So in the end tradutor Turco
806 parallel translation
So in the end, what is there to say?
Eee, geriye söyleyecek ne kalıyor ki?
So in the end, my judgment could only be a matter of opinion, and that opinion can only be determined by resemblance and manner.
Sonuç olarak, benim görüşüm sadece tahmine dayanabilir... ve bu tahmin, sadece benzerlik ve davranış biçimi ile kesinleşebilir.
So in the end, I wouldn't see you anymore.
Artık ileriyi göremiyorum.
So in the end, these have been nothing but the useless grumblings of a cranky old man.
Yani neticede tüm söylediklerim tuhaf ve yaşlı bir adamın lüzumsuz dırdırlarıydı.
So in the end, I face my banishment disowned, exiled and but a beggar here.
Ve en sonunda, yüzleşiyorum sürgünümle, sürülmüş, reddedilmiş bir sefil olarak.
So in the end you're the angel and I'm the devil.
Demek ki nihayetinde sen meleksin ben de şeytanım.
That, in the end, is what makes him so powerful.
Sonuçta, onu bu denli güçlü yapan şey de bu.
It's cheaper in the end to buy good quality... and enough of them so that you don't wear them out.
Nihayetinde yüksek kaliteli mallardan yeteri kadar almak hemen eskimelerinin de önüne geçmek oluyor.
I'll regulate the speed so we'll reach the end of this leg here in darkness.
Diğer tarafa karanlık çöktüğünde ulaşabilmemiz için hızı ben ayarlayacağım.
So I migrated to a large modern store which had just been opened in the West End, at the gigantic salary of £ 2 a week.
Böylece, Batı Yakası'nda yeni açılan büyük ve modern bir dükkana ve iki kocaman pound'luk bir haftalığa terfi ettim.
I've never in my whole life been so glad to see the end of it.
Hiç böyle kötü bir gün geçirmemiştim.
There's so much misery, laziness and indifference, in body and in mind. In the end you don't believe in anything.
Akılda ve bedende o kadar bir boş vermişlik tembellik ve ilgisizlik var ki sonunda hiçbir şeye inancın kalmıyor.
So I could twist the broken end in your face.
Suratına saplayıp döndüreyim diye!
This girl and the father, they got their hooks in the kid so deep he doesn't even know which end is up any more.
O kızla babası kafasına girmişler öyle ki çocuk artık ne nedir ayırt edemez oldu.
And, well, at the end of the war, I'd no one left in London so I stayed here.
Bu bir pandantif.'kolye ucu'Bunu tak.
So the bag of tricks wins in the end.
Yani zırvalar kitabı sonunda kazandı demek.
He got so he ate it up in the end and they had to put him away.
Sonunda onu yedi ve akıl hastanesine kapatıldı.
It's a pity you are so sweet in one end, and so muddled in the other.
Bazen çok tatlı, bazen de karmakarışık olman ne acı.
So we'll find'em in the end.
Yani onları sonunda bulacağız.
In the end, somehow granted the time for examination, we shall find that our so-called civilization was gloriously destroyed by a handful of vacuum tubes and transistors.
Sonunda, zaman onları büyük bir sınavdan geçirdi. Bizim akıllı geçinen toplumumuz vakum tüpleri ve transistörler tarafından büyük bir hezimete uğratıldı.
She was destroyed in the end by dreadful memories : A recollection of horrors that did not dim as the years went on, but instead grew monstrously, and left her mind shocked and unsteady so that death, when it came, was a blessed release.
Korkunç hatıraların esiri olarak ölüp gitti yıllar geçtikçe küllenmektense giderek büyüyen korkunç anılar ve aklı o kadar kötü durumdaydı ki..... ölümün gelmesi onun için ilahi bir özgürlük oldu.
So in a few moments, it will be the end of a rather fruitless life and mr.
Onun için de birkaç dakika sonra o verimsiz yaşamınız sona erecek.
In 1910, people were holding comet parties, not so much to celebrate the end of the world as to make merry before it happened.
1910'da insanlar kuyruklu yıldız partileri veriyorlardı, dünyanın sonunu kutlamak için değil de, bu gerçekleşmeden önce eğlenmiş olmak için.
He wanted me to stay in the textile factory. 16 hours a day... with my hands in water and end in a hospital... like so many fools I know.
Tekstil fabrikasında kalmamı istemişti. Suya batırılmış ellerle geçen günlük 16 saat mesai. Sonra tanıdığım bir sürü aptal gibi gözlerimi hastanede açayım.
So then, did Chuji make it out alive in the end?
Peki Chuji sağ çıkabilmiş mi oradan?
In the end, they was sorry for me, so they undress me they fill the bath with champagne and they drop me.
Sonunda, bana acıdılar, beni soydular küveti şampanyayla doldurup beni içine attılar.
So your ideal, Melinda, would be to stay here and live in that fake Venetian castle until the end of your life.
Ee Melinda, tüm gayen burada kalıp o sahte Venedik şatosunda hayatının sonuna kadar yaşamak mı?
So, what was left in the end?
Ve ne kalmıştı?
Oh, you can change the future so that we don't end up in those cases, but if we're all dead, what's the point?
Kabinlerde olmadığımız şekilde de geleceği değiştirebilirsin. Ama ölürsek ne anlamı kalır ki?
'And so, ladies and gentlemen,'we come to the end of another successful edition of'Speed Learn'.
Ve böylece baylar ve bayanlar, "Hızlı Öğren" in başarılı bir edisyonunun daha sonuna gelmiş bulunuyoruz.
But it didn't work, so I stayed in Clermont-Ferrand till the end.
Rejim binbaşısı hislerimi anladı.
Just pushing'a little extra sometimes so as they don't end up... with their chins in their hands for the rest of their lives.
Arada bir, biraz ek iş yapıp, nasıl geçineceğiz diye ömür boyu elleri çenelerinde düşünüp durmak istemiyorlar.
I let him think so, but in the end I get my way.
Böyle olmasına ben izin veriyorum, fakat sonunda istediğimi elde ediyorum.
But I had no idea that, in the end, the change would be so total.
Fakat sonuçta tamamen değişeceğine dair hiç bir fikrim yoktu.
... but towards the end, he was paroled to help with the American war effort, so for six months he's worked in my pastry shop.
... Amerikan savaşına katkılarından ötürü serbest bırakıldı. Altı ay pastanemde çalıştı.
I know you're not in the muscle end of the family, so don't be scared.
Ailedeki ayılardan biri olmadığını biliyorum. Onun için korkma.
( man ) I think it was generally understood that the combat tour was 25 missions, because you'd be dead by the end of that time, so there wasn't any point in asking you to stay around any longer.
Sanırım genel itibariyle anlaşılmıştı ki yaptığınız muharebe sayısı, 25'ten ibaretti. Çünkü bu süre sonunda ölüyordunuz. Bu nedenle daha fazla sayıda görev alma gibi bir durum sözkonusu değildi.
The inhuman thing about American TV is not so much that they hack everything up with commercials, though that's bad enough, but in the end all programmes become commercials.
Amerika televizyonlarının zalim yönü, her ne kadar bu da oldukça kötü olsa da, her şeyi reklamlarla kesmesi değil, eninde sonunda bütün programların reklama dönüşmesidir.
'Why did this night have to be so good? I would not have to be in pain.' 'She did not like the end of my life...'
'İnim inim inlesem, acı çeksem de olur''benim için farketmez'
So you'll always end up in the same place.
Onun için insan hep aynı yere dönüyor.
The plan, like so many plans in so many wars before it, was meant to end the fighting by Christmas and bring the boys back home.
Plan, kendinden önceki birçok savaş planı gibi,
Under foot in the great hall look high look low scavo so end just the statement.
Büyük salonda ayak altında yükseğe bak, aşağıya bak böylece sona erer sadece bir ifade.
Yes, I come in the end, so?
Evet sonunda geldim n'olmuş?
Why else would I put you through all this if not so we could be together in the end!
Beraberliğimiz için bu şekilde başa çıkmaya çalışıyorum.
And she tried so hard that in the end... she gave her life doing it.
Çok çalıştı fakat sonunda... kalbi dayanamadı...
If you condense the whole history of life, from its beginnings until the present moment, into a year, then it wasn't until the end of September that the first creatures of any size, jellyfish and so on, appeared in the sea.
Dünyadaki yaşamın tarihini başından bugüne kadar tek bir yıla indirgersek ancak Eylül ayının sonunda denizlerde denizanaları gibi boyutlara sahip hayvanlar oluşmuş olur.
For androids patterned in man's image, I'm not so sure you didn't get the best end of the deal.
İnsanların kopyası androidler olarak bizden daha iyi olmadığınızdan emin değilim.
So individuals of high standing in the community end up running down streets with bullets flying past their heads!
Saygın vatandaşları kurşun yağmuru altında sokakta koşturmak!
And so I have decided at the end of my life... to marry the young woman, who, after many years of true friendship... came of her own free will to this city... when it was almost completely under siege, in order to share my fate.
Böylelikle hayatımın son demlerinde uzun yıllar süren gerçek dostluğunun ardından kendi niyetiyle neredeyse tamamen işgal altında olan bu şehre kaderimi paylaşmak için gelen o genç kadınla evlenmeye karar verdim.
By the end of the book, I was in tears, I was so moved by the story.
Sonuna geldiğimde gözyaşları içindeydim, kitaptan çok etkilenmiştim.
So, in the end, you were just a...
Ama sonuçta sen sadece...