Öldüğün traduction Portugais
288 traduction parallèle
Derler ki öldüğün gün ismin bir buluta yazılırmış. - Kim demiş?
Quando morremos, o nosso nome é escrito numa nuvem.
Ama önemli olan ne zaman değil de... nasıl öldüğün değil midir?
Mas é mais importante como se morre e não quando... sabendo que isso vai acontecer sem o remédio?
Albuquerque'de öldüğün söyleniyordu.
Mas a pessoas dizem que te mataram em Albuquerque.
Öldüğün güne kadar bu adam mı olacaksın?
Será assim até a morte?
Belki öldüğün zaman bunun üstesinden gelebilirsin.
Suponho que quando se morre, supera-se.
"Öldüğün yerde ölür" "ve oraya gömülürüm."
"Lá onde você morra, também morrerei eu." "Ali serei enterrada."
O da der ki. * "Öldüğün gün, Yahudiler için bayram olacak."
ALGURES NA POLÓNIA Inverno de 1944 E ela responde ; "Qualquer dia em que morra será feriado judaico".
Doğu'da öldüğün zaman, cesedini fazla bekletmezler.
Quando se morre no Oriente não nos deixam sem enterro muito tempo.
Benim tesellim olmadan öldüğün için üzgünüm.
Desculpa por teres morrido sem o meu conforto.
Sen öldüğün zaman da aynı şeyi hissetmemi ister miydin?
E quando morreres, queres que sinta o mesmo por ti?
Hatta öldüğün zaman, seni onun içinde gömerler.
E, quando morreres, servirão de caixão.
Öldüğün zaman, geberdiğin zaman!
Cresce! Quando estás morta, estás MESMO morta!
Öldüğün zaman cennete gideceksin.
Quando morrer vai para o céu.
Öldüğün zaman kim olduğun fark etmez.
Não interessa quem sejas, quando estiveres morto.
Otobana girdim ve aniden senin öldüğün fikrine kapıldım.
E estava a chegar à auto-estrada, e subitamente tive a sensação que estavas morto.
Ölüm hepimizi bulacak Oruku saki fakat seni daha kötü şeyler bekliyor onursuz bir şekilde öldüğün zaman.
A morte vem para todos, Oruku aki... mas algo pior vem para ti. Porque quando morreres, vai ser... Sem honra.
Bir kere öldüğünde, öldüğün gibi değil mi?
Quando morres, estás morto, certo?
Kayıp olarak bildirildin, öldüğün varsayıldı.
Foste dado como desaparecido, presumivelmente morto.
* Öldüğün güne dek. *
Até ao dia em que acordas morto
Öyle biri yok. Haber, senin mürettebatınla birlikte öldüğün şeklinde olacak.
Ninguém saberá que estava aqui conosco e que seguirá aqui muitíssimo tempo.
Kaybettiğin ye, öldüğün.
Onde se perdes... Morres.
Öldüğün zaman... nasıl yaşadığını bilmen gerekir.
Quando se morre... deve-se saber como se viveu.
Ama bana senin öldüğün söylendi.
Mas disseram-me que tinha morrido.
Öldüğün zaman onlar benim olacak, tamam mı?
Quando morreres são minhas, certo?
Yaşlanîp öldüğün zaman, bana bakan koruyucu meleği kovup... onun görevini sen devral bari.
Pai, quando for velho e morrer, despeça quem toma conta de mim e ocupe o lugar dele.
Öldüğün zaman özel bir ilgi göreceğine eminim.
Quando morreres, vais receber uma atenção especial.
Kendinle bir gün yaşayabileceksin Mulder,... öldüğün gün.
Vai conseguir viver com a sua consciência, Mulder, no dia em que morrer.
" Ve öldüğün zaman tamamen unutulacaksın.
" E depois morrerá e será totalmente esquecida.
Öldüğün günden beridir yolumu kaybetmiş durumdaydım.
Desde que foste, perdi o meu caminho.
Çamaşır makinesi, araba, CD çalar, elektrikli konserve açacağı sağlıklı yaşam, düşük kolesterol, diş sigortası ev kredisi, ilk ev, günlük kıyafet, valiz, oturma grubu tak-yap ürünleri, oyunlar, abur cubur, çocuklar, parkta yürüyüş, 9-5 mesai iyi golf oynamak, araba yıkamak, süveter seçmek, aileyle Noel emekli maaşı, vergi muafiyeti, oluk temizliği geçinip gitmek, geleceği düşünmek, ve öldüğün gün.
os concursos, a comida junk, os filhos, os passeios pelo parque, o 9 às 5, o golfe, lavar o carro, ter várias camisolas, passar o Natal em família, fazer descontos nos impostos, limpar valetas, aguentar-me, seguir em frente, esperar pela morte.
Öldüğün zaman kötü ruhların arasına konuldun, değil mi?
Puseram-te do lado deles quando morreste, certo?
Öldüğün zaman mı?
Morrer?
Fiori 16'dan getirdiğimiz donmuş kanı kullandık. Öldüğün yer.
Usámos amostras de sangue congeladas de Fiori 16, onde morreste.
Öldüğün zaman..... yokolursun...
Quando morremos, desaparecemos.
Kalsa da, kalmasa da sen öldüğün sürece benim için fark etmez.
Talvez sim ou talvez não. A mim tanto se me dá desde que esteja morto.
Evimize uğrayıp öldüğün için sağol?
- Tal como? Obrigado por teres passado por cá e morrido?
Gerçeği söylemek gerekirse, bu senin öldüğün görev.
Na realidade, é desta que tu morres.
Öldüğün zaman, bunu kızıma verebilir miyim?
Quando morreres, posso dar isso ã minha filha?
"Öldüğün gün, Yahudiler için bayram olacak."
"Morra em que dia morrer será sempre feriado judaico."
Sanırım öldüğün hakkındaki tüm hikayeler doğruydu.
Acho que todas essas histórias de estares morto eram verdade.
Öldüğün filan yok.
Não estás a morrer.
Ve burası da öldüğün yer.
E é aqui que morres.
İçinde öldüğün vücut bu olacak ama.
Vai ser nele que vais morrer.
Yani, ölüm iğnesinden sonra, öldüğün zaman...
Você sabe, após a injeção, quando morreu?
New York'ta işler böyle yürür. Öldüğün zaman daha popüler olursun.
Em Nova Iorque, está-se mais na moda ao morrer.
"Bu çok zekice bir hamle olacak öldüğün zaman."
"lsso é que era bom... "... estando morto! "
Öldüğün zaman ne farkeder ki?
Que merda de diferença faz quando se é morta seja como fôr?
Çünkü öldüğün gün her şeyi söyleyebilirsin.
Uma coisa que nunca disseste. Porque no dia da tua morte tens total liberdade de palavra.
Ama öldüğün zaman, kendine olan bağlantını kaybedersin.
Mas se você morrer, Vai perder a ligação consigo mesmo?
Bana Hong Kong'da suikastta öldügün söylenmişti.
Disseram-me que tinha sido assassinado em Hong Kong.
Öldüğün zaman, bu demektir ki, beyin ölür.
Quando se morre, significa morte cerebral.