English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ D ] / Do we have

Do we have tradutor Turco

27,956 parallel translation
Uh, do we have the DNA results yet on the hoodie man or the, uh, the bald bloke?
Kapüşonlu Adam ya da Kel Herif'in DNA sonuçları hâlâ gelmedi mi?
Do we have to burden Dr. Nussbaum with our problems?
Doktor Nussbaum'ı sorunlarımızla sıkmak zorunda mıyız?
- Do we have... Do we have Shawn's number?
- Shawn'un numarası var mı?
Dad, do we have to talk about this now?
- Bunu şu an konuşmak zorunda mıyız baba?
What do we have?
Elimizde ne var?
Do we have a deal?
Anlaştık mı?
Oh, what do we have here?
- Bak kimler gelmiş.
Then, how much longer do we have to wait?
Peki, daha ne kadar beklememiz lazım?
Do we have a fire extinguisher?
Yangın söndürücü var mı?
How many times do we have to tell you this is real?
Bunun gerçek olduğunu kaç kere söylemek zorundayım?
Do we have your attenflon now?
Şimdi dikkatinizi çekebildik mi?
- Do we have Eli Morrow?
- Eli Morrow elimizde mi? - Henüz değil.
Fitz, do we have thermals off the satellite?
Fitz uydudan termal görüntü geldi mi?
We have to do Sunday Funday.
- Pazar Eğlencesi'ni yapmamız şart.
All we have to do now is keep the secret forever.
Tek yapmamız gereken sırrımızı sonsuza dek saklamak.
All we have to do...
Tek yapmamız gereken, yarın ya da cumartesi günü
We can't do facial mapping because his head was down so we have no image of his features.
Kafası eğik olduğu için yüz tanıma yapamıyoruz yani yüz hatlarına ait hiçbir görüntü yok.
So, what we will have to do is the police will make a public announcement asking anyone who took part in Rustin Wade drug trials to come forward, urgently.
Rustin Wade ilaç denemelerinde yer alan tüm hastaları acilen çağırması için anons yaptırmak olacak.
We have a job to do, Nick.
Lütfen görmeye çalış.
Well, we have to do something about that. That's terrible.
Bu konuda bir şeyler yapmalıyız.
Why do we call it "high five" when we only have four fingers?
4 parmağımız var ama neden buna'beşlik'diyoruz?
So no matter how uncomfortable this is, we have to do it.
Ne kadar rahatsız edici olsa da bunu yapmak zorundayız.
We're gonna have a lot of work to do when we get to base camp.
Ana kampa vardığımızda yapacak çok şey olacak.
Frankly we don't have very much data about exactly what twelve months is gonna do to Scott's body.
Açıkçası 12 ayın Scott'un vücuduna tam olarak ne yapacağı konusunda pek fazla verimiz yok.
There is a fundamental problem that we're going to have to deal with in terms of a Mars mission that was never the case with the Apollo program, and that is the human body and how do we protect it for long,
Apollo programı ile asla karşılaşılamayan bir Mars görevi açısından uğraşmak zorunda kalacağımız temel bir problem var.
We have the interest and are on the edge of the robotic technology that would allow us to get there and do that work.
İlgimiz var ve oraya gidip bu işi yapmamızı sağlayacak robot teknolojisi konusunda çok ilerideyiz.
You'll have plenty to do when we find that junction box just making sure I don't get lost out there.
O dağıtım kutusunu bulduğumuzda orada kaybolmamam için yapacağın çok şey olacak.
We do need to make discoveries, we do need to find out the truth about life, and the universe. To resolve mysteries that thinking men and women have wondered about for thousands of years.
Keşifler yapmamız gerekiyor yaşam hakkındaki, evren hakkındaki gerçeği öğrenmemiz gerekiyor insanların binlerce yıldır merak ettiği gizemleri çözmek için.
We'll have the wake, that old fart will do the eulogy and bring ice.
Töreni yapacağız konuşmayı da şu moruk yapacak, üstelik buzu da o getiriyor.
We have so much to do.
Yapacak çok şey var.
- Harvey, all you have to do is open up our books and show them we're standing on solid ground.
Harvey, tek yapman gereken hesap kitabı açıp, onlara sağlam olduğumuzu göstermen.
- We're gonna tell her if she doesn't do something about Reynolds soon, she's not gonna have a firm to come back to.
Eğer Reynolds konusunda hemen bir şeyler yapmazsa şirket falan kalmayacak diyeceğiz.
But we do have latrines.
Ama tuvaletlerimiz var.
We can have a procedure room prepared and do it this afternoon.
İşlem odasını hazırlayıp ameliyatı bugün öğleden sonra yapabiliriz.
Well, Mike better get us what we need before I have to do that.
Umarım işler o noktaya gelmeden Mike ihtiyacımız olanı getirir.
How the hell did he know to do that when we're about to have the case thrown out?
Tam da davayı kestirip atacakken bunu yapmak nereden aklına geldi?
Now all we have to do is plot a course
Şimdi tek yapmamız gereken bir ders çizmek.
Wouldn't do to have you bleedin'out before we finish taking prime cuts.
En kaliteli kısımlarını almadan önce kan kaybından ölmeni istemeyiz.
We have to do something.
Bir şey yapmalıyız.
We have to do what's right, Steve.
Doğru olanı yapacağız Steve.
- Chet, we have to do something!
- Chet, bir şey yapmalıyız!
If you don't want to do it, we don't have to do it,
Eğer bunu yapmak istemiyorsan yapmak zorunda değiliz...
Eddie, hey. Uh, do you mind if we have a word?
Eddie, birkaç şey söyleyebilir miyim?
Do we even still have the house?
- Ev hâlâ bizde mi ki?
Wouldn't do to have you bleedin'out before we finish taking prime cuts.
En önemli yerleri kesmeyi bitirmeden önce kanamadan ölmeni istemeyiz değil mi?
Wow, we do have a lot of decisions to make, don't we?
Vay, vermemiz gereken bir sürü karar var, değil mi?
He says if we don't have answers soon, He's gonna do so...
Yakında cevap vermezsek, bir şeyler yapa -
We have... no data on that, do we?
Bu konuda bir bilgimiz yok değil mi?
Because if asked, I would have to tell the truth, which we both know you didn't do.
Çünkü sorarsa doğruyu söylemek zorunda kalırım ki o kadını kurtarmadığını ikimizde biliyoruz.
Uh, do I have to pretend to be outraged, or can we get to it?
Öfkelenmiş gibi mi yapayım, yoksa konuyu anlatacak mısın?
Okay, you heard Daisy... we're gonna have to do this from the inside.
Pekâlâ. Daisy'yi duydunuz. Bunu içeriden halletmemiz gerek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]