Kanıyor traduction Russe
3,134 traduction parallèle
Kanıyor mu?
Я истекаю кровью?
Taşlar kanıyor.
Камни кровоточат.
- Elin kanıyor.
- У вас вся рука в крови.
- Çok hızlı kanıyor.
- What? - ABD.
Çok hızlı kanıyor.
ABDs. ABDs.
Neden kanıyor?
Почему кровотечение?
Yaran kanıyor.
У вас снова кровотечение.
Elim kanıyor anasını satayım.
У меня, бля, кровь идёт.
Elleri hâlâ kanıyor.
У него до сих пор кровь течет.
O zaman niçin hala kanıyor?
Так почему до сих пор идёт кровь?
Sadece kanıyor.
Это просто кровь.
Tıkanıyor da.
Она засорилась и...
Kanıyor mu?
Дай посмотреть. Кровь идёт?
Yine burnun kanıyor.
У тебя опять идет кровь из носа.
Neden sürekli kanıyor bilmiyorum.
Не знаю, из-за чего это.
Göğsüne bir mermi yemiş, bacağı kanıyor.
Ранен в грудь.
FBSA, doğru ve yanlış arasındaki farkı kavrayamıyor sadakati kanıtlayamıyor değil mi?
Пинн никогда не мог различать хорошее и плохое. Проявлять преданность, верно?
Kanıtlayabilirsem, anlıyor musun?
- Точно. Если бы только были доказательства, да?
Burnum mu kanıyor?
- Это что, моя кровь?
Size bunu kanıtlayabilirim. Birileri size şaka yapıyor.
Я могу доказать, что кто-то тут обманывает.
Bazen yerleri o kadar sert tırnaklıyor ki, parmakları kan içinde kalıyor.
Порой он так сильно раздирает пальцами пол, что они начинают кровоточить.
Şu haberlere çıkan Maguire'ı tanıyor musun?
Вы знаете Магуайр парень, один в новостях?
Her yerinden kan akıyor.
Сильное кровотечение.
Bu, organize olduklarını kanıtlıyor.
Это доказательство существования их организации.
Vücudunun her yanından kan pıhtısı fışkırıyor.
Тромбы распространяются по всему телу.
bu dönem dersimde bir öğrenci var. kendisi Tanrının varlığını kanıtlamaya çalışıyor.
В этом семестре на моем потоке оказался один студент, он... в общем, он принял мой вызов и решил доказать существование Бога.
Tanrının ölmediğini kanıtlamaya çalışıyor. biliyorum ben şu anda burda azınlığım size karşı, Gerçekte ben bir Tanrıya inanıyorum.
Ладно, слушайте, я знаю, что я здесь в меньшинстве, но я в самом деле верю, что Бог есть.
Muhtemelen biliyorsunuzdur Barthes şöyle demiştir : "Geçmişte, tanrısal kahramanlar ve epik hikâyelerle ortaya çıkan kültürel çalışmalar şimdilerde çamaşır deterjanı reklamları ve çizgi roman karakterleriyle yapılıyor."
Ведь, как вам известно, Барт сказал, что культурная работа, которую выполняли боги и эпосы, сегодня выполняется рекламой стиральных порошков и героями комиксов.
Al mesela her "Starbucks caz albümü" demek istediklerimi kanıtlıyor.
Я вот что скажу. С каждым альбомом "Старбакс Джаз" я всё больше в этом убеждаюсь.
- Kulaklarımdan kan akıyor.
Мои ушки кровоточат.
Bir parça kanıttan bir varsayım ortaya atıyor hikâyeyi de ona göre yönlendirip peşin hüküm veriyorsun.
Ты подкрепляешь предположения кусочками фактов, начинаешь гнуть размышления чтоб поддержать свое предвзятое мнение.
Medya ve ölenlerin aileleri ona kan kustu, senden daha fazla ölüm tehdidi alıyor.
Пресса и семьи устроили ему сущий ад, он получает угроз больше тебя.
Dünyamız da aynı şekilde çalışıyor, küresel ısınma, çıkan ateş oluyor insanlık da virüs.
Планета Земля функционирует так же. Глобальное потепление - это жар. Человечество - это вирус.
Domuzlarının kanını yavaşça akıtıyor.
Он пускает свиньям кровь.
Hiçbir şey kanıtlamıyor bu.
Это ничего не значит.
Polisin hiçbir kanıt bulamamış olması tedirginlik dozunu artırıyor.
Жители района начинают переживать всё сильнее, а полиция лишь разводит руками.
- Kan her yere fışkırıyor.
- Брызги крови повсюду.
George yaşıyor ama aşırı kan kaybı beyin hasarına yol açtı.
Джордж выжил, но потеря крови вызвала серьезное повреждение мозга.
Tanner'ın İHA'sının ele geçirildiğini kanıtlamıyor bu.
Это не доказывает, что беспилотник Таннер был взломан.
Darius'un da ayakkabısını senin gibi bağlamış olabileceğini kanıtlamaya çalışıyor.
Она пытается доказать, что Дариус завязывает шнурки так же, так и ты.
Kanıtlıyor.
It does.
Yeni projem aksini kanıtlıyor.
Мой новый проект опровергает её.
Aksini mi kanıtlıyor?
Опровергает?
Çok kötü kan akıyor.
Я истекаю кровью.
Bu kan, pıhtılaşmayı tamamen engelleyen emsalsiz bir özellik barındırıyor.
У этой крови уникальное свойство, что полностью предотвращает свертываемость.
"9. Yüzyılda Meksika'da yapılan kan akıtma ayinlerini andırıyor."
" Победитель и участник университетских соревнований по бегу, вероятный претен
Emniyet müdürünü, çoğu hakimi tanıyor. Suç anında başka yerde olduğunuz kanıtlarını da güçlendirecek.
Он знает начальника полиции, большинство судей и он поможет нам усилить алиби.
Yaptıkların seni çok heyecanlandırıyor, Spencer, ama hiç kanıtın yok.
Это очень захватывающе, Спенсер, но у тебя нет доказательств.
Çünkü şu anda Gazze'yi yöneten Hamas İsrail devletinin varlığı kabul etmeyi reddetmekle kalmıyor bunu kanıtlamak için ülkeye roket fırlatmaya devam ediyor.
Потому что ХАМАС, которая управляет сейчас Газой, не только не признаёт, что израильское государство существует, но и пускает ракеты в эту страну, чтобы доказать это.
- Kan akışını artırıyor.
Повышает объём крови.
Ve de bu onu kanıtlıyor.
Вот что... подтверждает это.