakın. Bana S-A-Y-G-I-L-I davranıyor.
Trata-me com R-E-S-P-E-I-T-O.
Can sıkıcı gösteriş budalasının teki. Programınızın düzeyine hiç yakışmıyor.
É um chato pedante, e o vosso programa sempre mostra perfis tão bons.
Ne kadar da çirkin, pis, berbat deyimler bunlar... bir hanımın ağzına hiç da yakışmıyor... dünyayı verseler Fransız soylularının... karşısında bunlar söyleyemem.
São palavras de som feio... grosseiro e impudico, que damas não devem pronunciar. Por nada, direi essas palavras diante dos senhores da França.
Fakat lanet neon ışıkları gözlerimi yakıyor, cehennem gibi yanıyor...
Mas colocaram uma luz em cima que me queima o olho. Dói muito, não pude olhar para o quadro.
Buradaki buz kalınlığı ; 2743 metre,... dünyanın her yanından, yüze yakın insan 30 proje üzerinde çalışıyor ve bilinmeyeni arıyorlar.
Aqui, no gelo com mais de 2.700 m de espessura, quase cem pessoas de todo mundo trabalham em trinta projectos, cada um olha para além daquilo que é conhecido.
Burası en sevdiğim bölüm, çünkü burada kız, yakışıklı prens ile karşılaşıyor.
É a minha parte preferida Porque é quando Ela conhece o Príncipe Encantado
Floresanlar - sıradan ampulden daha dayanıklı ve ancak % 25 oranında elektrik yakıyor.
Duram dez vezes mais que as lâmpadas comuns, gastando 1 / 4 da energia.
- Yakışıklı ve bilgili birisi... ve yürüdüğün topraklara tapıyor - Dr Poole.
O Dr. Poole.
Yakışıklı çocuklar etrafındayken odun gibi oluyor ve donup kalıyor musun, ve hatta o seni seviyorsa ya da sevmiyorsa bilmezsin?
Você fica congelada, dura como madeira quando está perto de um rapaz bonito você nem sabe se ele gosta ou não de você!
kendini yakışıklı sanıyor.
Querida, ele é maluco! Ele pensa que é bonito.
- Biri şunu çıkartsın! Oh! Oh, sırtımı yakıyor!
Essa cena está-me a queimar as costas!
Yaklaşık bir aydır Turkey Spring yakınında. Mogollon Rim'de bir ekiple çalışıyor.
Dirige uma equipa no cume de Mogollon, perto de Turkey Spring, há cerca de um mês.
Böyle davranmaları hiç yakışık almıyor.
Esse tipo de comportamento não é adequado.
- Sana yakışıyor.
- Sente-se bem.
Zeka, çalışma ve yakışıklılık sonunda işe yarıyor.
A inteligência, o trabalho árduo e o bem acabam sempre por vencer.
Senin nasıl yediğini de gördük. "Doppler Etkisi" terimi kafanda ışık yakıyor mu?
Já te vi a comer. "Efeito Doppler" diz-te alguma coisa?
Bir Klingonlu gibi konuşmaya çalışıyorsun fakat kelimeler ağzına yakışmıyor.
Tentas falar como um klingon, mas as palavras não combinam contigo.
Kanada, ülkemizi işgal etmeye hazırlanıyor, nüfusun % 90'Iık bir bölümü... şu anda Birleşik Devletler sınırına yakın yerlerde yaşıyor..
O Canadá, está pronto para nos invadir acumulou 90 % de sua população junto à fronteira com os EUA.