Do we tradutor Turco
188,164 parallel translation
Okay, well... so who do we want to run front-end dev?
Peki o zaman. Arayüz yazılımı için kimi düşünüyoruz?
So, when do we announce?
- Peki, ne zaman açıklıyoruz? - Neyi açıklıyoruz?
- What do we do?
- Ne yapacağız?
Like, how many more phones do we need?
Kaç telefon daha lazım?
Why do we have to take Anton with us?
Anton'ı neden yanında götürüyorsun?
Well, do we have jumper cables?
Akü kablomuz var mı?
How do we know?
Nasıl mı biliyoruz?
And if this was a blitz attack and we're saying Winston did it, how do we account for the tire tracks that Simmons found at the scene?
Eğer bu ani saldırıysa ve Winston yaptı diyorsak Simmons'ın olay yerinde bulduğu lastik izleri ne olacak?
What other options do we have? !
Başka hangi seçeneklerimiz var?
- do we get any do-overs?
-... tekrar yapma şansımız oluyor mu?
So straight-up, how do we guarantee that?
Bunu garantilemek için ne yapmamızı öneririsin?
So what do we do when he wakes up and starts kicking the door?
Peki o uyandığında ve kapıyı tekmelemeye başladığında Ne yapacağız?
"Janice, do we have to do this now?"
"Bunu şu anda tartışmak zorunda mıyız?"
We'll announce, rack up huge user interest, and then do a massive public launch at scale.
Açıkladığımızda kullanıcı ilgisini de üstümüze çekeceğiz. Lansmanda koca bir çıkış yakalayacağız.
When we do pillow talk.
Yatak muhabbeti yaptığımız zaman.
Guys, I know this has been a ton of work, and we wouldn't have to do it if pretty boy kept his mouth shut, and the stealth launch is still clearly the play, but now we can show Gavin that we fleshed out both options.
Beyler, çok fazla iş var, biliyorum. Tatlı çocuk ağzını tutmayı becerseydi, bunu yapmak zorunda değildik. Gizli başlangıç hala ana seçeneğimiz olurdu.
We all do, so get back on the saddle, you.
Hepimizin işi var. Hadi yeniden işe koyulalım.
We can do the same thing, but with data storage.
Biz de aynısını veri depolamasıyla yapabiliriz.
Now, Richard, when we get into that room, let me do all the talking.
Şimdi Richard, odaya girdiğimizde lütfen bütün konuşmayı bana bırak.
Well, Jared does, and... and we do as well.
Jared sikler ve doğal olarak biz de.
What are we gonna do?
Ne yapacağız?
How the fuck are we gonna do that?
Onu nasıl yapacağız?
I'm the only one that's trying to fucking... save what we do here!
Burada bir şeyler deneyen bir tek ben varım. Götümüzü kurtarmaya çalışıyorum!
All this time we spent building this thing, and now, now it falls apart because you two don't fucking do it?
Bunu oluşturmak için o kadar zaman harcadık, şimdi hepsi yıkılıyor çünkü ikiniz de yoksunuz.
When we get home, I'm going to do everything in my power to get you back in the good graces of the Hooli board.
Geri döndüğümüzde, içtenlikle, bütün gücümle Hooli kuruluna girmeni sağlayacağım.
Whatever's causing people to act crazy up here, we need to know what it is, do you hear me?
Burada insanların çılgınca davranmasına ne neden oluyorsa onun ne olduğunu öğrenmemiz lazım, beni duyuyor musun?
We got some digging to do.
Yapmamız gereken şeyler var.
Uh, we're gonna do blowbacks.
Ağızdan ağıza üfüreceğiz.
Now don't be shy, do we see 50 thousand?
Çekinmeyi bırakın, 50 binleri görelim?
Well, surely there is something we can do to cheer you up.
Seni neşelendirecek bir şeyimiz mutlaka vardır.
Uh, we can do blowbacks.
Ağızdan ağıza yapabiliriz.
We won't see her for a while, but, when we do, she's gonna be riding the dragon.
Onu bir süre göremeyeceğiz, bu bittikten sonra bir ejderhaya biniyor gibi olacak.
- We do!
- Biz istiyoruz.
If there's anything we can do to ease the transition, let us know.
Taşınma için herhangi bir şey gerekirse söyleyin yeter.
- We said we're gonna do this off book.
- Ezberden söylememiz gerekiyor.
- Are we sure we want do this?
- Bunu istediğimize emin miyiz?
Of course we want to do this!
Tabii ki yapmak istiyoruz!
We gotta do it or else it's just a night.
Yapmazsak alelade bir gece olur.
Everything we do... is being recorded.
Yaptığımız her şey kayıt altına alındı.
And there was this white girl, Marissa, and we were out one time, and I said, "Hey, Marissa, do you want a drink?"
Dışarı çıkmıştık. "Marissa, içki ister misin?" dedim.
Maybe... maybe we could do something next week.
Belki haftaya bir şeyler yapabiliriz.
There is something, but we urge you not to do it.
Yapılacak birşey var, ama bunu yapmamanızı öneriyoruz.
There's nothing we can do.
Yağabileceğimiz hiçbirşey yok.
Do it, or we all die right here, right now, Q.
Bunu yapmazsan hepimiz şu an burada şu anda öleceğiz, Q
Told her she wasn't gonna be alone, we'd do it together, but... She won't listen.
Ona yalnız olmayacağını, birlikte halledeceğimizi söyledim ama dinlemedi.
I had a shit day at work and I came over here to do the two things we love.
İş yerinde boktan bir gün geçirdim. Sevdiğimiz iki şeyi yapmaya geldim.
Uh, sure, but I was hoping we could do a little something better than watch TV...
Tabii ama televizyon izlemekten daha iyi bir şey yapmayı umuyordum.
We allowed to do that?
Bunu yapabiliyor muyuz?
I mean, even if we got all the cows tagged, like... I got a ton of paperwork and computer shit to do.
Tüm inekleri küpelesek de daha bir sürü evrak ve bilgisayar işi var.
- We can do this, right?
- Başarabiliriz.
We got a lot of work to do and not a lot of time to do it in.
Çok işimiz var ama vaktimiz yok.