Rein tradutor Turco
305 parallel translation
Now you've changed your mind. Why don't you put a rein to your nimble imagination, girl?
Neden beynindeki çevik hayal gücünün dizginlerini tutmuyorsun
And let you have a free rein with all those men?
Ve bütün o erkekleri baştan çıkarmana müsaade mi edeyim?
Rein muss Es sein.
Yanlış çalıyorsun.
But when you bear in mind your own struggles to rein in that notoriously political City Council, and realize the park's construction, it's you, Deputy Mayor, who should be singled out.
Ama o korkunç derecede politik Şehir Meclisini idare etmedeki ve parkın yapılması yönündeki çabalarınız düşünülünce asıl öne çıkması gereken sizdiniz.
Harbin, hang up another rein.
Harbin, Öbür dizgine as.
I'm not as young as I was, and I want someone to have a firm rein on the business - for Elizabeth's sake. She's all I have.
Eskisi gibi genç değilim, Elizabeth'in iyiliği için şirkete birinin bakmasını istiyorum.
When Dave's ma died, I figured the boy needed a tight rein.
Annesi öldüğünde Dave'e disiplin vermek gerektiğini anladım.
A progressive school strives to develop a child's individuality, to give him full rein to express his feelings and desires on the theory that individuality and genius are cognate.
Deneme Okulu'nun gayesi çocuğun ferdiyetini geliştirmek. His ve isteklerini serbestçe ifade etmesini sağlamak. Teoride ferdiyet ve deha aynı kökenli.
- Who put you on such a tight rein?
- Seni kim dizgine vurdu? - Papaz.
I'll give them free rein.
Onları başıboş bırakacağım.
What am I supposed to do, keep a rein on you 24 hours a day?
Sizi 24 saatliğine dizginlemek için, ne yapmamı öneririrsiniz?
Even our lord couldn't rein in Mizoguchi's misrule.
Mizoguchi'nin kötü yönetimini efendimiz bile dizginleyemedi.
Our usual procedure is this- - Just rein up a minute, Mr. Giles.
- Alışılmış prosedürümüz ise... - Şu dizginleri bir dakika çekin Bay Giles.
Good rein on him?
Söz dinler mi?
Best damn rein in the county.
Kasabadaki en iyi attır.
I gave you free rein.
Seni yapman gerekenlerde özgür bıraktım.
That way it gives my trained instincts full rein.
- Bu yöntem, zincirlenmiş içgüdülerime tam özgürlük veriyor yani.
Give rein to your feelings
Duygularına hakim ol.
where the has-been comic, played impeccably by Davis Newman... demonstrates his former brilliance... in a monologue where clearly... director Gideon gave Mr. Newman free rein.
... eski komedyen Davis Newman kusursuz canlandırıyor, monolog konusundaki eski yeteneğini sergiliyor, yönetmen Gideon Bay Newman'ı olduğunca serbest bırakmış.
So he left and came here where he enjoyed wandering these roads and giving his mind free rein to explore.
Böylece buraya gelerek dolaşmayı sevdiği bu yollarda kendisini keşif dünyasının heyecanına bıraktı.
A highly developed sense of duty... self-discipline practised since childhood... and considerable social success prevented the patient... from giving his feelings free rein.
Çok gelişmiş bir görev duygusu çocukluktan beri uygulanmış oto-disiplin ve hatırı sayılır sosyal başarı, hastanın duygularını başıboş bırakmasını engelledi.
Green horse with purple silk rein
Mor ipek dizginli yeşil atı olan!
You must keep a tight rein on him, Lord Nobukado.
Dizginlerini sağlama almalısın Nobukado.
I've got him on a tight rein.
Sıkıca dizginledim onu.
Now the moment has come... to stable the steeds of war... and give free rein to peace.
Ama şimdi küheylanları ahıra çekip savaş yularlarını gevşeterek barışa bir şans tanımanın zamanıdır.
Keep him on a tight rein!
Dizginlerini sıkı tut!
You'rein business.
Sen başlıyorsun.
- I bet you keep him on a tight rein.
- Eminim onu kontrol ediyorsunuzdur.
And his queen give rein to their unbridled passion!
Ve kraliçesiyle kontrolsüz tutkularını dizginleyişlerini!
Wesley, you are going to have to keep a... a rein on Dirgo.
Wesley, Dirgo'yu başıboş bırakmamalısın.
A thoroughbred... from head to heel. Disdainful of the rein or bit.
Céladon gibi zarif, Scaramouche gibi çevik.
If even you admit your chances are nearly nil, why rein your life for...?
Şansının neredeyse sıfır olduğunu itiraf etsen bile hayatını neden dizginleyesin ki?
Joey, rein it in, kid.
Sakin ol.
He was playing you and you couldn't rein yourself in, and now we can't trade him for Lilly.
Seninle oynadı ve sen de tuzağa düştün ve artık Lilly'yi takas edemeyeceğiz.
They're not accustomed to the bearing rein.
Gergi kayışına alışkın değiller.
Their groom said they'd never used the rein on either one.
Seyisleri, daha önce hiç gergi kayışı takmadıklarını söyledi.
When a bearing rein is tightened, it pulls back your head... so that you have to carry it uncomfortably high.
Gergi kayışını gerdiklerinde, başınız geriye doğru çekilir ve... rahatsızlık verici bir şekilde yukarı kaldırmak zorunda kalırsınız.
Rein them tighter, York.
Kayışlarını ger York.
Reuben, shorten the bearing rein on the mare.
Reuben, kısrağın kayışını ger.
A bearing rein is well named.
Gergi kayışı çok uygun bir addı.
Rein them tighter, York!
Daha çok ger York!
The bloody rein's choking her.
Kayış yüzünden nefes alamıyor.
If you can't keep a tighter rein on your lieutenants...
Yardımcıların üstündeki otoriteni sürdüremezsen...
We were supposed to have free rein, damn it!
Serbest olmamız gerekiyordu, lanet olsun!
I'll rein Fei-hung in.
Fei-hung'u dizginleyeceğim.
You have free rein.
Her neyse, uygun gördüğünüz gibi yapın.
The kind of place where a mind like Will's is given free rein.
Will gibi birinin hiç zorluk çekmeyeceği bir iş.
He's giving the fanatics free rein lf l were in charge, I'd show you!
Fanatiklere, özerk bölgeler veriyor. Resmi bir görevim olsaydı, sana gösterirdim.
- Sie duerfen hier nicht rein.
- Bana bak.
Rein!
Gayret edin!
You have free rein.
- Evet.