But there's no tradutor Turco
7,189 parallel translation
There's no way to know if he suspects you or if he knows we've been following him, but we might have just gotten made.
Senden şüphelenmesine ya da onu takip ettiğimizi bilmesine imkan yok... -... ama bunu düzeltmemiz lazım.
But mostly... You have no idea how hard it was for me to be stuck over there knowing... what you were going through back here.
Ama en kötüsü de orada sıkışıp tekrar geri dönmenin benim için ne kadar...
There is no pretty views here, and there is no treasures here, but in our soldiers'eyes, here is the most beautiful place, because it is the border of the People's Republic of China,
Bu topraklarda göze hoş gelen hiçbir şey yok, hazine de yok, ancak askerlerimizin gözünde, burası en güzel yer, çünkü bu toprak parçası Çin Halk Cumhuriyeti toprağı,
But what is clear is this, right now, there's no law in Nassau.
Şurası açık ki artık Nassau'da kanun işlemiyor.
But while he's trying to persuade them that there are reasonable men among the pirates of Nassau, men ready to govern themselves responsibly and peacefully, no one will be listening, because in the next room the ambassador to the court of King Philip of Spain
O, parlamentoyu ikna etmeye uğraşırken Nassau korsanları arasında aklı başında insanlar var diyecek lordlara. Huzur içerisinde kendi kendilerini yönetmeye hazır insanlar var diyecek. Kimse kulak asmayacak.
And he's got people trying to track down the vehicle, but there were no plates.
Arabayı bulmaya çalışan adamları da varmış ama plaka bulamamışlar.
Not good. There was rope. But there's no rope.
Halat vardı ama halat yok.
You said you reported Jane missing straightaway, but the police say there's no record of that until she didn't turn up at Cambridge, last week.
Jane'in kaybolduğunu hemen bildirdiğinizi söylediniz fakat polis, geçen hafta Cambridge'de ortaya çıkmayana dek böyle bir kayıt olmadığını söylüyor.
There's a lot of chatter but no confirmed threats to public safety.
Birçok söylenti var ama halkın güvenliğini tehdit edecek onaylı tehdit yok.
.. before you come upstairs to attend on the ladies. I appreciate it's hot, working in the kitchen, but there's no need to announce it quite so emphatically.
Sıcak mutfakta çalışmanı takdir ediyorum ancak bunu bu kadar belli etmeye gerek yok.
Okay, your blood work shows cocaine, amphetamines, Ambien and marijuana, but there's no trace of lithium.
Tahlil sonuçlarına göre, kanında. kokain, amfetamin, Ambien ilacı ve marihuana tespit edilmiş,... ama lityum izine rastlanmamış.
But if you can't understand why I won't enlist my people in a foreigner's war, there's no point explaining.
Ama eğer halkımı bir yabancının savaşına neden gönüllü yazdırmadığımı anlayamıyorsan açıklamanın bir anlamı yok.
Look, I'm aware that there's no official kidnapping handbook, but if there was,
Bak, adam kaçırmada böyle şeyler olmaz, biliyorum..
No, I'm just saying, maybe look, maybe this is naive of me to say, but isn't it possible that there's nothing going on?
Hayır, yalnızca söylüyorum.. ... belki de ben fazla safım.. ... ancak ortada hiçbir durum olmaması mümkün değil mi?
There's no such thing as a reserve cable, but nice try.
- Bir rezerv kablosu gibi bir şey var, Ama güzel deneyin.
There is no magic but Mr Norrell's.
Yalnızca Bay Norrell'in büyüsü var.
At a press conference, investigators told reporters all leads have been followed up, but so far there are no persons of interest.
Bir basın toplantısında, müfettişler, gazetecilere olayla ilgili olarak henüz bir şüpheli şahsa rastlamadıklarını belirtti.
You know there's been sightings but no one knows much about him.
Onu görenler var ama kimse hakkında bir şey bilmiyor.
I used to think there was a right and a wrong, no in between, but immortality turned all that upside-down.
Ben de eskiden her şeyin sadece doğru ve yanlış olarak ayrıldığını sanırdım. Ama ölümsüzlük işin içine girince bu düşüncelerim hep değişti.
There's no scientific evidence to explain it, but...
- Bilimsel bir açıklaması yok ama...
But since there is no justice in this country, he is the vice minister of nothing.
Fakat bu ülkede adalet olmadığı için hiçbir şeyin yardımcısı falan değil.
But there's no...
Ama fazla...
No, look, he-he might look calm on the outside, but there's a storm brewing on the inside, okay?
Koyun gibi. Dışarıdan sakin görünüyor olabilir ama içinde kazan kaynıyor anladınız mı?
But there's no helping him, Dennis- - don't you understand?
- Adama yardım edeceğiz tamam mı? Ona yardım etmenin yolu yok Dennis.
But don't worry, there's no problem.
Merak etme, bir sıkıntı yok.
- I would have told you if I could, but there's no way, and you know it. Walter would have known.
Söyleyebilsem söylerdim başka bir yolu olmadığını biliyorsun.
Betting on sports is fun, but, uh, there's no skill in it.
Spor için iddiaya girmek çok eğlenceli ama bunun için yeteneğe gerek yok.
But you have no idea what's down there, do you?
Ancak orada ne olduğuna dair hiçbir fikrin yok, değil mi?
But there's no flights today.
- İyi de bugün hiç uçuş yok.
No, I'm sorry, but there's a page missing from the document so then the signatures are invalid.
Kusura bakma ama evrakların biri eksik olduğu için imzalar geçersiz.
Brain tissue isn't gross because there's no visible sign of damage, but a-a finger that's bent like- -
Beyin olayları bariz değildir çünkü görünürde hasar yoktur ama bunun gibi bir parmak bükülmesinde...
[Sighs deeply] There's some strange people here, but no one who looks like they're into sex fighting.
Burada tuhaf insanlar var ama hiçbiri seks kavgası yapıyor gibi durmuyor.
Eleanor Young's legend features strongly in local folklore but there are, in fact, no records that exist to prove she ever lived and, well, no one's ever found the magic tree.
Eleanor Young efsanesinin hatları yöresel halkbiliminde kalın hatlar oluşturur ama işin aslı gerçekten de yaşamış mı ; ona dair hiçbir kayıt bulunmamakta ve eh hiç kimse büyülü ağacı asla bulamadı da.
No one's said anything yet, but... There are some labels in New York that I'm interested in, but, I have to be here next year for Mel, anyway, so I think it's gonna work out well.
Kimse bir şey demedi ama New York'ta ilgili olduğum bazı markalar var fakat seneye Mel için burada olmam gerek yani iyi olacaktır.
But we toured the maximum security facility before we came to visit you guys, and with the number of bodies down there, and the potential for the unused space, it was a no-brainer.
Ama size gelmeden önce yüksek güvenlikli bir hapishaneye gitmiştik. Kişi sayısını ve kullanılmayan alanları da hesaba katınca bu daha mantıklı geldi.
You may think that I stole these from Whispers, but technically I didn't... because I made them from material they were just gonna throw away, so I repurposed trash, and there's no official crime happening here.
Bunu Whispers'tan çaldığımı düşünebilirsin ama teknik olarak çalmadım çünkü onu çöpe atacakları malzemelerden yaptım. Yani çöpü yeniden amaçlandırdım ve burada resmi bir suç söz konusu değil.
The port employee who weighed the container is a guy named Pedro Hortua, but there's no Pedro Hortua listed as working at the yard, so maybe you want to help me find him.
Tartımı yapan liman çalışanı Pedro Hortua adında biri ama depoda çalışanlar arasında Pedro Hortua diye biri görünmüyor belki onu bulmamda bana yardım etmek istersin.
But there's no road.
Ama burada yol falan yok.
No, when it's made, it's fucking perfect, but underneath, there are two very different sides with very different sleep numbers.
Hayır, yapıldığı zaman harika ama altında iki farklı uyku numaraları ile uyuyan iki farklı adam var.
No, it's mostly just hair products and lingerie, but there's some books. Oh, and this...
Ha bir de bu var.
Well, she's coming at four today, so there's really no point, but, all right.
Bugün 4'de geliyor yani sana ihtiyaç yok, yine de sorun değil.
There are no studies for these cases, but suggest doing another cycle.
Hayır tedavi açısından olasılıkları. Ama önermek başka daire yapacak.
Mr. Karn, I know you said no interruptions, but there's an urgent call from Mr. Bruce Tamminy from the San Pedro parole office.
Bay Karn, bölmememi söylemiştiniz ama San Pedro şartlı tahliye ofisindeki Bay Bruce Tamminy'den gelen acil bir arama var.
But we never got it down on paper, not really. There's no contract.
Ama hiç kağıt üstüne dökmüyoruz.
There's no... no, there's no evidence yet, - but we're making some headway.
- Hayır, hayır, henüz bir kanıtım yok ama yol kat ediyoruz.
But whatever she was guilty of, there's no denying the sacrifice that she made with her true father by her side.
Ama suçu her ne olursa olsun, öz babasıyla omuz omuza yaptığı fedakarlık inkâr edilemez.
( sighs ) Okay, uh, obviously, I'm no fan of Shelby's, but, Daddy, you cannot leave her alone in there with Grandma Bettie, because she's probably eaten Shelby alive by now.
Tamam Shelby'yi sevmiyor olabilirim ama baba onu babaanemle aynı odada tek başına bırakamazsın.
I'm never gonna be able to do this, But there's no other choice.
Bunu asla yapamayacağım diyorsun ama başka şansın yok.
But, there's no rush.
Ama aceleye gerek yok.
You'd think that a player would be disqualified for having sex on the court for over four hours, but really, there's no rule in the book about it.
Bir oyuncunun kortta dört saat boyunca sevişmesi, onu diskalifiye eder diye düşündün, fakat gerçekten kural kitabında bununla ilgili bir şey yoktu.
Yeah, like a real TV executive I was letting you guys work your ass off, because there's no profit in saying no to an idea, but now that it's time for me to commit I have to pass.
- Bir TV yöneticisi gibi uğraşmanızı izledim çünkü bir fikre hayır demenin hiçbir getirisi olmaz. Ama iş ciddiye bindiğine göre pas diyeceğim.
but there's nothing here 17
but there's nothing i can do 29
but there's not 22
but there's nothing 25
but there's no time 25
but there's more 55
but there's a catch 20
but there's a problem 45
but there's a 20
but there's something else 61
but there's nothing i can do 29
but there's not 22
but there's nothing 25
but there's no time 25
but there's more 55
but there's a catch 20
but there's a problem 45
but there's a 20
but there's something else 61
but there's something 16
but there's 84
there's no time like the present 22
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
but there's 84
there's no time like the present 22
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing to be scared of 52
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49
there's nothing in it 38
there's nothing there 265
there's nothing you can do 232
there's nothing to tell 117
there's nothing left 101
there's nothing to be scared of 52
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49
there's nothing in it 38
there's nothing there 265
there's nothing you can do 232
there's nothing to tell 117
there's nothing left 101