English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ H ] / His whole life

His whole life tradutor Turco

948 parallel translation
She is his whole life.
O, onun bütün hayatı.
His whole life is spent in searching for you.
Tüm hayatını seni aramakla harcadı.
Pinky never so much as even stole a chicken in his whole life.
Pinky hayatı boyunca tavuk bile çalmadı.
His whole life he lived in this shop.
Tüm hayatı bu mağazada geçti.
There'll never be a moment in his whole life when he'll ever regret having married me.
Hayatı boyunca, benimle evlendiğine pişman olacağı tek bir an bile olmayacak.
Why he ever started this cheap penny-ante Building and Loan l'll never know. But neither you nor anybody else can say anything against his character, because his whole life was...
İnşaat ve Kredi Birliğine neden başladığını bilimiyorum ama onun karakterine bir şey söyleyemezsiniz çünkü hayatı boyunca...
HE JUST MADE A MISTAKE. ONE MISTAKE IN HIS WHOLE LIFE, THAT'S ALL.
Bir hatası olmuş ki, bütün hayatının tek hatası.
He was prouder of that than anything else in his whole life.
Hayatındaki onca şey içinde en çok onunla gurur duyuyordu.
And he's never killed anything since in his whole life, and he never will.
O zamandan beri de tek bir canlıyı bile öldürmedi, ve öldürmeyecek de.
But his whole life is a long story of involvement with crime and sin l cannot comprehend how you can sympathise with such a person
Ama onun tüm hayat hikayesi suç ve günahla iç içe. Böyle birine nasıl yakınlık gösterdiğini anlayamıyorum.
He said them because he didn't want me to know... To know that Id smashed him, smashed his whole life.
Onu nasıl mahvettiğimi... bilmemi istemedi, hayatını mahvettim.
You know, his whole life has been fighting.
Orada farklıdır. Bütün hayatı kavga ile geçti, ve..
They say when a man falls from a great height, his whole life flashes by.
Bir insan yüksekten düştüğü zaman tüm hayatını görürmüş.
- Pop... I can handle him. I've been handling him his whole life.
Hayatı boyunca ben baktım ona.
Damn it, once a man has worked his whole life, he should have the right to let up!
İnanamıyorum, bütün hayatı boyunca çalışmış bir adamın dinlenmeye hakkı olması gerek! Kaç saat çalışıyorsun?
You know Dingo never earned $ 100 in his whole life.
Dingo'nun, hayatı boyunca 100 dolar kazanmadığını biliyorsun.
His deciding may mean his whole life.
Vereceği karar onun tüm yaşamı demektir.
He spent his whole life pretty far out in the country.
Hayatının çoğunu köyün uzaklarında geçirdi.
His whole life he'll talk about making $ 1000 in one night.
Ömrü boyunca gecede bin dolar kazandığını anlatacak.
You can't expect him to change his whole life.
Ondan tüm hayatını değiştirmesini bekleyemezsin.
I was the only thing in his whole life that wasn't dirty and nasty and hitting him in the face with a glove.
Hayatında pis ve iğrenç olmayan, terli bir eldivenle suratına vurmayan bir tek ben vardım.
It's his whole life.
Bu onun hayatı.
The business is his whole life and he's still in his prime.
İş bütün yaşamdır ve o hala gençliğini yaşıyor.
He understood that he would pay for the silver coin his whole life.
Gümüş sikkenin bedelini hayatı boyunca ödeyeceğini anlamıştı.
Charlie has never done anything in his whole life except talk.
Charlie yaşamı boyunca konuşmaktan başka bir şey asla yapmadı.
Sure, you can smear him, ruin his whole life's work.
Tabii ona çamur atabilirsiniz. Tüm başarısını imha edebilirsiniz.
Hal's never fired a pistol in his whole life.
Hal hayatında bir kere bile ateş etmemiştir.
One of them is that my husband's work filled his whole life.
Nedenlerden biri, işinin kocamın bütün yaşamını doldurmuş olması.
Even a man who works his whole life can't be sure of success.
Hayatı boyunca çalışan bir erkek bile başarıyı garantileyemez.
That his whole life is devoted to undermining everything that you and I and every freedom-minded American...
Tüm hayatını, senin, benim ve özgür düşünceli Amerikalıların altını kazmak için..
His whole life is spent evading and defying authority.
Bütün hayatı otoriteye karşı gelerek ve kaçarak geçmiş.
But above all, during his whole life and in any place where he lived, the pious Luigi most abhorred any talk or dealing with women, whose presence he avoided in such a way that whoever saw him thought he had a natural dislike of them...
Papa Luigi özellikle hayatı boyunca, nerede yaşarsa yaşasın, kadınlarla konuşmaktan, onların sözünü etmekten korkmuş, varlıklarından... sakınmıştır, onu ilk defa gören birine, kadınlara karşı doğal bir... antipati beslediğini düşündürtecek kadar onları sevmezdi.
His whole life's in the place.
Bütün hayatı buraya bağlı.
Tell Max about Colleen and wash his whole life down the drain.
Max'a anlat, bütün rüyası heba olsun.
It would change his whole life.
Bütün hayatını değiştirirdi.
My father never smiled like that in his whole life.
Babam hayatında hiç böyle gülmedi.
Do you think it's right for a man to run himself ragged his whole life... with no guarantees for the future?
Hiç bir gelecek garantisi olmadan, bir insanın hayatını perişan etmesini doğru buluyor musun?
To think this boy's spent practically his whole life alone on that planet, everyone killed, just a few micro-tapes to learn from.
Herkesin öldüğü bir gezegende tek başına...
Here's a guy never carried a gun in his whole life.
Hayatı boyunca silah taşımamış bir adam.
A man who died of old age at 45 and who never saw more than $ 10 at one time in his whole life.
45'inde yaşlılıktan ölmüş ve hayatı boyunca 10 dolardan fazla toplu para görmemiş bir adam.
My whole life's been for him and his happiness.
Hayatım boyunca onu ve onun mutluluğunu düşündüm.
I'd say that your nose was just a little too short, your mouth just a little too wide, but that yours was a face that a man could see in his dreams for the whole of his life.
Burnunun biraz küçük olduğunu söylerdim ağzının bir parça geniş. Ama yüzünün, bir insanın hayatı boyunca görebileceği en güzel yüz olduğunu.
We've got more life in our little finger than he has in the whole of his body.
Serçe parmağımız bile onun bütün vücudundan fazla hayat dolu.
Dingo never had six-bits to jingle in his pocket his whole miserable life.
Dingo'nun, sefil hayatı boyunca cebinde beş kuruşu olmadı.
You should be very proud to have a husband who's willing to risk his life for the betterment of the whole world.
Dünyanın iyi bir yer hâline gelmesi için hayatını riske atmaya gönüllü olmuş bir eşin olduğu için gurur duymalısın.
Rocco Barbella's been a burden to his mother during the whole of his life.
Rocco Barbella hayatı boyunca annesinin sırtında bir yük olmuş.
A fellow spends his whole life looking for the Holy City of Ophir
Bütün ömrünü kutsal şehir
Sometimes a man has no occasion to remember the words in the whole of his life.
İnsan bazen, hayatı boyunca kelimeleri hatırlamak için bir neden bulamaz.
Absolutely the most magnetic man I've ever met in my whole life next to Howard, God bless his soul.
Howard'dan sonra hayatımda tanıdığım en mükemmel insan, Tanrı onu kutsasın!
To him, it's his whole life!
Ama onun için tüm hayatı demek!
My grandfather William was a hypnotist and the whole town believed his hypnotism was prompted by a desire to go through life without any effort.
Büyük babam William hipnotizmacı idi. Tüm kasaba, hipnotizmalarının hiçbir çaba sarf etmeden yaşamayı kışkırttığına inanıyordu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]