Dare tradutor Turco
17,043 parallel translation
Don't you dare blame this on him.
- Sakın bu konuda onu suçlamaya kalma!
But I didn't dare.
Cesaret edemedim.
I dare say... If that is the truth... it is one I have yet to hear.
Sanırım gerçek buysa bir gün duyarım elbet.
I'm sure you wouldn't dare, Tamako.
Eminim böyle bir şeye cüret etmezsin Tamako.
I dare say no book has ever described such a ferocious wedding night.
Zannedersem bugüne kadar hiçbir kitap böyle vahşi bir gerdek gecesini yazmamıştır.
How dare you!
Bu ne cüret!
How dare you talk to me like that.
Ne cüretle benimle böyle konuşursun ha?
- How dare you!
- Bu ne cüret!
- How dare you?
- Bu ne cüret?
Don't you dare steal my idea.
Fikrimi çalmayın ha!
How dare he?
Buna nasıl cüret eder?
I dare you guys to jump today.
Bugün atlamada size meydan okuyorum.
Come here if you dare!
Cesaretin varsa gel!
How dare you question my authority in front of the men?
Askerlerin önünde otoritemi sorgulamaya nasıl cüret edersin?
How dare you lead my little boy astray.
Oğlumu nasıl yoldan çıkarırsın?
How dare you say that?
Bunu ne cüretle söylersin?
Or dare.
Veya cesaret.
Truth or dare!
Doğruluk mu cesaret mi!
Truth or dare?
Doğruluk mu cesaret mi?
Dare.
Cesaret.
Why would you choose dare?
Neden cesareti seçtin?
I dare you to shoot your friend.
Bahse varım arkadaşını vuramazsın.
How dare you.
Bu ne cüret.
I dare you.
Hadi git bakalım.
I double damn dare you, trick!
Yap da göreyim, sürtük!
Do you dare touch it?
Dokunmak ister misin?
How dare you question us?
Ne cüretle bizi sorgularsın?
How dare you question us?
Ne cüretle bizden şüphe edersin?
I dare say he speaks the truth.
Doğruyu söylüyormuşsun.
Don't you dare...
Sakın aklından bile geçirme.
I dare you.
Sana meydan okuyorum.
Click if you dare.
Cesaretin varsa tıkla.
How dare they say that we play the race card.
Irkçılık hassasiyetini kullandığımızı nasıl söyleyebilirsiniz.
How dare he's trying to mess with my head?
- Nasıl kafamı bulandırmaya çalışır? - Chris, dinle.
How dare you?
Nasıl cüret edersin?
- You dare not.
- Alacağım.
- I dare yes.
- Cüret edemezsin.
I didn't dare believe them.
İnanmaya cesaret edememiştim.
It was just a dumb dare.
- Aptalca bir meydan okumaydı sadece.
Kael Pindanon would not dare harm the son of King Eventine.
Kael Pindanon, Kral Eventine'ın oğluna zarar vermeye cesaret edemez.
How dare you walk into this house and give orders?
Ne cüretle bu eve girip emirler yağdırırsın?
"On what wings dare he aspire?"
"Hangi kanatlar arzularına meydan okuyabildi?"
"What the hand... dare seize the fire?"
" Hangi el ateşi kavramaya cüret edebildi?
I haven't had time, nor did I dare.
Zamanım yoktu, cesaret de edemedim.
After thirteen years she wouldn't dare, but she has given you the return address.
Cesaret edemediği on üç yıldan sonra, şimdi sana bir gönderen adresi vermiş.
He wouldn't dare miss his brother's wedding.
Kardeşinin düğününü kaçırmazdı elbet.
Don't you dare take what is mine!
Sakın benim olanı almaya kalkma!
How dare you.
NasıI cüret edersin.
Don't you dare.
Sakın yapma.
- Don't you dare.
Sakın!
How dare you?
- Ne cürretle yaptın?