Yazılım traduction Portugais
2,646 traduction parallèle
Surat tanımlama yazılımı.
Software de reconhecimento facial,
Burada onun vergileri için kullandığı bir yazılım da var.
Há também o programa para calcular os impostos.
Yüz tanıma yazılımıyla bir bakabilir misin?
Pode obter um reconhecimento?
- Yüz tanıma yazılımı diyordum.
- Reconhecimento facial?
Cutler'in bilgisayarından casus yazılım bulmuş.
Havia spyware no computador do Cutler.
- Hayır. Çıkmaz sokak, yazılımın izi sürülemiyor.
Não, é um beco sem saída, o spyware não era localizável.
İlki özel kalpazanlık yazılımı.
Primeiro, do software de falsificação exclusivo.
Tamam, yazılımın arazideki farkları bulabilir mi?
Está bem, agora o teu software pode procurar alguma alteração no terreno?
Eski yazılım geliştirmemiz hakkında sorular soruyordu.
Interrogou-me sobre desenvolvimentos de software antigos.
- Siber kötü amaçlı yazılım mı?
Guerra Cibernética. Sim.
Kötü amaçlı yazılımın aynı derecede de kendini koruduğunu söyleyebilirim.
Só posso presumir que o malware que o protege é igualmente sofisticado.
Kayıp bir yazılım mühendisi gibi biri.
Alguém como uma engenheira de software desaparecida.
Pierce'ın ortaklığını yazılım mühendisi Emily Morton ve şaşırtıcı şekilde eski rakibi Ben Kamin yapacak.
O Pierce está a associar-se com a engenheira de software Emily Morton e surpreendentemente com o seu ex-rival, Ben Kamin.
Ayrıca Emily'nin yazılımı tamamen uyduğumuzu söyledi.
Além disso, o software da Emily disse que somos compatíveis.
Uygun casus yazılım yeter. Bunu kullanabiliriz.
Só precisaria do software certo.
Saxon, bilgisayarına casus yazılım yüklemişti.
O Saxon instalou spyware no computador dela.
Ama işin aslı yazılım iki türlü çalışıyor.
Posso tirar partido disso.
Yazılım tekrar tekrar test edildi. Bir sorun çıkacağını sanmıyoruz.
O programa foi muito testado, não esperamos nenhum problema.
Birkaç saat önce Cytron yazılım şirketinde patlayan bomba...
Algumas horas atrás uma bomba explodiu...
Jesse, Hollis'e oylama hilesi yazılımı sattı.
O Jesse vendeu um programa para fraudar votos.
Yani Amanda'nın da aynı şeyi yapması gerek. Yazılım, bizim dahi farkında olmadığımız girdileri yakalıyor.
O software detecta padrões que nós mesmos não temos consciência.
Sonra Beth yüz tarama yazılımı kullnarak Kuzey Amerika'daki sürücü belgelerine ulaştı.
A Beth usou o programa de reconhecimento facial para procurar cartas de condução de motoristas, na América do Norte.
ÇTUM'a yapılan saldırıdan sonra bölümüm sistemi geçici olarak yavaşlatan yeni bir internet güvenlik yazılımı yükledi.
Desde o ataque ao MTAC, o meu departamento tem implementando novos recursos de segurança da Internet que momentaneamente desaceleraram o sistema.
Adamın yüzünü, yüz tanıma yazılımında arattım.
Já fiz o reconhecimento facial.
Birkhoff, adamın yazılımını hackleyelim.
Birkhoff, vamos hackear o software desse homem.
Yaşlandırma yazılımını kullanacağım.
Um software de progressão da idade.
Bildiğiniz gibi, başkan yardımcısı yakınlarda Finlandiya ile tarihi bir yazılım anlaşması imzaladı.
Como sabem, a Vice assinou um acordo de software histórico, com a Finlândia...
Yazılım...
- O software...
Finlandiya'nın yazılımda ne kadar öncü olduğunu göstermek için size sağladığımız başarılı bir Fin ihracatı.
- Exportação finlandesa de sucesso. - Claro. Oferecemos-lho para refletir a posição da Finlândia como pioneira de software inovador.
Yüz tanıma yazılımı bize videodaki adamın ismini verdi.
O reconhecimento facial identificou o homem do vídeo.
Şimdiye dek ses tanıma yazılımı çalıştırmışsındır yani kim olduğumu, namımı ve seni bulduğumda ne yapacağımı öğrenmişsindir.
Imagino que tenham um programa de reconhecimento de voz, sabem quem sou, a minha reputação. Sabem o que farei quando vos encontrar.
Yazılım güncellemesi gerektiğini söylemem, bir eleştiri değildi.
CONSELHEIRO MATRIMONIAL Quando disse que precisavas de uma actualização de software, não foi uma crítica.
Her biriniz benim Erişenler Karşı yazılım virüsümü barındıran bu yumurtalardan alacaksınız.
Todos receberão diversos ovos da Trincheira... que contêm o software anti-Trincheira.
Nolan'ın yazılımı söylediği kadar iyi çalışıyorsa, öyle.
Assumindo que o código funciona como o Nolan diz.
Kasetin üstünde adım yazılı.
Esta cassete é para mim.
Zevk aldığım tüm maceralar yazılı olanlardı.
Só gosto de aventuras de natureza literária.
Garrett Howard'ın yazılı kariyer hikayesi üzerinden gidiyordum ve tanıdık bir isimle karşılaştım : Denny Jones.
Estava a fazer uma pesquisa na carreira de Garrett Howard e deparei-me com um nome familiar, Denny Jones.
Karımın plakası neden elinde yazılıydı?
Desculpe! Porque tem a matricula do carro da minha mulher escrito na mão?
Elinde neden karımın plakası yazılıydı?
Porque tem a matricula do carro da minha mulher escrito na mão?
Kitapta nasıl bulacağımız yazıyorsa hemen bizimle paylaş.
Se esse livro nos disser para onde ir, tens de partilhar isso connosco.
Her iki davanın da yazılı çıktıları tablet bilgisayara yüklenmiş halleri uçakta var. Doğu sahiline yapacağımız kısa bir uçuş.
Há cópias impressas e impressões digitais de ambos casos no avião, porque é um voo curto até à costa leste.
Lan insanın göğsüne göt yazılır mı? Sen geri zekâlı mısın?
Quem escreveria "asno" no peito?
Kayıtlarının yazılı olduğu koda baktım.
Vi um código no relatório.
Yazım yayınladı, genç sayılırım.
Escrevi uma coluna... Sou jovem, mais ou menos.
Notun yazılı olduğu kâğıtla ilgili canımı sıkan bir şeyler vardı.
Sabem, algo me fez confusão acerca do papel em que o bilhete estava.
- Ne biliyorsun? - Çünkü bir keresinde Marriott'tan aynı sayfaya yazılı bir not almıştım.
- Porque eu uma vez recebi um bilhete do Marriott escrito no mesmo tipo de papel.
Ne yazık ki bizim ayrılışımızın nedenini oluşturan vaziyetler o kadar asil değildi.
Infelizmente, as circunstâncias que rodeiam a nossa separação não foram tão nobres.
Önce onu boğmayı planladım poposunda "Nefis" yazılı eşofmanıyla.
Primeiro, planeei estrangulá-la com as calças de fato de treino da Juicy.
Buna yazılı olarak ihtiyacım olacak, Bay Stark.
Eu vou precisar disso em escrito, Sr. Stark.
Harflerin yazılışına yardım etti ve bana sümüğün yemek olmadığını öğretti.
Ajudou-me com as minhas cartas e disse-me que os macacos do nariz não são comida.
"... belki başıma iyi şeyler gelir diye umduğunuz için teşekkür ederim. " yazılı karttan almalıyım.
"por secretamente terminarem o meu relacionamento e esperarem que tenha a sorte de dar de caras com algo de bom".