An arrangement tradutor Turco
652 parallel translation
But what I might be open to is an arrangement.
Ama bir anlaşmaya hevesli olabilirim.
( sighs ) Miss Sloper, we must make an arrangement.
Bayan Sloper, bir anlaşma yapmamız lazım.
Why should he object to such an arrangement?
Böyle bir düzene neden karşı çıksın ki?
But they say that the right two people are going to meet by an arrangement of destiny.
Ama bazıları iki insanın karşılaşmasına kaderin oyunu derler.
Oh, I do hope they come to some sort of an arrangement soon.
Umarım yakında anlaşabilirler.
We'll work out an arrangement about my mother.
Annem için yeni bir düzene geçiyoruz.
It is an arrangement.
Çünkü anlaşma böyle.
It was an arrangement between Victor and my mother.
Bunu Victor'la validem kararlaştırmıştı.
You can't be expected to honor an arrangement of that sort.
Böyle bir anlaşmaya itibar edemezsiniz.
You can't copyright an arrangement.
Aranjmanlara telif hakkı alamazsın.
What an arrangement.
Ne güzel bir düzen.
We have an arrangement.
Bir anlaşmamız var.
It's indecent for me to pose for an artist who sees me as an arrangement of lines and color but it's perfectly ok for you to kiss me all over and lay for an hour just looking at me.
Demek beni çizgilerin ve renklerin bir karışımı olarak gören bir ressama poz vermem edepsizlik, ama senin beni öpüp koklaman ve beni süzerek bir saat boyunca yanımda yatman tamamen doğru.
I grant that, major, but between officers and gentlemen, could there not be an arrangement by which the citation my citation, would never reach channels?
Doğru binbaşı, ama iki subay ve centilmen olarak kendi aramızda anlaşıp, benimle ilgili önerinin hiç yapılmamasını sağlayamaz mıyız?
An arrangement such as that, you would be in the way.
Böyle bir turnede sen bana ayak bağı olursun.
An arrangement is made.
Özel düzenleme yapılmış.
If her ankles are good... you could be sure an arrangement was made!
Eğer bilekleri iyiyse... özel düzenleme yapıldığından emin olabilirsin!
It's nothing but an arrangement.
Aramızdaki bir anlaşmadan başka bir şey değil.
If you're only looking for an arrangement, it's very easy.
Eğer biri sadece bir anlaşma peşindeyse, bu çok basit.
An order, an arrangement.
Bir tertip, bir ayar.
Me and you had an arrangement.
Seninle bir anlaşma yapmıştık.
I'd like to make clear an arrangement.
Sizinle anlaşma yapmak istiyorum.
I've took a sort of a fancy to you and if you want the girl, I ain't so set on'avin'her home again but what I might be open to is an arrangement.
kızı istiyosan, onu tekrar eve götürmeye o kadar meraklı diilim. Ama ben derim ki bi anlaşma yapalım.
I was thinking we could make an arrangement for you to join.
Düşünüyordum da senin de katılman için bir anlaşma yapabiliriz.
And an arrangement to bring the Thals Inside our city an even better one.
Ve thallarla şehrin içine gelmeleri için anlaşmak daha da iyi.
If by the act of surrendering my life... I can bring down the world on your head... then it's an arrangement I welcome.
Hayatımı teslim ederek, dünyayı başına yıkabilirsem, memnun olduğum bir durum olur.
I am. I have an arrangement with an Italian sports car company.
Bir İtalyan spor araba firmasıyla anlaştım.
We have an arrangement with Boss Shotaro of Ashikaga.
Aşikaga'daki patron Shotaro ile bir anlaşmamız var.
An arrangement with a thief!
Bir hırsızla anlaşmak, gelecekte bana fayda sağlayacakmış!
Just this morning, I concluded an arrangement With an oriental gentleman whose name I cannot pronounce, For a rather large sum, which, happily, I can pronounce.
Bu sabah, adını telaffuz edemediğim uzak doğulu bir beyefendiyle miktarını, memnuniyetle telaffuz edebileceğim bir anlaşma yaptım.
We have an arrangement.
- Randevumuz var.
Now, if you agree to an arrangement we have in mind... one of our staff will collect all of your earnings.
Şimdi, bizim düşündüğümüz anlaşmaya razı olursanız... bir personelimiz tüm gelirlerinizi tahsil edecek.
Mr. Oxmyx, I understood we had an arrangement, a truce.
Bir anlaşmaya vardık sanıyordum, ateşkes.
We're just finishing up an arrangement.
Düzenlemeleri tam da bitirmek üzereyiz.
There is an arrangement in writing between Russia and Cuba that we must see.
Küba ve Rusya arasında yazılmakta olan ve görmemiz gereken bir anlaşma var.
But such an arrangement called for... a measure of trust on both our parts.
İkimizin arasında güven ölçüsü denilen bir tür anlaşma vardı.
We made, like, an arrangement.
Sözleşme yaptık.
That's why we rode in, to make an arrangement.
Bizde bu yüzden buraya anlaşmaya geldik.
After the passing of approximately 93 bottles... the Judge and I came to an arrangement.
Yaklaşık 93 şişe sonra Yargıç ile anlaşmaya vardık.
Anytime a girl agrees to an arrangement like that, she's already in love with you.
İlerde, bir kız, bu kuralları kabul ederse, bil ki, sana aşık olmuş.
I'm quite sure we can come to some sort of an arrangement.
Oldukça eminim, bir anlaşma yapabiliriz.
That's an excellent arrangement.
Mükemmel bir ayarlama oldu.
That's an odd arrangement.
Bu garip bir anlaşma.
I didn't care to have Miss Marin make a scandalous story... out of an innocent, if possibly stupid, arrangement.
Aslında Miss Marin'in masum ve aptalca bir olaydan... skandal yaratması umurumda değil.
A new arrangement of an oldie in rhythm and blues.
Eski bir parçanın yeni düzenlemesi.
It has the sound of an honorable arrangement.
Onurlu bir anlaşma havası var.
An admirable arrangement.
Harika bir anlaşma.
I don't for a moment believe that you invited me to these gay surroundings to come to a business arrangement.
Beni bu hoş mekana bir iş anlaşması için çağırdığınıza... bir an olsun inanmadım.
Baby, he said you had an arrangement.
- Tamam, defol.
An equitable arrangement.
Adil bir düzenleme.
It is an old and fair arrangement.
Bu eski ve adil bir anlaşmadır.