Yarım traduction Portugais
32,766 traduction parallèle
Son yarım saat içinde iki kere "Don't Rain on My Parade" çaldın.
Tocaste "Don't Rain on My Parade" duas vezes na útima meia-hora.
Sana diyorum yarım akıllı.
Estou a ver-te, atrasadinho.
Dişini yaptıracak diye mahkemeye yarım günü gidemedi.
Ele perdeu metade do dia de trabalho para arranjar o dente.
Greta, kız kardeşin bale dersi alıyordu ve sen de bu yüzden her gece yarım şişe Jim Beam deviriyordun.
Greta, como foi a tua irmã que teve aulas de ballet, por isso passaste a beber meia garrafa de uisque todas as noites.
Yolun yarım mil ötesinde bizi helikopterler alabilecekleri hippisiz bir bölge var.
Eles alugaram um helicóptero para nos apanhar num terreno sem "hippies" 800 metros para ali.
Yarım mil yürüyünce fikrini değiştireceksin. Ben burada bekleyeceğim.
Quando mudares de ideias ao fim de 800 metros, eu vou estar aqui à tua espera.
Hank yarım saate seni alacak.
O Hank vem buscar-te dentro de meia hora.
Yarım ton ağırlığında bir şeyin doğmasına yardım ettin mi hiç?
Alguma vez deste à luz alguma coisa que pese meia tonelada?
Neyse Yarım kazandık.
Enfim, é meia batalha vencida.
Evet, sen gerçek bir kahraman, Marty sensin. Yarım çocukları tasarruf.
É um herói, Marty.
Yarım altın halka sevgilim.
Meio anel de ouro, querida.
Yarım altın halka beyler!
Meio anel, senhores.
Ayrıca yatak odası duvarımın arkasında sakladığım yarım milyon hakkında hiç bir fikrimin olmadığını fark ettim.
Além do meio milhão que tenho escondido atrás da parede do quarto, não faço ideia.
Bu ve yarım milyon kadar daha.
Este e mais meio milhão.
New York eyaletine göre, son iki yılda sizin şirketiniz bu tür silahlardan yarım düzine satmış.
A sua empresa vendeu meia dúzia delas nos dois últimos anos.
Yüzbaşıyla yarım saat içinde buluşacağız. Ben gelirim.
Vou lá ter com o capitão daqui a 30 minutos.
Yeni Zelandalılar, Ukrayna, Sudan, yarım düzine daha heyetle iş yapıyorduk.
Neozelandeses, a Ucrânia, o Sudão.
Yarım saat içinde birisi beni oradan alsın. Anladınız mı?
Alguém que me vá lá buscar daqui a meia hora, entendido?
Yarım saattir dişini fırçalamanın nedeni bu mu? Hıı-hı.
É por isso que estás a escovar os dentes há meia hora?
Mateo Peña'nın gizli odasındaki makine yarım düzine kadar ülkeyle yapılan diplomatik iletişimi kolaylaştırıyor.
As máquinas do Mateo Peña facilitam comunicações diplomáticas entre meia dúzia de países.
Ne zaman ben yarım yamalak iş yaptım ki?
Desde quando é que eu ajo por impulsos?
Orada yarım kalmış bir işin var.
Tens negócios inacabados lá.
- Siz son yarım saattir ne yapıyorsunuz?
O que andaram a fazer na última meia hora?
Seni yarı yolda bıraktığım için özür dilerim.
Desculpa ter-te desapontado.
M.E. gece yarısı civarında öldürülmüş diyor. Boğazı kesilmiş.
O médico legista diz que ele foi morto perto da meia-noite, degolado.
Castle mı? Hıyar herifin tekidir, ama iyi insandır.
Ele é irritante, mas é boa gente.
Yarın kararımı söylerim dedim.
Disse-lhes que amanhã saberiam a minha decisão.
Tamirci yarına kadar gelemezmiş. Çıkıp birkaç elektrikli soba alayım da soğuktan ölüp gitmeyelim.
O técnico não pode vir antes de amanhã, portanto terei de ir comprar uns aquecedores de ambiente para não morrermos.
Moteldeki işime devam ederken yarı zamanlı bir iş yapacağım.
Portanto, vou arranjar um trabalho a part-time enquanto continuo no motel.
Birkaç yarı zamanlı işe baktım.
Estive a ver alguns trabalhos a part-time.
Yarın gidip eşyalarımı alacağım ama bu akşam bu evden ayrılmıyorum.
Vou voltar a mudar-me para cá. Amanhã passo em casa e trago as minhas coisas. Mas hoje não saio daqui.
Tesadüfe bak ki, ben de yarın Topeka'da olacağım.
Bem, eu... acontece que eu vou estar em Topeka amanhã.
Yarın buraya geldiğinizde bu alıştırmayı otelinizde yapma seçeneğiniz var ya da buradaki sizi özel olarak bilgilendirebileceğimiz tedavi odalarımızda da yapabilirsiniz.
Então, amanhã, quando chegarem terão a opção de fazer o exercício no vosso hotel ou aqui, numa das nossas salas de exames, onde eu poderei instruí-los.
Bizim yarın onlara söyleyeceğimiz spesifik şeyleri gözden geçirmemiz lazım.
Deveriamos rever os detalhes do que vamos dizer-lhes amanhã.
Ee, şu yarınki davanı kazanacak mısın?
Então, o julgamento de amanhã, vais ganhar?
Yarın Barton'la konuşup prosedürü yerine getirebilecek bir doktor adı alacağım.
Vou falar com o Barton amanhã, para lhe pedir um nome de um médico que faça o procedimento.
Yarın yapalım.
Casemo-nos amanhã.
Bunu yarın konuşalım.
Vamos falar de amanhã.
Tam arkandayım. Nefesimi ensende hissedebilirsin ve yarıştaki sürpriz at olacağımdan emin olabilirsin!
Estou mesmo atrás de ti, a pisar-te os calcanhares e sou o raio de um cavalo negro.
Yarın için hakimi ayarladım.
Já temos um juiz de paz.
Yarın sabah uğrayacağım. Uygun bir protokol oluştururuz. Harika.
Venho cá amanhã de manhã para estabelecermos uma série de protocolos.
Sanırım ikimiz de malum kişinin yarın sabah bize ne gibi bir sürpriz yapacağını göreceğiz.
E logo veremos que surpresas uma certa pessoa terá para nós as duas amanhã de manhã.
Adamlarımızın yarısını kaybettik efendim.
Perdemos metade dos homens.
Ben de düşünmemen gerektiğini iyi ve kötü günlerin olacağını ama her günü zamanı gelince yaşayacağımızı yarını düşünmemeni söylemiştim.
Eu disse-te para não pensares nisso, porque haveria dias bons e maus, mas... viveríamos cada um deles como eles viessem. Sem pensar no amanhã.
Dinle, yarın sana Açık'ta bir yer ayırttım.
Reservei-te uns passes para o Open, amanhã.
Bir teklif sadece. Yarışa var mısınız? Hadi.
Quero agradecer-lhe por não ter falado da outra noite.
Şu an ihtiyacın olan şey tam da bu. - Çünkü yarın çok geç olacak. - Ne yaptığımın farkındayım.
Não, agora é quando precisas disto, porque amanhã será tarde demais.
Lanet olası eve gideceğim ve arkama bakmayacağım. - Peki yarın?
Vou para casa e nunca mais olho para trás.
Sonra yolun bir yarısında arabaya ihtiyaçları var mı diye düşünmeyi bırakıp'arabaya ihtiyacım var'diye düşünmeye başlıyorsun.
Depois, algures no caminho, deixas de pensar se precisam de um carro e pensas que precisas de um carro.
Elimizdeki parayı bütün hesaplarımıza taşımamız gerek yarın.
Temos de mover o dinheiro que temos em todas as contas até amanhã.
O kahrolası motor pistinde yarışmak istemedim. Ama Harley Davidson için yaptım.
Eu não queria correr no raio daquele autódromo, mas corri pela Harley-Davidson.