English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ S ] / So that was it

So that was it tradutor Turco

6,192 parallel translation
So tell me, Luski, how was it that you recognized two experienced MI-6 operators?
Söyle bakalım Luski. Nasıl oldu da 2 tecrübeli MI-6 ajanını fark etmeyi başardın?
That wasn't so hard, was it?
O kadar da zor değilmiş, değil mi?
If it made a request, it did so because that's what it was programmed to do.
Eğer bir istekte bulunduysa bunun için programlanması gerekir.
You guys just- - you wanted to have fun and spend some time with me, and I think it was really cool that you wanted to do that, so- hm, cool?
Siz sadece beni eğlendirmek ve benimle biraz vakit geçirmek istemiştiniz ve bence yapmak istediğiniz şey gerçekten süperdi. Süper mi? Şey diye düşünüyordun...
Well, I hid it between the pages of "A Tale of Two Cities," but that was too obvious, so I moved it somewhere.
İki Şehrin Hikayesi'nin arasına saklamıştım ama çok belli oluyordu ve yerini değiştirdim.
Ok, that was so good, but let's try that one more time like, salve parentis, you can even almost singing it, if you want, ok?
Tamam, bu güzeldi ama bir kez daha deneyelim şey gibi, salve parentis, şarkı söylüyormuşsun gibi olsun istersen, tamam mı?
Different colour this time, though, because my old one was pink and my son hated it, so, so for the new one I decided to try and get a colour that he would have approved of.
Bu kez başka bir renkte aldım ama. Çünkü eski arabam pembeydi ve ondan nefret ediyordum, o yüzden yenisini onun hoşuna gideceği bir renkte almaya karar verdim.
Dino knows that. So why go through the trouble of asking me to look into it unless Christopher was innocent?
Christopher masum değilse neden zahmet edip de bunu benden rica etsin ki?
Buckley : It was our first movie, so we did not know what it would do at that point.
İlk filmimizdi ve o noktada neler olacağını bilemiyorduk.
I still maintain that it was a sound tactic ; you can't judge an idea just by the results it provides, so...
Ama hala bunun iyi bir taktik olduğunu düşünüyorum. Fikri sonuçlarına göre yargılayamazsın. Yani...
It was the idea of going to Nashville... The Grand Ole Opry was the word that stuck out, not Nashville so much.
Nashville'e gitmek deyince akla Grand Ole Opry gelirdi.
Like, it's here, and then there's a stop light here, so when idiot frats were like, screaming and hollering at us and throwing stuff, they wouldn't realize that the light was red and the car in front had stopped...
Biz buradaysak, ışık buradaydı. O aptal çocuklar bizim oraya gelir, bir şeyler fırlatırken kırmızı yandığını fark etmezlerdi. Öndeki araba durunca geçirirlerdi.
It's not so much isolated or localized as it once was, but there's still a history and a legacy there, you know, that deserves a lot of respect and that we can learn a lot from.
Eskiden olduğu kadar izole edilmiş ya da yerel değil. Ama yine de bir tarihi ve mirası var. Bu da saygıyı hak ediyor.
I was so drawn to it, because in a way, that's what this entire series is all about.
Çünkü bu belgesel bir bakıma bunun için var.
It was a kind of spiritual feeling to be in that environment and to know where we came from, so we'd know where we're going.
Bir çeşit, manevi duygu yoğunluğu içindeydim. Nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi iyi biliyordum.
So it is your opinion that this tape, this recording, was selectively edited?
Sizin düşüncenize göre, bu kayıt özel olarak mı düzeltilmiş?
I had stayed in Thebes for only one reason, and it was now gone to me, and so, when Meryt told me that midwives were needed across the river, in the valley of the kings,
Teb'te kalmamın yalnızca bir sebebi vardı ama o da kalmadı artık. Meryt, ebelerin krallar vadisindeki nehri geçmesi gerektiğini söylemişti.
That's not it, but it was so close.
O değil ama çok yaklaştın.
Turns out it was bugged by Cyrus Beene, so you either knew that or you're just straight-up bad at your job.
Dinleme Cyrus Beene tarafından yapıldı. Ya bunu biliyorsun, ya da işinde çok kötüsün.
So what was it that enabled the ancient Nabataeans to support a metropolis here in the desert?
O zaman o eski antik Ürdünlülerin çölün ortasında böylesine bir metropolis kurmalarını sağlayan şey neydi?
So surprising was this, that when it was spotted a few days later by an astronomer called Jerry Ehman he circled that pulse - the 72-second flash of radio waves - and wrote "Wow!" next to it,
Şaşırtıcı olan ise Jerry Ehman adlı bir gök bilimci durumu birkaç gün sonra fark ettiğinde 72 saniyelik radyo dalgası flaşını, o titreşimi yuvarlak içine almış ve yanına, "Wow." yazmış.
These arguments are so persuasive that it was millennia before they were overturned.
Bu iddialar öyle ikna ediciydi ki çökmeleri yaklaşık bin yıl sürdü.
That wasn't so hard, was it?
O kadar da zor değildi, değil mi?
I filled this backpack with books so that it was the same weight as a parachute.
Çantayı kitaplarla doldurdum yani şu an paraşüt ile aynı ağırlıkta.
This is an interface to the library and that was Flynn's workspace so the annex will always reset it to his specifications.
Burası Kütüphane'nin arayüzü. Orası da Flynn'in çalışma alanı olduğundan Bina her seferinde eski haline döndürecek.
That wasn't so bad, was it?
O kadar da kötü değildi, değil mi?
I went and met with the bus driver's brother and it was so loud that I had to keep shouting to be heard.
Otobüs şoförünün kardeşiyle tanıştım ama bulunduğumuz yer o kadar gürültülüydü ki bağırarak konuşmak zorunda kaldım.
So that's what it was, huh?
Demek o yüzdendi.
Knowing the hearts of those people and using it... was that so wrong of me?
İnsanların kalbindekileri bilip bunu kullanmak yanlış bir şey mi?
My oppa gave me this when he confessed to me and it was so sweet that I said yes without even knowing it.
Sevgilim teklif ederken bundan vermişti. O kadar tatlıydı ki farkında olmadan "evet" demiştim.
She was so alone that it made her very sad.
Onu üzüntülere boğacak kadar yalnızmış.
So... when I made my suggestion to Miss Cooper... I was delighted to hear that she thought it was perfect.
Bayan Cooper'a önerimi sunduğumda mükemmel olduğunu söylemesi beni sevindirdi.
The world still thinks this was an earthquake... and it would be preferable that that remain so.
Dünya hala bunu bir deprem sanıyor bu durumun böyle kalması tercih nedeni.
There were so many that it was difficult to see the sky.
O kadar çok vardı ki gökyüzünü görmek zordu.
No, our journey was so much... messier than that as life, it often is.
Hayır, yolculuğumuz bundan çok saha karmaşıktır. Hayatta sıkça bu böyledir.
I just thought that shit was getting kind of personal, so it'd be good to close the door.
Ben sadece bu bok düşündüm Kişisel tür başlamıştı, yüzden kapıyı kapatmak için iyi olurdu.
Instead, it was a rather pitiful affair involving tears, begging and offers to trade anything and, indeed, anyone so that I would spare his life.
Tam tersine, tam bir rezaletti. Ağladı, yalvardı hayatını bağışlamam için her şeyi ve herkesi satabileceğini söyledi.
With a movie, there are so many parts that have to come together, so tell me, what exactly was it that you didn't like?
Filmde bir araya gelen pek çok unsur vardır. - Tam olarak neresini sevmedin?
Yeah, well, he didn't know he was doing it at the time, so that makes it okay.
Evet, ama o zaman ne yaptığını bilmiyordu bu yüzden bu sorun olmaz.
Now that wasn't so fucking hard, was it?
O kadar zor değilmiş, değil mi?
No, well, it was something unbelievable and that was when the Stones came into their own, so to speak.
Hayır, yani inanılmaz birşeydi. Stones kendi kararıyla gelmişti sözde.
That was a Piña Colada, but I drank it, so now it's an empty cup for my friend Julia.
- Bu bir Piña Colada'ydı ama içtim o yüzden şimdi arkadaşım Julia için boş bir bardak.
It was so powerful, in fact, that it moved the main island of Japan eight feet.
O kadar güçlü bir depremdi ki Japonya'nın ana adasını 2.5 metre yerinden kaydırdı.
That wasn't so hard, was it?
Çok da zor değilmiş değil mi?
Now I was thinking, the last time I was there, my cell phone had terrible reception, so it's very possible that that could explain why she hasn't answered her phone.
Oraya son gittiğimde cep telefonum çekmemişti. Yani aramamasının açıklaması belki bu...
So we went back to Roger's place, he had some cash in the house, and, yeah, that was it.
O yüzden önce Rogerlara gittik, evde nakit parası vardı o yüzden öyle oldu yani.
I didn't care that what I was doing was... affecting someone else so much that they felt like they had nowhere to go and had no one to go to, that they thought it'd be better just to... to die than to be here.
Yaptıklarımın başka birini bu kadar etkilemesini hiç önemsemedim. O kadar ki, gidecek kimi kimsesi kalmadığını düşünmüş ve yaşamaktansa ölmenin daha iyi olacağına inanmış.
And I also knew, just by the way that Conrad brought the trip up... it was very nonchalant, so - [Chuckles]
Ve ben de sadece Conrad gezi yukarı getirdi arada, biliyordu... Çok soğukkanlı oldu da eklemek gerekir [güler]
A book so bad it makes you wonder if Jake Davis was really ever that good.
"O kadar kötü bir kitap ki, acaba Jake Davis iyi yazar mıydı dedirtiyor."
That then triggered shut-downs across the power grid, and we are hearing that that grid didn't have the capacity to deal with that problem, so it shut itself down and that was sort of the link being broken.
Bu da nakil şebekesinde kesintilere neden oldu. Şebekenin bu sorunu giderme kapasitesi olmadığından kendisini kapattı ve böylece zincir kırılmış oldu.
He wanted to be friends so badly that it occurred to me that he was stuck here too.
Bu kadar çaresizce arkadaş olmak istemesi onun da çıkmazda olduğunu gösterdi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]