Somewhere in there tradutor Turco
1,380 parallel translation
All I know is the serum is in a vault somewhere in there on Level 3.
Bütün bildiğim, serumun Seviye 3'te bir yerde bir kasada olduğu.
I mean, somewhere in there you gotta fill in the blanks with a little faith.
Demek istediğim, oralarda bir yerlerde, bazı boşlukları inançla doldurman gerekir.
Lori, there's a hot chick buried somewhere in there- -
Lori, burada ateşli bir dilber gizli.
I don't know, but the boy's father's somewhere in there.
Bilmiyorum ama çocuğun babası orada bir yerlerde.
Somewhere in there's my opinion on the severity... of the allegations against you, if that's of interest.
Orada bir yerde aleyhinizdeki suçlamalara dair fikrim var, ilgileniyorsanız.
I'm sure if there is something out there looking down on us from somewhere else in the universe,
Eğer yukarda öyle bir şeyler varsa, eminim onlar, evrenin bir yerinden aşağı bize bakıyorlardır,
Look, if this is going to turn into an investigation of Dean's personal life... Is there somewhere private where we could talk?
Bakın, eğer bu iş Dean'in özel hayatını soruşturmak şeklini alacaksa özel görüşebileceğimiz bir yer var mı?
There's a nigger in the fucking woodpile somewhere... someone from outside the camp.
Aramızda bir hain var. Bu kasabadan olmayan biri.
Mr Redpath's grandmother is up and out there somewhere.
Bay Redpath'in büyükannesi uyandı.
Yeah, there's a belt in there somewhere that matches.
Hiç fena değil. Evet, bir yerlerde ona uyacak bir kemer var.
The real Ella is in there somewhere.
Gerçek Ella içerde bir yerlerde.
Apparently the real Ella is still in there somewhere.
Anlaşılan, gerçek Ella hala içinde bir yerlerde.
But there must be something of your mother in there somewhere.
Ama, içinde bir yerlerde annenden bir şeyler kalmış olmalı.
But I really feel there's some good in him, somewhere.
Ama içinde bir yerlerde biraz iyilik olduğunu hissediyorum, gerçekten.
There must be some rough munches in here somewhere.
Buralarda bir yerde bir kaç çıtır olması lazım. Ne dersin?
Well, there's a twisted logic in there somewhere.
Valla, çok karmaşık bir mantık.
It seems a bit far-fetched, that there's a gold mine in London somewhere.
Aslında Londra'da bir yerde altın madeni olduğu fikrine inanmak çok güç.
I know you're in there somewhere, Lex.
Orada bir yerde olduğunu biliyorum, Lex!
Can you make something frosted and shove this in there somewhere?
- Hayır! Seth nişanımız var.
- Well, it's gotta be in there somewhere.
- Pekala, o kitapta bir yerlerde olmalı.
I thought if I could help the boss's wife surprise him with a game of golf, they'd end up kissing on the 18th green, and maybe I'd be in there somewhere getting the credit for it.
Düşündüm ki eğer patronun eşine sürpriz hazırlamasına yardımcı olursam ve golf sahasında 18.yıllarını kutlarlarsa, ben de patronun gözünde biraz kredi kazanabilirim.
I'm betting that he's locked up in there somewhere.
Kafanın içinde bir yerlerde.
That Detective fella, Cooper, he thinks that missing McAllister kid's in there somewhere. Yeah?
Dedektif dostumuz Cooper, McAllister'ların kayıp oğlunun orada bir yerde olduğunu düşünüyor.
I'm starting to think my whole approach is wrong, like there's a design in there somewhere but not usually where we look for it.
Sanki bu işte bir dizayn var ama bizim genelde baktığımız yerlerde değil.
But we all know, Minesweeper Consistency is an NP-complete problem, so I believe that there is an answer in here somewhere.
Fakat herkesin bildiği gibi Mayın Tarlası da tamamen çözülmüş bir NP problemi... Bu yüzden de cevabın buralarda bir yerde olduğuna eminim.
- Just hide it in there somewhere.
Tek yapman gereken içeri girip bunu oraya bir yere saklaman.
It's good to see there's still a man in there somewhere.
Etrafta hâlâ bir erkeğin olduğunu görmek hoş.
If there's a precedent in there somewhere that can help us suspend Lincoln's execution, we're gonna find it.
Lincoln'ın idamını geciktirmemize yardım edecek bir emsal varsa, buluruz.
But there's really two issues here, Sean, and the first issue pertains to the fact that you have a tiny fragment of brain matter... lodged somewhere in your skull, no offense.
Ne var ki burada iki sorun var Sean. Bunlardan ilki, kafatasında bir yerde arzeden ufacık bir beynin oluşu. Alınma.
I knew you were in there somewhere, father.
Oralarda bir yerde olduğunu biliyordum baba.
There's a file somewhere in Special Branch records which will tell us what Malek said to the officers who arrested him.
- Özel Birim arşivinde bir yerde... Malek'in onu tutuklayanlara anlattıklarının kaydını içeren bir dosya var..
My point is that we haven't met a single living Ancient who is willing to share their knowledge freely with us, and there could be an entire advanced civilization of them, out there somewhere in another galaxy.
Anlatmaya çalıştığım şey, bize bilgilerini anlatmak isteyebilecek Eskiler'den bir tek kişi ile daha önce karşılaşmadık bile, ve başka bir galakside onlara ait gelişmiş bir uygarlık olabilir.
There's also the little matter of a Naquadah bomb sitting somewhere in the continental United States.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki naquadah bombası da bir başka sorun.
Lieutenant Cadman is still in there somewhere.
Teğmen Cadman hâlâ içinde bir yerlerde.
But if there's a body, and the collectors hid it somewhere, it might be in the vault.
Ama eğer bir ceset varsa, ve kolleksiyoncular bir yere sakladılarsa, kasada olabilir.
By the look of it I would say there's definitely a... naked and dead body somewhere in this house.
Görünüşe göre bu evin bir yerinde çıplak ve ölü bir adam olduğu kesin.
Your grandpa hid them somewhere out there in the yard.
Deden onları bu koca bahçede bir yerlere gömmüş.
Now, there's gotta be a fridge in here somewhere.
Buralarda bir yerlerde bir buz dolabı olmalı.
There are few angels and devils in the real world, and most us fall somewhere in between.
Gerçek dünyada çok az melek ve şeytan vardır ve çoğumuz ikisinin arasında bir yerdeyizdir.
I'm sitting in some little dive somewhere, having a few, and there's this jukebox in the corner full of scratchy old records.
İzbe bir barda oturmuş birkaç kadeh atıyordum, bir köşede çizilmiş eski plaklarla dolu bir müzik kutusu vardı.
There's got to be a shovel in here somewhere.
Orda bir yerde kürek olacak.
You were living in the mountains somewhere before there was me. "
" Kim bilir neredeydiniz daha önce, belki dağlarda bir yerde,
Yeah, I bet you dollars and donats that I got a little girl flowing around out there somewhere in this great nation of ours.
İddiaya girerim ki bu büyük ülkenin orasında ya da burasında bir yerlerde gezinen bir kızım vardır.
And if that's not enough, somewhere out there in those woods,
Ve eğer bu yeterli değilse, şu ağaçların orada bir yerlerde,
My knight in shining armor is out there somewhere... and I'm gonna find him.
Benim parlak zırhlı şövalyem dışarılarda bir yerde... ve ben onu bulacağım.
As you no doubt have heard, there have been unsubstantiated rumors of an alleged launch from somewhere in Texas.
Şüphesiz duyduğunuz üzere, Texas'ta bir yerlerde bir fırlatmanın gerçekleştiğini iddia eden asılsız söylentiler dolaşmakta.
It needs a kiss in there somewhere.
Bir yerlerde bir öpücük olabilir.
I'd make sure there was an on / off switch in there somewhere.
Bir yerlerine açma kapama düğmesi yerleştireceğim.
I know he's in there somewhere.
Bir şekilde her şeyin farkında olduğunu biliyorum.
All he said was there was a clue... to another bomb riddle somewhere in here.
Tek söylediği bir yerlerde başka bir bomba olduğu.
They're in there somewhere.
Buralarda olmalılar.
somewhere inside 16
in there 594
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
in there 594
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35