Critical tradutor Turco
3,875 parallel translation
I just... I-I saw on the news that he was in critical condition.
Haberlerde onun kritik durumda olduğunu duydum.
In the West, the critical political consumer is a major component...
Bilinçli tüketicilerin batı dünyasında önemli bir unsur olduğu bir gerçektir.
WAS NOT SUBJECT TO A CRITICAL GAZE.
Bir zamanlar, eleştirel bakış bu kadar önemli değildi.
I know timing is critical on these things.
Bu gibi durumlarda zamanlamanın çok hassas olduğunu bilirim.
You can't be a good writer without being critical of your own work.
Kendi eserine karşı eleştirel yaklaşmazsan iyi bir yazar olamazsın.
The others backed into the election with their fingers to the wind... thinking of their own career... when the nation was in critical need of a hero.
Diğerleri, ulusumuz tam da bir kahramana ihtiyaç duyarken,... kendi kariyerlerinin peşinde,... rüzgarın estiği yönden tekrar seçime girdiler.
Three decades of teaching and critical research, chief of cardiac surgery, a leader in the field of heart transplants, a pioneer in off-pump bypass cardiovascular surgery.
30 yıllık hocalık ve kritik araştırma, kalp cerrahisi şefi kalp nakli alanında bir lider ve çalışan kalpte kardiyovasküler ameliyatı yapan bir öncü.
I think he's in critical condition! "
Sanırım durumu kritik! "
She has regained consciousness and her injury is treatable, so the critical stage is past.
Bilinci yerine geldi ve yarası tedavi ediliyor, bu yüzden kritik durumu sona erdi.
Double the respondents to all critical code dispatches.
Kritik alarm çağrısına gidenlerin sayısı iki katına çıkarıldı.
Yes, well, focus is critical.
Odaklanmak bu tür işlerde çok önemlidir.
Still critical.
Hala ciddi.
And they played a critical role in this story of the Americas because their formation is what brought North and South America together.
Amerika'nın hikayesinde önemli bir role sahiplerdi çünkü onların oluşumu sayesinde Kuzey ve Güney Amerika bir araya geldi.
It played a critical role in one of the most important evolutionary developments in the story of life on Earth.
Dünyadaki hayatın tarihindeki en önemli evrimsel değişimlerden biri üzerinde de önemli rol oynamıştır.
By ten million years ago, both South and North America looked similar to today, but there was one critical difference.
10 milyon yıl önce hem Güney hem de Kuzey Amerika bugünkü hallerine benziyorlardı. Ama önemli bir fark vardı.
No. Critical systems are all secure.
Hayır, kritik sistemlerin hepsi güvenli.
! In light of the controversy surrounding this case and the fact that the critical witness is deceased, my office would like to avoid a trial.
Bu davadaki tartışmaların ışığında ve önemli bi şahitte olmadığna göre, bizim ofis bu davadan kaçınıyor.
So whoever put these designs on the plains of Nazca understood the same thing that all of the other ancient cultures before them understood, which is that there's some critical importance to understanding Orion and Sirius and their relationship to the Earth.
Yani, her kim bu motifleri Nazca düzlüklerine koyduysa ; diğer antik kültürlerdeki aynı şeyi, onların anlamasından daha önceki bir zamanda anlamıştır. Orion'u, Sirius'u ve onların Dünya ile ilişkilerini anlayabilmek için bazı kritik etkenler vardır.
The chart says that you, Saturn, um, can be hard to change your ways and critical of Mercury's new ideas.
Çizelge diyor ki sen, Satürn kendi yöntemlerini değiştirmek konusunda sıkıntı yaşayabilirmişsin ve Merkür'ün yeni fikirlerine karşı çıkabilirmişsin.
Your dad is in critical condition.
Babanın durumu kritik.
I clearly told the person who lives with you to tell you that dad's in critical condition.
Yanında yaşadığın kişiye babamın durumunun kritik olduğunu açıkça söylemiştim.
But the one thing I can't understand is how the one person who always encouraged me to have convictions and stand up for what I believe in is now being so critical.
- Ama anlamadığım bişey var. Nasıl oluyorda, beni hep destekleyen kararlarımın ve inandığım şeylerin arkasında durmamı sağlayan kişi böyle kritik bi durumda arkamda durmuyor! .
Um... the next 24 hours is gonna be critical.
Önümüzdeki 24 saat kritik.
Actually, um, he's in critical condition.
Durumu kritik.
And I think that it's important not to spend this really critical time alone.
Ayrıca bu kritik süreçte yalnız kalmamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Listen, I have a feeling that they just targeted a slew of critical infrastructures.
Dinle, içimde kritik altyapıları hedef aldıklarına dair bir his var.
Critical gunshot wound. Three minutes out.
Üç dakika içinde hayati tehlike taşıyan bir yaralı geliyor.
Doctors at All Saints Hospital upgraded Officer Donnie Wallace from critical to serious condition.
All Saints'in doktorları, Donnie Wallace'ın hayati tehlikeyi atlattığını bildirdi.
One died at the scene, two critical.
Biri olay yerinde öldü. İkisinin durumu ağır.
This is critical.
Bu çok kritik.
Bring only your most critical possessions!
Yanınızda yalnızca zaruri eşyalarınızı getirin!
Your wife's condition is critical.
Karınızın durumu çok kritik.
Still critical, but his pressure stabilized once Bailey closed.
- Hâlâ kritik ama Bailey kapadıktan sonra tansiyonu stabil oldu.
... remains in critical condition.
Kritik durumu koruyor.
It's not your fault the officer is in critical condition.
Askerin kritik durumda olması senin hatan değil.
It involves an asset, whose life depends on us getting him out of Iran at the critical moment.
Hayatı, en uygun anda İran'dan çıkarılmasına bağlı olan bir muhbiri de içeriyor.
There's no difference between him who follows every single move of the game. and him who only comes to watch at a very critical moment
... onunla arasında hiçbir fark yoktur, oyunun her hareketi takip edilir ve sadece kritik bir anın gelmesi beklenir.
We can look at their rules and components at any given critical moment but we can also see how these rules change through time
Herhangi bir kritik an da kurallara ve bileşenlere bakabiliriz ama bu kuralların zaman içinde değiştiğini de görebiliriz.
They'll fire in the faces of the seven Titans in unison to blind them. the next instant will be critical.
Sonra da aynı ânda doğrudan yedi devin yüzüne ateş edip hepsini kör edeceğiz. Ve de her şeyi sonraki hamle belirleyecek.
Your bizarre obsession with this woman has put us in danger of critical exposure.
Bu kadına olan acayip saplantın bizi çok ciddi tehlikelere soktu.
With our reserves at a critical low, we cannot afford not to investigate.
Stoklarımız bu kadar kritik bir seviyeye gelmişken bunu araştırmamayı göze alamayız.
It's in a critical state now
Yangın şu an kritik bir durumda.
Nine injured, two critical.
Dokuz yaralı, ikisi ağır.
He's critical, punctured aorta, abdomen stab wound.
Şah damarı parçalanmış.
Our Great Tang is now at war with Fuyu The situation is critical
Büyük Tang'ımız şu anda Fuyu ile savaşta ve durum kritik.
It's critical that the timing must be perfect.
Burada kritik nokta zamanlamanızın mükemmel olmasıdır.
Okay, let's call it a critical missing.
Pekâlâ, kritik kayıp vakası diyoruz.
He's in critical condition, but he's alive.
Durumu kritik. Ama hayatta.
generals who've taken academic positions since retiring who've been critical of the US stockpile of chemical weapons, and flag officers who were on active duty when Genoa took place.
Emeklilikten sonra akademik pozisyonlarda rol alan generaller. ABD'nin kimyasal silah depolarında kritik görevler yapanlar. Ve Ceneviz Operasyonu gerçekleştiği zaman aktif görevde olan amiraller.
Mr. Claybourne, your passenger remains in critical condition, and if she does not survive, these charges are going to be upgraded to involuntary manslaughter.
- Doğru. Evet. Marshall kovuldu.
Rayna Jaymes remains in critical condition, leaving many of her fans afraid that history may be repeating itself.
Evet, harika bir sohbetti.