Keel tradutor Turco
304 parallel translation
Its character, it's got very strong ribs, with a heavy keel around the outside, and usually here they're preserved in this beautiful yellow calcite.
Karakteristikleri, son derece güçlü ıskarmozları, dışını saran ağır omurgası ve genellikle bu güzel sarı kalsitte korunmuş olmaları.
He's liable to keel over from shock.
Muhtemelen şoktan düşecektir.
What are you trying to do, keel over?
Tükenmeye mi çalışıyorsun?
William Lester Keel.
William Lester Keel.
It's on an even keel.
Daha iyi durumdalar Kelly.
A tour is from the keel to the foretop.
Gemi, tepeden tırnağa gezilir.
The poor fellow, the blood rushed out of his face... and I thought he'd keel over in the horse trough.
Zavallı adamın yüzü sapsarı kesildi az daha su yalağına yığılıp kalacak sandım.
But lately I've been thinking that I might just keel over and die.
Ama son zamanlarda, devrilip ölebileceğimi düşünmeye başladım.
I'm sure he's come off our keel and scooted in the opposite direction.
Eminim omurgamızın altından geçip gitti ve aksi istikamette bir yerde çıkacak.
You gotta keel over some time.
Yeter ki, bir dal.
- Keel. - Oh, no. Not "keel".
Hayır değil.
I feel the thrill of life along the keel.
Yaşamın heyecanını güvertenin kenarında yaşıyorum.
- No reason to lie about it. If I'm lying, may my mother keel over this instant!
Annemin başı üzerine yemin ederim, hemen anında olsun.
650 left from keel to bottom.
Dipten 200 m yukarıdayız.
Yeah, well, uh, Ames Woodruff must've stopped to jaw with Miss Keel.
Evet. Ames Woodruff Bayan Keel ile çene çalıyordur.
We haven't enough fuel to hold the keel down.
Gemiyi dengede tutmak için yeterince yakıtımız yok.
The mainmast is very high for a galley which has barely any keel.
- Bir Kadırga direğinin sahip olabileceği en yüksek omurgaya sahiptir.
Keel, stand ready.
Hazırda bekleyin.
We have to have a lubber line. It goes straight through the keel.
Tam salın omurgasından geçirmeliyiz,..
Forty, measured from the bottom of the keel.
Geminin gövdesinden itibaren ölçünce kırk fit.
- I thought she'd keel over any minute.
- Her an alabora olacak sandım.
I'll have you passed under the keel.
Seni aşağıdaki ambardan bir geçirteyim.
He wants to know I'm on an even keel.
O sadece diz çökmemi istiyor.
- In the keel.
- Geminin omurgasında.
- The old keel ploy.
- Gemi omurgası.
All you have to do is sail her around the Caribbean for a while... haul her out of the water, take the midsection out of the keel... and voila, 40 kilos of the finest merchandise... your experts have ever tested.
Tek yapmanız gereken Karayiplerde ufak bir gezintiye çıkmak.. karaya çıkarsınız ve omurganın, orta kısmını çıkarırsınız... ve sürpriz, Uzmanlarınızın test ettiği en kaliteli 40 kilo
What about the keel?
Ya omurgası?
Oh, Ed, I see you've already met Colonel Keel.
Ed, sanırım Albay Keel'ı tanıyorsun.
Colonel Keel's confirmed, sir.
Albay Keel onayladı, efendim.
That's why I'm on such an even keel.
Bu yüzden böyle dinginim.
KEEL : It's about Starfleet.
- Bu Yıldızfilosu ile ilgili.
- Walker. KEEL :
- Walker.
Isn't that Walker Keel's ship?
O Walker Keel'in gemisi değil miydi?
KEEL : We're not sure yet.
- Bundan daha emin değiliz.
Two of the oldest and closest are Jack Crusher, may he rest in peace, and Walker Keel.
En eski ve yakın olanlardan ikisi, Jack Crusher - huzur içinde yatsın -, ve Walker Keel'dir.
I trust Keel completely.
Keel'e tamamen güvenirim.
The apparent death of Walker Keel has had a powerful impact on me.
Walker Keel'in apaçık ölümü, bana büyük bir darbe oldu.
As a result, I have alerted my executive officer to the suspicions voiced by Keel and the others.
İkinci kaptanımı Keel'in söylediği tehditten haberdar ettim.
It's a thin line between late Cher and early Howard Keel.
Cher'in son hali ile Howard Keel'in ilk hali arasında ince bir çizgide.
The main thing for you while you're here will be to keep everything on an even keel.
Burada olduğun süre zarfında en önemli şey herşeyin yolunda gitmesini sağlamak.
Me and Keel here, we got "the big bitch" :
Ben and Keel "büyük fahişeyi" götürdük :
He might keel over.
Biraz tepe taklak olabilir tabi.
If I catch either one of you shitting in some vital area on my ship, you'll be keel-hauled, and that's serious on an aircraft carrier.
Ama gemimde önemli bir yeri bokladığınızı duyarsam, geminin altından yüzersiniz ve bu da uçak gemisinde ciddi bir şeydir.
"It's to keel me, to put me in an asylum " that they want me home. "
" Eve gelmemi, beni altüst edip, tımarhaneye tıkmak için istiyorlar.
I don't want you to clog up your arteries and keel over at the table!
Damarlarının tıkanıp, masanın üzerine dağılmalarını istemiyorum.
It's right under our keel.
Hemen altımızda.
I received a complaint from Chairman Keel about the delay.
Gecikmeden dolayı yönetici Keel den şikayet geldi
You keel over with a heart attack well before your time?
Belki de bütün güzel şeyler öncesinde her şey kalp kriziyle alabora olur?
- Steady keel.
- Gemiyi sabit tutun.
KEEL :
- O bekleyebilir.
The gunwale and keel are definitely safe.
- Evet.