English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ B ] / But there's a

But there's a tradutor Turco

13,383 parallel translation
She's very weak... but there might be a way we can help her and these others.
Çok halsiz. Ama ona ve diğerlerine yardım etmenin bir yolu olabilir.
Not to be a... a stick in the mud, but, uh, I certainly hope there's no funny business
Tadınızı kaçırmak istemem ama... umarım o battaniyenin altında...
I don't mean to intrude, but I thought maybe there's a conversation going on in here that I needed to be a part of.
Rahatsız etmek istemem... ama belki konuşmanıza benim de dahil olmam... gerekli olabilir.
"There's half a column of print, " but I know without reading it
Yazı yarım sayfa ama okumadan şunu biliyorum.
There's nothing wrong with that, but if you're better at something else, then you should probably give that a go, shouldn't you?
Bunda yanlış bir şey yok ama başka bir şeyde daha iyiysen onu denemen gerekir, değil mi?
But it was too late, I was standing there in front of him like a fool.
Ama çok geçti, karşısında ezik gibi dikiliyordum.
So you guys do what you want, but unless there's suddenly four of them including a replacement for that fucking lump they think is a guitarist, I'm cancelling the booking.
Yani siz beyler ne isterseniz yapın... ama eğer o hıyar herife düzgün gitar çalmayı... öğretemez ya da yerine birini bulamazsanız... gösteriyi iptal ederim.
Look, I know it's been a lot, but, fuck, man, if you just trust me, I can take us there even if you can't see it right now yourself, okay?
Bak, biliyorum çok oldu ama siktir et lan. Eğer bana güvenebilirsen şu an anlamasan bile bizi çok iyi yerlere getirebilirim, tamam mı?
I went to Oberlin, so I'm not, like, a monster, but my dad's gay, so there might be a genetic...
Oberlin'de okudum ucube falan değilim, ama babam eşcinsel, belki genetiktir...
But there's a growth opportunity.
Büyüme fırsatı var.
But there must be a limit.
Ancak bir sınır olmalı.
And that's lovely, but there's a legion of doctors and nurses for me here.
- Ne kadar hoş ama yanımda bir sürü doktor ve hemşire var.
But if you're interested, there's a TV movie from the sixties that depicts the séance.
İlgini çekiyorsa eğer, altmışlı yıllardan kalma ve seansların tasvir edildiği bir TV filmi vardı.
We only have the one detector truck, but there's a chance it's coming from the village.
Sadece bir dedektör kamyonumuz var, Ancak köyden gelme ihtimali var.
It's so gross, but I do, and I just wanna see if, like, Gawker or whoever they are has written some snarky thing about how much of a hack I am or if even there's just, like, a pretty picture of me
İğrenç bir şey ama yapıyorum, Gawker ya da her ne boksa, ne kadar kötü olduğumla ilgili eleştiri yazmış mı, ya da "Financial Times *" da yılın toplama kitaplarında, güzel bir fotoğrafım var mı, görmek istiyorum.
But there's a signal fire on the small Island off the starboard side.
Ama sancak tarafında kapalı küçük bir adada bir sinyal yangın var.
But there's no way I'm gonna let you leave the house without a healthy stack of wheatcakes.
Fakat buğdaylı kekini yemeden seni bu evden hayatta çıkarmam.
She said she was upset about a boy, but my instincts tell me there's more to the story.
Bir erkekten dolayı keyfinin olmadığını söylemişti ama içgüdülerim hikâyenin daha uzun olduğunu söylüyor.
Yeah, but I just feel like there's a trick to it.
Evet, ama bir numara olduğundan eminim.
But there's no doors, just a window.
Ama kapı falan yok, sadece bir pencere.
I find it hard to believe that there's a white man in the sky with a plan for all of us, but to each his own.
Ben de gökyüzünde beyaz bir adamın kaderimizi çizdiğine inanmıyorum. Ama herkesin kendi fikri.
Usually on a picture I just say "Whitey!" or "Whoa, there," but, this-here it's talking, and it's people listening, that threw me little at first but I think I got my leg up onner now.
Genel olarak filmlerde sadece "Whitey!" veya "Hoba!" derim ama burada konuşuyorsun ve el âlem dinliyor.
Anyway, there we were, it's me and Danny, and I'm wondering what the hell am I doing with a razor in my hand and he says it's for a Norman Taurog picture but, Judy Canova is there and she knows Norman.
Neyse. Oradayız, bir ben bir de Danny. "Elimde jiletle ne yapıyorum?" diyorum.
I mean, we might tell ourselves that we're "creating" something of artistic value, that there's some sort of spiritual dimension to the picture business, but what it really is, is this fat cat, Nick Schenk, out in New York running this factory that's serving up these lollypops to the... what did you use to call the a brand circuses for the...
Kendi kendimize, sanatsal değere sahip bir şeyler ürettiğimizi söyleyebiliriz sinema işinin ruhsal bir boyutu olduğunu da ama asıl gerçek şu ki o şişko kedi Nick Schenk lolipoplara hizmet eden bu fabrikayı dışarıda New York'tan işletiyor.
And yes, there will be a few changes, and it's a transition for all of us, but you can always come to me if you need to talk.
Ve bazı değişiklikler olacak ve bu hepimiz için geçerli ama istediğiniz zaman benimle konuşmaya gelebilirsiniz.
Now, I put a substantial reward on those runners'heads, but there's not much more I can do from here.
Şu kaçanların başına yüklü bir ödül koydum ama buradan yapabileceğim başka bir şey yok.
He didn't have a tattoo, but there's somethin'else that he had.
Dövmesi yoktu ama başka bir şeyi var.
But... if there's going to be a change,
Ama...
But there's a tree, of many, one.
"Fakat bir ağaç var... "... hepsinin içinde bir tane.
There's a name for them, but I forget.
Bir isimleri vardı ama unuttum.
But there's a way to make it happen.
Bunu başarmanın tek bir yolu var.
There are a few obstacles in my country, but with your influence, we should be able to work them all out, and then we shall have our sanctuary state.
Ülkemde birkaç engel var. Ama sizin nüfuzunuzla hepsini aşarız. Sonra da sığınak bölgemizi kurarız.
But there was a third.
Ama 3. bir şık vardı.
Always loved the name, but I once had a bad run-in there with a Nigerian drug dealer, so...
Orayı hep sevmişimdir. Ama bir keresinde Nijeryalı bir uyuşturucu satıcısıyla kötü tartıştım.
Well, there's always the possibility of a crime having taken place, but, with our small police force, limited resources, we have done everything we could within our capabilities.
Suçun işlenmiş olması ihtimali daima var, ama küçük ekibimiz ve kısıtlı kaynaklarımızla elimizden ancak bu kadarı geldi.
Ah, there's some small purchases, here and there, some nickel-and-dime stuff for food and water, but there is one that's a little bit more expensive, from a place called Supernova.
Ufak tefek harcamalar var, yiyecek içeceğe çok az para harcamışlar, ama Supernova adında daha pahalı bir harcama var.
Okay, um... well, there were a couple of no-shows, but, you know, otherwise, everyone's here.
Tamam, gelmeyen birkaç kişi var ama onlar hariç herkes burada.
But there's a lot of primaries ahead.
Ama önünüzde daha çok seçim var.
Now, we think there's a decent chance he will survive surgery, but even if he does, that's when the real fight begins.
Ameliyatı atlatması kuvvetle muhtemel. Ama öyle olsa bile asıl savaş ondan sonra başlayacak.
There's a bark / bite joke I could make here, but I don't find these guys all that funny.
Havlamak ve ısırmakla ilgili bir espri yapabilirdim. Ama komik bulacaklarını sanmıyorum.
I love Zack, but there's a reason I'm afraid of marriage.
- Zack'i seviyorum ama evlilikten korkmamın bir nedeni var.
But there's not a lot of adventure.
Ancak pek macera yok.
"uh, but fix bayonets, because there's a sharknado coming!"
Ah, ancak, süngü taktırdım Var çünkü bir sharknado geliyor!
There's a lot of overlap between the two companies, but only Transia has a subsidiary dabbling in the agrochemical field.
İki şirket arasında örtüşmeyen çok şey var. Fakat sadece Transia'nın Zirai ilaç üreten bir yan kuruluşu var.
He's a fraudster, but there's nothing in his history which would lead me to believe that your wife is in any physical danger.
Dolandırıcının biri fakat geçmişinde beni karının fiziksel bir tehdit altında olduğuna götürecek bir şey yok.
I'm sorry, I didn't like to get into it in front of George, but... there's a reason we got rid of the big cats.
Üzgünüm, George'nin önünde bu duruma girmek istemezdim ama büyük kedilerden kurtulmamızın bir nedeni vardı.
- They did good today, but there's a lot to get used to at S.H.I.E.L.D.
- Bugün iyi iş çıkardılar. Ama S.H.I.E.L.D'da alışmaları gereken çok şey var.
But we have an IT specialist trying to determine whether there was a malfunction of the device or...
Ancak, bilgi işlem uzmanımız bu konuyu çözmeye çalışıyor. Bunun sebebinin bir arıza mı yoksa...
We're viewing CCTV footage but there's a lot of blind spots, so we have to concentrate on this...
Bütün kamera görüntülerine bakıyoruz ama çok fazla kör nokta var, bu yüzden buna konsantre olmamız gerekiyor...
But what's there tells a story if you read between the lines.
Ama gizli olmayan veriler satır aralarını okumaya yetiyor.
Okay, so we went to the bank, and the house is being sold at auction, but there's a chance that we could buy it.
Bankaya gittik ve evi açık arttırmada satacaklar. Ama alabilme şansımız var.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]