Running out of time tradutor Turco
1,666 parallel translation
If she's still alive, she's running out of time.
Hala hayattaysa, çok vakti yok demektir.
I found the antidote, but we're running out of time.
Panzehiri buldum ama zamanımız azalıyor.
AND YOU WERE RUNNING OUT OF TIME.
Ve zamanın gittikçe azalıyordu.
We're running out of time.
Zamanımız daralıyor.
You're running out of time.
Zamanımızı tüketiyorsun.
his brother is more relaxed, but he's running out of time.
Kardeşi daha rahat. Ama zamanı azalıyor.
- Eenie meenie minie... - We're running out of time.
Portakalı soydum, başucuma koydum...
We're way over budget, and Nicholas is running out of time.
- Bütçeyi çok fazla aşmışız ve Nicholas'ın zamanı tükeniyor.
We're running out of time.
Zamanımız azalıyor.
¶ yes, sir, yes... ¶ Peter, we're running out of time.
Peter, vaktimiz azalıyor.
You're running out of time for this to continue being a civil conversation.
Bu konuşmanın medeni bir sohbet olarak devam etmesi için zamanın azalıyor.
Here I thought you were the one running out of time.
Zamanı azalan siz değil miydiniz?
Alda said I was running out of time.
Alda zamanımın azaldığını söyledi.
I'm running out of time, so if you have any information on who that was or why I'm going to be killed...
Zamanım daralıyor, o yüzden kadının kim olduğuna ya da neden öldürüleceğime dair bir bilginiz varsa... - Bilgi vermeye yetkim...
We're running out of time and they can't help us now.
Zamanla yarışıyoruz ve artık bize faydaları olamaz.
We need to find him, we're running out of time.
Onu bulmak zorundayız, zamanla yarışıyoruz.
And running out of time.
ve zamanımız da.
We're running out of time before that boat arrives.
Tekneni varmasına kadar kalan zamanımız daralıyor.
His wife is due in six weeks, and he's running out of time.
Karısı altı hafta sonra doğuracak ve adamın zamanı doluyor.
But we're running out of time.
Ama zamanımız tükeniyor.
But you're running out of time. Soon it will be out of our hands.
Ama zamanımız tükeniyor, yakında onu bizden alacaklar.
I have to do this and we are running out of time!
Bunu yapmak zorundayım ben çok az zamanımız kaldı!
We are running out of time.
Zamanımız tükeniyor.
We're running out of time, and maybe I didn't make it clear enough, but we're gonna have to stick together for a little bit, because of our... You know, our situation.
Zamanımız gittikçe azalıyor ve belki kendimi yeterince iyi ifade edemedim ama bir arada kalmak zorundayız, bizim durumumuzdan dolayı.
- I'm running out of time.
- Zamanım azalıyor.
You're running out of time.
Zamanın işliyor.
We're running out of time.
Zaman kalmadı.
- She's running out of time.
- Zamanı azalıyor.
I'm all alone, neal, And I'm running out of time.
Tek başınayım Neal ve zamanım azalıyor.
- Look, we're running out of time.
- Dinle, vaktimiz daralıyor.
Hurry up, Robin... I'm running out of time.
Hadi, Robin... zamanım azalıyor.
We're running out of time.
Zaman kaybediyoruz.
- Hey! - I'm running out of time.
Zamanım tükeniyor.
I'm running out of time.
Vaktim azalıyor.
You " re running out of time.
Vaktin tükeniyor.
And she's running out of time!
Gittikçe zamanı azalıyor!
She's running out of time!
Zamanı tükeniyor!
You're running out of time.
Zamanınız azalıyor.
Lieutenant, we're running out of time.
Teğmen, zamanımız azalıyor.
We're running out of time.
Vaktimiz azalıyor!
Yeah, my situation. I'm running out of time and you people keep putting me on hold.
Evet, vaktim azalıyor ama siz beni bekletip duruyorsunuz.
We are running out of time, Paul.
Zamanın daralıyor Paul.
But we're running out of time.
Ama zaman daralıyor.
We are running out of time!
Zamanımız tükeniyor!
We're running out of time.
Zaman çalmayı bırak. Vaktimiz kalmadı.
She was running out of time.
Zamanı tükeniyordu.
'The poison has infected 63 % of his cells, but time's running out.'
Zehir hüclerelerinin % 63'üne yayılmış ve zaman tükeniyor.
Time's running out, we must take the initiative so I want to know what the Tazbek delegation are saying outside of the negotiations.
Zaman tükeniyor, inisiyatif almak zorundayız. Bu yüzden Tazbek delegasyonunun görüşmeler dışında neler söylediklerini bilmek istiyorum.
- We're running out of time here, Andrew.
Vakit doluyor Andrew.
You are running out of both time and options.
Hem vaktiniz hem de seçenekleriniz azalıyor.
Take him away, running out of my time.
Götürün şunu. Zamanım tükeniyor.