Improvised tradutor Turco
262 parallel translation
It was a swarming Tower of Babel made of rabbit cages, campfires, huts and improvised tents.
Tavşan kafesleri, kamp ateşleri, kulübeler, uyduruk çadırlardan yapılma, kaynaşan bir Babil Kulesiydi.
I don't like of improvised travels.
Emrivaki seyahatlerden hoşlanmam.
You came, I improvised, they were excited by your reactions.
Sen geldin, ben doğaçlama yaptım ve tepkine hayran oldular.
It did not have any hope for this operation, therefore total it was improvised in little time and to pressas.
Bu operasyonda hiç ama hiç umut yoktu. Zira yeterli keşif yapılmadan alelacele planlanmış bir operasyondu.
They had been improvised antiaircraft defenses.
Hava savunmaları kurulmuştu.
The wounded were tended in improvised dressing stations.
Yaralılarla, derme çatma tıbbi yardım istasyonlarında ilgileniliyordu.
Also, given the improvised... not to say idiotic, nature... of our demonstration... it's clear we should expect no mercy.
Ayrıca rastgele midir doğal karakterlerinden midir bilmem, aptalız da demek istemiyorum ama adamlardan merhamet beklemek yanlış olur.
The victims, were not only the result of the war alone, since a large nomadic population unable to find refuge, was herded into improvised concentration camps, in which there was insufficient food or water.
Mağdurlar sadece savaştan kaynaklanmıyorlardı, barınak bulamayan yüksek miktardaki göçmen nüfus, yiyecek veya su sıkıntısı çektikleri toplama kamplarına sürüldüler.
Fragmentation grenades, other improvised explosive devices.
Parça tesirli el bombaları, diğer el yapımı patlayıcı maddeler.
I guess I improvised.
Kendiliğinden oldu.
"Booby Traps and Improvised Anti-personnel Devices"?
"Bubi Tuzakları ve Anti-Personel Aygıtlar"?
Emergency headquarters like this have been hastily improvised in the basements of town halls and civic centres.
Son iki günde belediye binaları ile hükümet binalarının bodrumlarında... aceleyle bunun gibi kriz masaları kuruldu.
Detention camps are improvised for looters.
Yağmacılar için tutukevleri kuruldu.
Well, you wouldn't let me get the melon baller, so I improvised.
Kavun kaşığını getirmeme izin vermediniz, ben de doğaçlama yaptım.
But what I couldn't read I improvised with my own ideas.
Ama okuyamadığım yerleri kendi yaratıcı fikirlerimle tamamladım.
[In German] When the Action itself first got under way, it was almost totally improvised.
Aktion planı yürürlüğe ilk girdiğinde neredeyse tamamen doğaçlama bir plandı.
I say, he improvised.
Bence aklını kullandı.
I... improvised.
Ben... doğaçlama yaptım.
Always improvised.
Buralarda ulaşımın nasıl olduğunu bilirsin.
So I improvised. It'll be here.
Ben de yaratıcılığımı kullandım.
But a good obituary can't be improvised.
Bu yazının edebi olması önemlidir.
- Improvised tourniquet kept him alive.
- Alelacele yapılan sargı bezi onu hayatta tutmuş.
I forgot my swimsuit, too, but I improvised.
Ben de mayomu unuttum, ama bir şeyler uydurdum.
It's an improvised explosive device.
Kayıtlardan çıkarılsın. Hiç ilgisi yok.
- That was totally improvised.
- Tamamen doğaçlamaydı.
He improvised.
Aniden ortaya çıktı.
I guess they sort of improvised as they went along.
Ordan oraya gierlekren doğaçlama yapmışlar sanırım.
Well, I improvised, since we're only using a microscopic amount of naqahdah.
Aslında, ben uydurdum, çünkü sadece mikroskopik miktarlarda naqahdah kullanıyoruz.
You improvised in the "D" section.
D bölümünde doğaçlama yaptınız.
An improvised action, without any possibilty of success.
Hiç beklemediğimiz bir şey bu. Ama başarıya ulaşması imkansız.
- You improvised?
- Şimdi mi uydurdun?
How much of it is improvised?
Ne kadarı doğaçlama olacak?
I improvised. You're gonna love them.
Ben biraz doğaçlama yaptım.
And this whole thing was improvised.
Bunu doğaçlama yapıyoruz.
You "improvised" your way through an entire cheesecake, as well as three servings of Ktarian chocolate puffs.
Hadi peynirli keki götürürken doğaçlama yaptın üç porsiyon Ktarian çikolatalı pufu yemene ne demeli!
I improvised the line "I love you".
"Seni seviyorum" bölümünü uydurdum.
Guinness brewer, Edward Phillips, had his disused boilers converted into improvised armoured cars for the British.
Guinness Biralarının sahibi, Edward Phillips,... artık kullanılmayan kazanlarını İngilizler için zırhlı arabalara çevirmişti.
A scene i wrote for him but which he completely improvised.
Ve bu onun sahnesi. Sahneyi onun için yazdım ama o tamamen doğaçlama yapmayı seçti.
Whereas all the scenes where he does that pretend German were improvised.
Almanca taklidi yaptığı sahnelerin ise hepsi doğaçlamaydı.
She's just went in there and improvised over.
Ve neden denemiyorsunuz dedi. Oraya girdi ve doğaçlama yaptı.
I should have been improvised of this before the hearing, Caine.
Oturumdan önce bana bilgi verilmesi gerekirdi.
I used to listen for hours while he sat naked on my couch and improvised.
Kanepemde çıplak oturup doğaçlamalar yapmasını saatlerce dinlerdim.
36 % of all detonators fail on improvised explosive devices.
Fünyelerin 36 %'sı bu tür patlayıcıları ateşlemezler.
He improvised.
Doğaçlama.
He improvised rather brilliantly suddenly in the Carroll mode when Alice is thundering on the door of the cooks'kitchen and can't get in. And he says, "I'll tell you what I'll do for you..."
Alice mutfaktaki aşçılara tehditler savururken ve içeri giremezken uşak, "Senin için ne yapacağımı söyleyeceğim." der sonra kız uşağa bakar, uşak da der ki, " Senin için ne yapacağımı söyleyeceğim :
I bet that was improvised.
Bahse varım bu doğaçlamaydı.
I liked the cock poem at the very beginning. Which was totally improvised, right?
Baştaki erkeklik organıyla ilgili şiiri çok beğendim.
Improvised Explosive Devices.
Uzaktan Kumandalı Patlayıcı.
- I improvised.
- Doğaçlama yaptım.
This is that improvised part. - Remember, Nicky?
Bu doğaçlama yaptığımız bölüm, hatırladın mı Nicky?
Brian Distel and Brianette Zatapathique there in an improvised scene from Jean Kenneth Longueur's new movie Le Fromage Grand.
Günaydın Güzel bir gün - Evet.