Must tradutor Turco
203,481 parallel translation
He must have tried to find a pulse and, when he failed, he jumped to the conclusion that it wasn't there.
Bir nabız bulmak için uğraşmış olmalı ve başarısız olduğunda, öldüğüm sonucuna vardı herhalde.
I basically dragged her to this party and we... we both drank too much and stumbled home barefoot, which must have been when she cut her foot.
Zorla bir partiye götürdüm. Çok içtik ve eve çıplak ayakla döndük. Ayağını bu yüzden kesti.
Ali must've transferred her infection and I somehow missed it when I examined her.
Ali'deki enfeksiyon yayılmış. Muayene ederken gözden kaçırmış olmalıyım.
There must be something we can do for her.
Yapabileceğimiz bir şeyler olmalı.
You must refuse.
- Reddetmelisin.
Must I?
Öyle mi?
But we must leave right away. Must I go?
- Ama derhâl buradan ayrılmalıyız.
If you have any doubts you must raise them only to me.
Herhangi bir kaygın olursa ilk bana gelmelisin.
And Henry must never know of Richard's escape. For his sake and for ours.
Henry'nin, Richard'ın kaçışından haberi olmaması gerekiyor.
You must put a stop to this.
Buna artık bir dur demelisin.
So play your charade for now if you must.
O yüzden, şimdilik ne rol yapacaksan yap.
I must think.
Düşünmem lazım.
We must leave today.
Bugün ayrılmalıyız.
But you must think about the implications.
Fakat her şeyi hesaba katmalısın.
I must make plans for our return.
Dönüşümüz için plân yapmalıyım.
We are told we must not worry.
Endişelenmemize gerek yok dediler.
All you must do is confirm that the boy is a fraud.
Tek yapman gereken, çocuğun dolandırıcı olduğunu onaylamak.
You know what I must do.
- Ne yapmam gerektiğini biliyorsun.
And you must do it.
- Ve yapmalısın da.
You must rejoin the celebrations.
Kutlamaları tekrar kabul etmelisin.
But we must have Scotland or we'll fail before we start.
Fakat İskoçya'ya sahip olmalıyız ya da başlamadan önce başarısız oluruz.
We must settle Arthur's betrothal.
Arthur'un bahtına uymalıyız.
As we all must, in the end.
Sonunda, hepimizin yapması gerektiği gibi.
You must come quickly.
Hızla gelmelisin.
But the Cornish are up in arms about the tax, and men must be dispatched to quell them too.
Ancak Cornish, vergi konusunda silahlı, Ve erkekler de onları susturmak için gönderilmelidir.
And I must pray the nobles will support me because the new tax on the peasants will ensure that they do not.
Ve asiller beni destekleyecek dua etmeliyim Çünkü köylülerin yeni vergileri, sağlamayacaklarını garanti eder.
All of England's noble families must turn out for you.
İngiltere'nin asil ailelerinin tamamı sizin için dışarı çıkmalıdır.
You must go to her.
Ona gitmelisin.
I must go to them.
Onlara gitmeliyim.
You must go.
Gitmelisin.
Amy must have some.
Amy'de olmalı.
I must have gotten... - David.
Karıştırmış olmal...
And when spring comes, the baby birds must leave the nest.
İlkbahar geldiği vakit, yavru kuş terk etmeli yuvayı.
And they must have fought.
Savaşmış olmalılar.
My father, he must have won.
Babam kazanmış olmalı.
They must have seen us leaving the hospital.
Hastaneden çıktığımızı görmüş olmalılar.
You got hundreds of'em out there, one of'em must run.
Yüzlerce araba var burada, bir tanesi çalışıyordur.
One of her group must have survived.
Grubundan biri hayatta kalmış olmalı.
I must say, other than a gaping, middle-aged woman-shaped hole in the window, I can see no sign of a struggle or a break-in.
Camda orta yaşlı bir kadın boyutunda bir delik dışında mücadele izi göremiyorum.
You must come see me right away.
En kısa zamanda bana bir görünün.
We must act now.
Hemen harekete geçmeliyiz.
We must act without delay.
İvedilikle işe koyulmalıyız.
Such people must stick together like comrades, like partners, like...
Böyle insanlar hiç ayrılmamalı. Tıpkı yoldaşlar, partnerler gibi. Tıpkı...
- Must've quit in middle of the night.
Gece istifa etmiş olmalı.
Die here, or prepare yourself for what must come.
Ya burada öl, ya da kendini gelecek şeylere hazırla.
We need to know by whom and then... do what must be done.
Kimin çıkardığını bilmemiz gerekiyor. O zaman gerekeni yaparız.
We will change what we must.
Değiştirmemiz gerekeni değiştireceğiz.
Ramse must've found her before Titan splintered, dragged her back here all the way from Colorado.
Titan'a gitmeden önce Ramse onu bulup Colorado'dan buraya kadar sürüklemiş olmalı.
- I must execute everyone involved in her imprisonment.
Onun hapsolmasına sebep olan herkesi idam etmem şart.
It's heartening to know that you're glad to raise the children, but you must understand, the children lost their Aunt Josephine. They're rather upset.
Epey üzgünler.
I must've forgot.
Unutmuşum.
mustang 74
mustafa 92
mustard 87
mustache 41
must be nice 94
must be 169
must go 22
mustn't we 23
must i 60
must have 30
mustafa 92
mustard 87
mustache 41
must be nice 94
must be 169
must go 22
mustn't we 23
must i 60
must have 30