Yetenek traduction Portugais
2,715 traduction parallèle
Ve unutmayın, bugün yetenek şovu var.
E lembrem-se, esta noite temos o programa de talentos.
- Yetenek şovuna neden gelmedin?
- Porque não estás no programa? - Porque não estás tu?
Yetenek?
- Oportunidade?
Henüz tam öğrenemediğim bir yetenek.
É uma aptidão que ainda não domino.
Bu olağanüstü adam 48 yıl ülkesine hizmet verdi FBI müdürü olarak büyük kararlılık yetenek ve azimle sekiz Başkan'a hizmet etti.
Este homem notável serviu o seu país durante 48 anos, passando por oito presidentes, como director do FBI, demonstrando devoção, destreza e dedicação inigualáveis.
- Tanrı vergisi bir yetenek.
- É um dom.
Yetenek ve kalite hayatınız boyunca sizinle olacak
Que eu pensava que só tinham coração. A qualidade. Com que enfrentam a vida não será determinada...
Birini öldürmek için herkesin yetenek limiti farklıdır.
Todos têm um limite diferente para a capacidade de matar.
Yani kareograf da olabilirdim ama bunun için yetenek lazım.
Podia ter sido um coreógrafo, mas é preciso talento para isso.
Adli Ayak Uzmanlığının ayrı bir uzmanlık olarak tanınmaması gerektiğini düşünüyor olsam da makalemde olağanüstü yetenek ve tecrübenizi anlatmayı ihmal etmişim.
Embora não acredite que a podologia forense deva ser reconhecida, como uma especialidade à parte, fui descuidada no meu artigo, ao não perceber a sua notável habilidade e competência.
Bence canlı yetenek ateşini nazikçe körükleyip onu edebi bir ateşe çevirdim.
Na minha versão... gentilmente nutri as brasas de talento, soprando-as até passarem a ser um incêndio literário.
Bazen aşk ile yetenek arasında seçim yapman gerekir.
Às vezes, temos de escolher entre o amor e o talento.
Gelecek hafta yetenek yarışmasında tekrar izleyebilirsin.
Pode me ver fazer de novo semana que vem num show de talentos.
Gerçek bir yetenek, pek çok atları var.
- Obrigado. Tem muito talento para criar cavalos.
Yetenek katili, o ben değilim.
Ei, parvo, esse não sou eu.
Yetenek geliştirmek için kurs.
Cursos de qualificação são uma vantagem na profissão.
İşinde büyük bir yetenek olduğuna şüphe yok zaten.
Não há dúvidas de que és talentoso no que fazes.
Neredeyse onlar için üzüleceğim. Bu bir yetenek.
- quase me sinto mal por eles.
Ebeveyn olmak bir yetenek. Nasıl olduğunu öğrenirsin.
Ser pai é uma arte, está bem?
Fakat bu telekinetik bir yetenek geliştirmiş.
Este desenvolve uma capacidade telecinética.
Bu kasabayı terk ettiğimde işte o tür bir yetenek işime yarar.
Esse é o tipo de talento que posso usar quando deixar esta cidade.
Yetenek yarışması.
É um concurso de talentos.
Yetenek yarışmasında rekabet yaşanacak anlaşılan.
Vamos ter concorrência a sério no Queres Ser uma Estrela.
Yetenek yarışmasının sponsoru demomuzu dinlemiş ve yayınlamış.
A rádio patrocinadora do concurso ouviu a nossa maqueta e pô-la no ar.
- Kardeşinden bu yana elimizdeki en iyi doğal yetenek.
- O melhor talento que já tivemos. Além do teu irmão.
Eğer grubumuz, Löded Diper'a katılırsa, yetenek yarışmasını kazanabiliriz.
Ele está entre bandas e se o convencer a vir para os Löded Diper, o concurso de talentos está no papo.
Parti değil, yetenek yarışması için bir provaydı sadece.
Não foi uma festa. Era um ensaio da banda para o concurso. Foi só isso.
Ilginç ama grubun yetenek gösterisine hazırlanmasını izlemek hoşuma gitmişti.
É impressionante, mas até estou a gostar de ver os Löder Diper ensaiar para o concurso de talentos.
Ve bunu garantilemek için... Yetenek gösterisine çıkmana izin vermiyoruz.
E para garantir que não, não te deixamos actuar no concurso de talentos.
Yetenek gösterisinin günü geldiğinde annem ve babam bizi de götürdüler..
Lá chegou o dia do concurso de talentos e os pais obrigaram-nos a ir.
Bir yetenek avcısı seni beğendi diye şımarma.
Não sejas petulante só porque alguém te viu.
Bunu yapabilmek için de, Claypool'un yanına geri dönmenizi öneriyorum böylece o da bir şeyden şüphelenmez, tüm her şeyi düşünsek bile oraya gidip, istediğimiz şeyi alabilmek çok feci yetenek gerektirecek.
E para o fazer, precisamos que volte para o Claypool para ele não suspeitar. Ainda assim, tendo em conta tudo isto, vão ser precisas muitas manobras para conseguirmos aquilo que queremos.
Tarihte bir ilk olur. Baban baş komiserdi diye sende de ondaki yetenek olacak değil.
Só porque o teu pai é capitão, não significa que também sejas bom.
Kızımızda yetenek varmış.
Ela tem um dom.
Garip bir yetenek...
É um talento estranho.
Tabiri caizse mütevazi bir yetenek edindim.
Um pequeno talento que se desenvolve dentro de nós.
Yetkili subayı ona "değeri anlaşılamamış yetenek" diyormuş.
Os comandantes chamavam-no de "proeficiente, mas comum".
Keskin zeka doğal yetenek ve biraz da şansla, benimle konuştular.
Uma mente perspicaz, talento natural, um pouco de sorte e, claro, falaram comigo.
Sahip olacağın tek yetenek, erkeklere kendini becertmek olacak.
- Dois... O único talento que tens é arranjar homens para te fornicar
Kızda yetenek gani. Kendinden başka yardımcısı olmayan biri büyük bir caz grubunda böyle bir yer bulsun.
A miúda sempre teve talento para arranjar um lugar destes numa grande banda de jazz sem precisar da ajuda de ninguém.
- Hem de nasıl! Yetenek arıyorsan bu çocuklarda kesinlikle var.
Se é uma batida que eles querem, a miúda tem-na.
Hepinizin bilmesini İsterim ki, Matthew Miller'da keşfedilmiş harika bir yetenek.
Quero que saibam todos da grande descoberta que foi o Matthew Miller.
"Yetenek Sizsiniz" e gidecek, sonra da ünlü olacağım.
Vou participar no X-Factor e depois serei famosa.
Selam, adım Beth ve bu da benim "Yetenek Sizsiniz" için ses kaydım.
Olá, chamo-me Beth. - Esta é a minha audição para o X-Factor.
Bu kadar iyi kıvıracağını beklemiyordum yalnızca. Sen de yetenek var.
Não sabia que ia fazê-lo tão bem.
Doğal yetenek sizi belirli bir seviyeye çeker Ancak yarışırken mücadele sıkılaşır ve ben Yetesiz kondisyon yada başka bir sebepten kaybedersem kendimi yiyip bitiririm
Habilidade natural e tu até a um certo nível, mas se estiver numa corrida e que venha a ser renhida, e eu perca a corrida devido a problemas físicos ou alguma coisa, sabes, ficaria devastado comigo mesmo
Bildiğin gibi, yetenek gösterisine az kaldı.
Como sabes, o espectáculo de talentos da escola está à porta.
İki farklı yetiştirme tarzı ve hangimizin haklı olduğunu gösterecek bir yetenek şovu.
Duas filosofias educacionais diferentes, e um espectáculo de talentos para provar qual de nós está certo...
Selam tatlım, yetenek şovuna az kalmış.
Querida, ouvi dizer que o espectáculo de talentos está aí à porta.
Selam. Bunu yetenek şovundan sonra yapacağız.
Vamos ter que fazer isto depois do programa de talentos.
Diyorum ya sende yetenek var.
- Tens talento.