A bargain tradutor Turco
1,341 parallel translation
A present for Dad, it's a bargain.
Baba için bir hediye, kelepir olmalı.
It was quite a bargain.
Çok kelepir bir satıştı.
- I know we had a bargain.
- Biliyorum, pazarlık yaptık.
What's this about a bargain?
Bu pazarlık işi de ne?
People shouldn't marry because of a bargain.
İnsanlar pazarlık sonucu evlenmemeli.
A bargain in every buck!
Her bir dolarda kelepirlik!
A bargain.
Kelepir.
- We struck a bargain.
- Bir anlaşma yaptık.
It's a bargain then, is it?
Anlaştık öyleyse, değil mi?
- A plea bargain kept him from frying.
Anlaşma yaparak idamdan kurtuldu. - Baksana!
He'd picked up this lame duck at a drug enforcement auction in Mexico, at a bargain basement price, of course.
Bu sakat güvercini Meksika'da haczedilen bir uyuşturucu şebekesinden aldık sıkı pazarlık ederek tabii ki.
I'm not such a bargain myself, if you haven't noticed.
Hiç fark edebildin mi bilmiyorum, ama kolayca uzlaşılabilir değilim.
I dropped in on Mr Thicktwistle's Garden Emporium and, I think you'll agree, got quite a bargain on this special Christmas twig.
Bay Thicktwistle'ın bahçe işleri dükkanına uğradım ve galiba, sen de katılacaksın, bu özel Noel dalı için sıkı bir pazarlık yaptım.
You're making a bargain, Audry. You gotta stick to it.
Teklif ettin, Audry Uyman gerek.
Of course, I always was a girl with an eye for a bargain.
Pazarlık konusunda çok iyiyimdir.
A bargain.
Anlaşalım.
If they have problems, you must get a bargain.
Problemleri varsa pazarlık yaparsın.
You're the only millionaire I've heard of who goes looking for a bargain-basement streetwalker.
Şimdiye dek duyduğum tek pazarlıklı fahişe arayan milyonersin.
DaiMon Tog, can't we strike a bargain?
Kaptan Tog, bir anlaşma yapamaz mıyız?
A bargain has been struck.
Pazarlık sonuçlandı.
It's a tradition for friends to seal a bargain with a kiss.
Arkadaşlıkların başlangıcında öpüşmek gelenektir.
I thought I could, you know, maybe swing a bargain.
Belki anlarsın ya, pazarlık yapardık diye düşündüm.
Everything a bargain!
Herşey kelepir!
She's getting a bargain too.
Kelepir fiyatına alacak.
And why do you think they would strike such a bargain?
Onların böyle bir anlaşmayı neden kabul edeceğini düşündünüz?
Everything a bargain!
Hepsi kelepir.
We have a bargain.
- Bir anlaşmamız var.
- From what I get from your colleagues... you're much too valuable in your present assignment to be wasted... in what I'm sure will boil down to a five-minute plea bargain... and a week's worth of paperwork.
- Meslektaşlarınızdan öğrendiğime göre toplam beş dakikalık ceza pazarlığı ve bir haftalık evrak işine inecek olan bir mevzuda harcanmak için şu anki görevinizde çok fazla kıymetlisiniz.
And for $ 200, believe me, it's a bargain.
İnan bana, 200 dolar sudan ucuz.
The city of Minneapolis does not wish to pursue a plea bargain in this case.
Minneapolis şehri bu davada sanığın ucuz bir ceza ile kurtulmasını istemiyor. - Hmm.
There's only one bargain a man in my position can make.
Benim pozisyonumdaki bir adamın yapabileceği sadece bir tür pazarlık var.
Al, can you think of a better way to raise the value of your home and save a little money in the bargain?
Al, evin değerini arttırmak ve biraz tasarruf yapmak için daha iyi bir yol düşünebiliyor musun?
Where's a good bargain place around here?
Buralarda kelepir bir yer var mı acaba?
Ernie's Bargain Circus... where you ride the Ferris wheel of values... toward a better tomorrow.
Ernie'nin Ucuzluk Sirki daha güzel yarınlara doğru değerli şeylerin... dönme dolabına binebileceğiniz yer.
A real bargain if you want it!
İstersen sudan ucuz!
It's a bad bargain if nobody gains.
Kimse kazanmııyorsa o kötü bir anlaşmadır.
That seems a genuine bargain.
Bu tam bir kelepir.
You drive a hard bargain, Audry.
Sıkı pazarlık yapıyorsun.
If it helps any, it's my opinion she made a poor bargain, going with Jake Spoon.
Eğer yardımı olacaksa benim düşünceme göre, Jake Spoon ile gitmekle o çok zayıf bir anlaşma yaptı.
There's a few I didn't quite bargain for.
Beklemediğim birkaç yönün vardı.
Do you have any advice as to the kind of poems that might be suitable, say, for a family about to embark on a budget-bargain break weekend, fortnight getaway day now?
İki haftalık bir kaçamak için bir aileye verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Your stepmom drives a hard bargain!
senin övey annen ile sıkı bir pazarlık yaptık.
Yeah, old Uncle Abe got himself a real bargain here!
Yaşlı Abe amca iyi bir anlaşma yapmış!
Boy, you drive a hard bargain.
Evlat, sıkı pazarlıkçısın.
You see, Jim, as I'm a mutineer's doctor, as a part of the bargain... I make it a point not to lose a man for King George's gallows.
Jim, pazarlığın parçası olarak isyancıların doktoru olduğum için Kral George'un darağacına gidecek hiçbir adamı kaybetmek istemiyorum.
I guess when you see a little girl cry as strangers pry her cherished belongings out of her hands people think they're getting a real bargain.
Yabancılar sevdiği eşyalarını zorla elinden alırken ağlayan küçük bir kızı görenler o eşyaları ucuza kaptıklarını sanıyorlar galiba.
It's a bad bargain if nobody gains.
Yapılmaya değer şey para içindir.
Yeah, it's a real bargain.
Ne demezsin, sudan ucuz.
You drive a hard bargain, Maxie.
Sıkı pazarlık yapıyorsun Maxie.
You drive a hard bargain.
Sıkı pazarlık ediyorsunuz.
We drive a hard bargain for hard value.
Sıkı mala, sıkı pazarlık yapılır.