English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ C ] / Clarinet

Clarinet tradutor Turco

289 parallel translation
- Did he play the clarinet?
Klarnet çalar mıydı?
If we can't please you Then perhaps my clarinet'll
Eğer seni mutlu edemezsek Belki klarnetim eder
Hey, the clarinet!
Klarnetçi sana diyorum!
Clarinet, bugle horn fiddle and flugelhorn Tenor kazoo and the timpani too
Klarnet, zurna, keman ve borazan trompet ve timpani
Ladies and gentlemen, Buddy Hollis and his famous clarinet.
Bayanlar ve baylar, karşınızda Buddy Hollis ve ünlü klarneti.
I should have let him crease my scalp with that clarinet.
Klarnetini kafama geçirmesine izin mi verseydim yani?
But that's our clarinet.
Ama bu bizim klarnetimiz.
Now, ladies and gentlemen, Buddy Hollis and his famous clarinet.
Bayanlar baylar, karşınızda Buddy Hollis ve ünlü klarneti.
Our Professor Magenbruch plays the clarinet.
Profesör Magenbruch klarnet çalıyor.
Gentlemen. Gentlemen. I don't wish to interrupt, but we seem to need a clarinet to illustrate a new form of music.
Beyler, yarıda kesmek istemezdim ama yeni bir müzik türü örneği çalmamız için klarnet lazım.
You know, where you start off, and then the clarinet comes in, and then the others.
Sizin başladığınız kısım işte, sonra klarnet giriş yapıyor ve ardından ötekiler. - Ama siz tek başınıza bitiriyorsunuz.
Mozart's clarinet concerto.
Mozart'ın klarnet konçertosu.
My dad was a brilliant clarinet-player.
Evet, babam dahi bir klarnetçiydi.
He plays the best clarinet you'll ever hear.
Tanıyabileceğin en iyi klarnet çalgıcısıdır.
- You mean clarinet. Look, kiddy.
Klarnet demek istiyorsun.
When they learned that the violator played the clarinet, they went to the cabaret where he was playing...
Hammersville'in erkekleri tecavüzü ve klarnet çalan adamı duyunca bu adamın çalıştığı kabarenin yolunu tutmuşlar.
The Hammersville guys knew that they looked for the one playing clarinet.
Ama Hammersville'liler aradıklarının klarnet çalan biri olduğunu biliyorlarmış.
"Is this a clarinet?" yells old Charlie Johnson
Yaşlı Charlie Johnson bağırmış : "Bu bir klarnet mi?"
"Well, it looks like a clarinet to me", and whammo!
"Ama bana klarnet gibi göründü." Ve zencinin kafasına patlatmış.
- That man playing the clarinet
- Şu klarnet çalan adam...
A great clarinet player, we founded this band together.
Büyük bir klarnetçiydi, bu orkestrayı birlikte kurmuştuk.
The clarinet, or the cornet, repeating, anticipating..
Klarnet ya da kornet ; tekrar ediyor, balonun müziğini anons ediyor.
Blow of clarinet.
Klarnet sesi.
He said if piano didn't keep me off the streets, maybe the clarinet would.
Dedi ki, piyano beni sokaklardan uzak tutmadıysa belki klarnet tutarmış.
She plays clarinet too.
Klarnet de çalıyor.
My clarinet teacher said I wasn't responsible, but others said I was.
Klarnet öğretmenim herkesin aksine benim sorumlu olmadığımı söylüyordu.
Now I love the clarinet.
Şimdi klarnete bayılıyorum.
Also a clarinet player with something called the Ragtime Rascals.
Ayrıca Cazcı Serseriler adında bir grupta klarnet çalıyormuş.
I'm a clarinet player in 1973.
1973'te klarnetçiydim.
Course, you may have trouble playing the clarinet for a little while.
Bir süre klarnet çalamayacaksın.
A clarinet.
Klarnet.
Want a clarinet?
Klarnet ister misin?
Van Buren wants a clarinet.
Van Buren bir klarnet istiyor.
Burly, clarinet.
- Burly, klarnet.
Until a clarinet took it over sweetened it into a phrase of such delight.
Öylesine ki klârnet onu işleyip saf yumuşak bir müzik cümlesine dönüştürene kadar.
Millie, come on, you are going to squash my clarinet.....
Millie, klarnetimi eziyorsun.
They're in the bottom drawer on the left, under my clarinet.
Soldaki en alt çekmecede, klarnetimin altında.
ah, whose clarinet?
Bu kimin klarneti?
hey, i'll dig out my clarinet, i'll bring dorothy over some night, and we'll have a little jam session.
Hey, klarnetimi arayıp bulayım. Bir gece Dorothy'i de ikna edip küçük bir caz gösterisi yapalım.
Clarinet, looks like.
Klarnet, ya da herneyse.
I don't think Scott knew the first thing about playing the clarinet.
Scott'un bildiği tek şeyin klarnet çalmak olduğunu sanmıyorum.
And all you brought me is a clarinet player?
Ve sen bana getire getire bir klarnet çalgıcısını mı getiriyorsun?
The closest you ever came to an athletic field was playing clarinet in the marching band.
Bir spor stadına en yaklaştığın an bir müzik bandosunda klarnet çalmaktı.
My parents made me take the clarinet for years!
Ailem yıllarca klarnet dersi aldırdı bana.
- I love the clarinet.
- Klarneti severim.
- That's when I was taking your daughter to her clarinet lessons and her soccer practise.
- Bu, kızını klarnet derslerine ve futbol antrenmanına götürdüğüm zamandı. - Özür dilerim.
Clarinet?
- Klarnet? Zurna?
But Daddy, completely disgusted... took the clarinet away with him, to never bring it back again.
Fakat durumdan rahatsız olan babam, klarnetini de beraberinde götürdü ve bir daha getirmedi.
- Can anyone here blow a clarinet?
- Çok yazık.
But it's a clarinet.
Ama değil.
- Clarinet, bassoon and oboe.
- Klarnet, fagot ve obua.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]